Hayat arkadaşım, eşim sosyal medyada bir paylaşım yaptı.

Başlığı Şimdi…

Bir saat var ve her saati gösteren rakamların yerine now (şimdi) yazıyor.

Aslında her an şimdi olabilir.
Anı her an yaşayabiliriz.

An’ı geçmişin pişmanlıkları, geleceğin endişelerinden kurtarıp şimdinin bilincine vararak yaşamak.

An’ı yakalamak, an kapısından yaşamın içine karışıvermek.

Hayatın hızı ile paralel yaşamak.

Hayat ile yaşamımızı uyumlaştırarak yaşamak.

Çoğumuz geçmişin pişmanlıkları, kızgınlıkları ile  An’ımızı meşgul ederek aslında yaşamı ıskalarız.
Düşünün yaşamın tamamını bir insan geçmişi ile meşgul ederek geçirsin, An’ı yaşamayı ihmal etsin.

Bu insana ömrünün sonunda ne yaptın diye soracak olsak;

Cevabı sanırım düşününce şöyle olur;

Valla çocukluğumda bir hata yapmıştım veya gençliğimde ruhsal bir travma geçirmiştim veya başkalarının dikte ettiği yaşamları  yaşamaktan kurtulamadım, onları yaşarken an’ı yaşamayı daha doğrusu yeni yaşamlar biriktirmeye zaman ayıramamışım der sanırım. Ya da bu gerçeği kendine itiraf edebilirse o an’a kadar hiç yaşamamış olduğunu görecektir. Belki o andan itibaren yaşamaya başlayabilir.

Her anını endişe ile geçiren insanlar da aynı durumdadır. Geleceğe  dair  kaygılarla, henüz gerçekleşmemiş düşlerle ,an’ı ıskalarlar endişeler gerçek yaşamın yerini alır.

Bir yakalayabilsek anı. An kapısından girebilsek belki de geçmişten gelen alışkanlıklarımızın önüne geçeceğiz.O an’ının gereği neyse onu yaşayacağız. Ve o ana uygun yeni hayaller kuracağız.  Çevremizle daha uyumlu bir şekilde yaşamlar üreteceğiz.

Kendimizi her an yeniden tanımlama fırsatı yakalayacağız.

An’ı yaşamayı öğrenen bilinç ile her an biriktirdiğimiz hayatlarla an’da gerçekleşen hayatlarımızı  reaksiyona sokup çok farklı hayatların kapılarını açacağız.

Bu belki de sınır saydığımız bir çok davranışımızın aşılabileceğini kendi ufuklarımızın ötesinde hayatları keşfedeceğimiz  bir bakış açısına ulaşacağız.

Hayatında hiç deniz görmemiş , balık tutmamış bir insana denize açılmak ve balık avlamak ne kadar yabancı gelir?  Bir o kadar yaşamına uzaktır. O insan:

Bir gün tesadüfen denize açılıp balık avladığında, eğer hep içinden bu bana göre değil derse, o insan, o andan hiçbir zaman zevk almaz.

Ama Şimdi…. deyip bu yaşamı da tanımalıyım diyerek anı anlamaya gayret eder, o anda  farklılıkları keşfetmeyi denerse eminim ondan sonra o insanın yaşamında deniz ve denizle ilgili yaşamalar çok farklı manalar ifade edecektir. Denizi yinede sevmese bile artık o eski kendisi olmayacaktır

Gidilmesi uzak yerleri  hiç düşlemeyen bir insan,  bir şekilde o yeri deneyimleyince çok farklı yaşamlarla tanışacaktır. İyi ki gelmişim  noktasına varacaktır.

Her an aslında bizim için bir yaşam sırrını içinde saklıyor. En çok da sevgileri.   İnsanlarının sevgileri an’ı yaşayarak birbirleri ile buluşabiliyorsa o zaman sevgi gerçekten var oluyor. İnsanların kendisi için var olabildikleri farklı yaşamların kapıları aralanıyor.

Bu konudaki şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

ÖLMEYECEK BAKİYELER

An'ı yaşamak; Gerçek yaşam.
Bir saniye öncesine göre öldük,
Bir saniye sonrası, gelmedi,
Doğarak gidiyoruz,yeni An'lara.
Bir geldi mi  O An;
Herkes öldü diyecek,
Biz bir başka An'ı yaşarken.
Tıpkı suda yüzerken;
Bu dünyaya doğduğumuz gibi,
Hiç ölmeden yaşayarak.
Geride yaşadıklarımız;
Biriktirdiğimiz;
Ölmeyecek bakiyeler.

Gerçekten an’ı yaşama bilincine sahip olabilirsek o zaman yaratılmış olan her şeyi farklı seveceğiz, var oluşumuz kedimizi tanımlayışımız çok daha değerli olacak.

Çünkü yaratılmış olan her şeyle ne kadar uyumlu yaşamamız gerektiğinin farkına varacağız.
Çünkü an’ı yaşamak;  ölmeyecek bakiyeleri geleceğe bırakmak demek.

Ölmeyecek yaşamlara imzalar atmak, kendini yaşamın içinde yeniden keşfetmek, demek.

Kendimizi yaşamın her parçasının içerisinde ne kadar değerli olduğunu fark edeceğiz.

Belki de evrenin merkezinin aslında her canlının kendi çekim gücü ve hayatı tamamladığı  kadar kendisi olduğunu fark edeceğiz
Tıpkı tuvalde fırça ile renkleri kalbinin güzelliğine büründürüp kendini yansıtmak gibi.

Kendini resmin detaylarında seyredip yeniden var olmak gibi.