Şerh-i mesnevi çağlayanından ibretler -58

Abone Ol

BOĞAZ DERDİ BOĞAZI KESTİRİR 

Gönlünü Hakk'a bağlamış dervişin biri insanlardan uzakta dağlarda yaşıyordu. Yalnızlık ona yâr olmuştu. 

O dervişin yaşadığı dağda bol bol dağ armudu ve alıç vardı. Derviş hiç bir canlıyı incitmediği gibi gönlünce dalından da bir meyveyi koparmamağa ahdetmişti. Ancak dökülenlerden yiyordu. Sözünde, hele hele ahdinde durmayanları Allah'ın sevmediğini biliyordu. 

Peygamber Efendimiz: Kalb çöle düşmüş bir tüye benzer şiddetli esintilerin tesirinden kurtulamaz, buyurdu. 

Derviş acıkmıştı. Fakat hava çok sakin ve rüzgârsız olduğu için armutların dibine hiç armut düşmemişti. Açlıktan dalların ucundaki armutlar bal topuna dönmüştü. Rüzgâr esip düşmeyince açlık, tahammülsüzlük ve kazanın çekiciliği ile ahdini bozdu. Hakk'a verdiği sözü tutmayıp zıplayıp yakaladığı bir dalın üstündeki armutları toplayıp yedi.

Dalgın dalgın patika bir yolda giderken dağ yolunda bir çoban çeşmesi başında, çaldıkları para ve eşyaları paylaşan bir kaç soyguncuya rastladı. 

Hırsızlar on kadar vardı. Büyük bir vurgundan döndükleri belliydi. Çaldıkları malı sevinçten dört açılmış gözlerle üleşiyorlardı. Yalnız haberleri olmayan bir şey vardı. İçlerinden boşