1916 yılında Konya’da doğmuş. Konya ilinin ilk kadın Kur’an kursu kadrolu hoca hanımı. Şerife anne sevgi dolu güzel bir yuvada büyümüş. Ufak tefek güzelce bir hanımdı. Beyaz tenli karakaş Karagözlü ağzı dualı. Annesi Nazif’e hanım sesinin güzelliğiyle evlerde Kur’an ve mevlüt okuyup hocalık yapan bir hanımdı. Şerife anne evlenmiş iki oğlu olmuştu. Eşinin ve kayınvalidesinin ona olan davranışlarından son derece üzüntü yaşamış, kendi üzerine 11 kez evlenen eşine katlanmış. Bu eziyetleri daha fazla dayanamayarak anne evine dönmüştür. Eve dönünce anne evinde abi, gelin, çocuklar ve annesi olunca sığmamış oraya. Alt katta bulunan izbeye yerleşmiş. Penceresi naylonla kaplı olan izbede yaşamaya başlamış. Yemek yiyemez, su içemez olmuş günlerini Kur’an okuyarak geçirmeye başlamış. O Kur’an beni doyurur, benimle konuşurdu derdi. Üç güne bir hatim indirirdim. Kur’an’ın benimle konuştuğunu duydum derdi. Kendisine nasıl bir ses duydun dediğimizde: “Ne erkek, ne de kadın sesiydi “dedi. “Allah’ım seni içiyorum, Allah’ım seni yiyorum, Allah’ım seni seviyorum der Kur’an-ı içime çekerdim. Beni doyururdu. Yemek içmek ihtiyacı hissetmezdim “dedi. “Hacet gidermek için sadece izbeden çıkardım, damların altında oturan kadınları görürdüm. Onlara bakardım korkardım”. Neden korkardın anneciğim dediğimizde: “kimi maymun, kimi boynuzlu, kiminin başı köpek gibiydi. Onları görmeyeyim diye saklanarak giderdim. Bir de dedi: bütün vücuduma Kur’an-ı Kerim yazıldı. Allah’ım bakarım her yerimde Kur’an-lar yazar. Allah’ım seni seviyorum derdim hacet gidermeye giderken korkardım ben nasıl girerim Allah’ım diye ağlardım. Bu halim yedi yıl devam etti. Bir gün kapım açıldı, kapıda dikilen birisi yanında iki kişi gördüm. Yeşil binişli, yeşil sarıklı, elinde asası, boylu heybetli birisiydi. Yanındakilere: “Siz durun” dedi ve içeri girdi. Bana elindeki asayı üç kere yere vurarak: “Perhizi boz, perhizi boz, perhizi boz “dedi. Ben oraya bayıldım. Manevi ameliyat yapmışlar. Uyandığımda annem başımda beklerdi. Anneme ilk defa dedim ki;” Anneciğim ben acıktım. “Annem de sevinerek;” Anovv kuzum abin sana şeker köpükleri getirmiş onlardan ye, yemek getireyim ye dedi. Ben kendime geldim artık. Annemin yanında sohbetlere Kur’an-a mevlütlere giderdim. Sesim de güzeldi bana mevlüt okutup ilâhi söyletirlerdi. Sizin Sare Güneri babaanneniz beni çokça çağırırdı ve bana sen Kur’an oku ,mevlüt oku ,ilâhi oku diyerek çokça önümü açtı. Allah’ım cennet hatunu olsun, yattığı yer nur olsun, ben unutmam onun bana yaptığı iyilikleri “derdi. “Ben gelirken de yanıma yemekler koyar, hediyeler verirdi. Benim elime para geçince beyim ve kaynanam beni geri istediler. Ben istemem Allah’ım istemem dedim. Ben senin verdiğine razıyım, sen onlardan razı olma” derdi. Devamında; “Eşimle geri birleşmedim. Beni manevi gelip alırlar, kapımın önüne fayton gelir ona biner giderdik. Mekke’ye Medine’ye,Şam’a Kur’an okuyanlara hocalık yapmaya götürürlerdi. Annem halimi bilirdi. Vazifem bitince geri getirirlerdi. Annemden başka kimse bilmezdi bu yaşadığımı ”dedi. Konya’mızda mübarek Dişçi Baba diye birisi varmış beni duymuş ve beni yanına çağırdı. Ben de yanına gittim. Şöyle bir baktı heybetlice. Kızım ben seni duydum, sana vazife vereceğim. Bu kitabı al, bu bıçağı da al ve sana gelen hastaları kitapta yazanları oku, bu bıçakla da çent dedi. O günden sonra pek çok hasta geldi okududum kendim. Bana bir geçim kapısı açılmış oldu. Para istemezdim ama hastalar gelmeye ben de okumaya başladım. Ayrıca da yakınımda olan mahalledeki kadınlara ve kızlara Kur’an-ı Kerim’i öğretmeye başladım. Bunu duyan Konya’mızın müftüsü Tahir Büyükkörükçü hocamız beni çağırarak kadrolu Kur’an Kursu hocalığı verdi. İlk defa Konya ya Kur’an sancağını ben diktim. Tek başıma 300 kız talebem oldu, onları okuturdum. Topraklık Kız Kur’an Kursunda çalıştım. Sonra bir ara tayinim Alanya ya çıktı. Orayı da Kur’an-la aydınlattık. ” dedi. Alanya’dayken annemize talip olan birisi olmuş annemiz istememiş. Çok ısrarcı olmuş, niyeti annemizi korkutmuş. Annemiz;” Eve üç gün kapandım, dışarılara çıkmadım. Allah’ıma dualar eder, okuyup yalvardım, Allah’ım sen ayarla dedim “derdi.“Sonra komşuları gördüm. Bana dediler ki ;” Selası verilen kişi, üç gün önce seni isteyen kişiydi, öldü dediler”dedi.”Selalarıda duymuştum. Allah’ım ben ölsün demediydim sen bilin dediydim amma yine sen bilin ben sana kul olamadım Allah’ım diye ağladım ”derdi.

Herkesin evine gitmez herkesin yemeklerini yemezdi. Evine çağıranlara da bir danışayım der ve tesbih çeker git dediler der ve öyle giderdi. Gittiği evi de imtihan eder sabırlarını denerdi.Bize de o şekilde evimize geldi. Çok denedi, imtihan etti ve kazandık galiba ki biz çağırmadan hem Konya hem de Ankara’daki evime geldi. Telefon açar gardayım beni alın derdi. Aylar kalır, dualar eder, tamam gitmeliyim çağıran var derdimi durduramazsınız giderdi. Yaşadığım bir hatıramı sizle paylaşayım. Konya da benim evimde kalırken eşim yurt dışına seyahate gitmişti.Beli tutulmuş .O zamanlar cep telefonu yok, bizi telefon kulübesinden evimizi arayarak , belinin tutulduğunu ve çok zorlandığını şerife annemin dua etmesini söyledi.Şerife annemde “okuyum guzum” dedi.O anda eşim ağrım kesilmiş telefon kulübesinden çıkıp elime çantamı alınca fark ettim ve hiç bir daha da belim ağrımadı dedi. Böyle etkili dualarında vardı mübareğin uluslararası.:)Maaşını ve eline sıkıştırılan paraları Muhakkak dağıtır fakir zengin ayırımı yapmaz “bereket parası “der eline tutuştururdu. Salat-ı Tefriciyeyi 3 saat gibi bir zamanda bitirir bağışlardı. Uykusunda bile elinde tesbih çektiğine şahit olduk.Namazı nerde kıldın derdi? Odamda seccadede kıldım derlerdi. Yine sorardı nerde kıldın derdi yine aynı cevabı alınca kızardı. Namazı Kâbe de kıldım deyin derdi.Canı bir yemek çekse anında komşuları kapıya cama vurup “Hacı anne , annem bu yemeği sana gönderdi “annemizin canının çektiği yemek evine gelirdi. Yola çıksa bir araba durur Hacı anne seni götürelim derlerdi.Manevi himmet ve yardım her tarafındaydı. Kendisi ve evi Kur’an nuruyla dopdoluydu. Bir gün bahçe damının altında oturuyordum. Gökyüzüne bak dediler baktım. Gökten par par parlayarak dönerek bir kağıt önüme düştü. Elime aldım bu senin beratındır dediler. Onu aldım ve dişçi babanın verdiği bıçakla birlikte evin kirişine sakladım ama yerinden almışlar kaybolmuştu. Kefenime koyulacak diye umuyorum derdi.

Ey yolcu arkadaş yolculuk nereye ?

Aldın mı biletini ?

Kaptanı kim ,muavini kim ?

Gideceğin yer ova mıdır kır mıdır ?

Odaları geniş midir dar mıdır ?

Hû Mevlâm Hû

Kalplerimizi yuu..

86 yaşında elinde tesbihi dilinde zikriyle hakkın rahmetine kavuştu. Pek çok gönüllere taht kurdu. Rab’bini seveni sevdi , yalan dünyaya aldanmadı .Dünya dan bir kâr almadı .Tatlımı tatlı, şirinemi şirine ,minik bir hanımefendiydi. Bal sözlü, kiraz dudaklı, ayna yanaklı canım Şerife annem. Kabri şerifi üçler kabristanının eski Konya mutfağı, ilkokul tarafında yola yakın yerde annesiyle birlikte önlü ayaklı yatmaktalar.Kabre girdiği gün kabrini İzleyenlerden rahmetli Elmas hoca kabrine yeşil ve beyaz ışıkların yansıdığını görenlerden bizzat işitmiş ve bize söylemiştir. Tesbihleri, duaları hediye kaldı bizlere...

Gökten yağsın

Yerden toplayın

Arşa kadar yeşerin

Ben razıyım Allahım

Sen de razı ol..!

Derdi..

Rahmet ola ,Rahmet bula

Gün bu gündür ,Bayram ola

Şerife anneye yolu düşüp fatiha okuyanlara,

Şefaat hak ve nasip ola…!

Ferda Boz Güneri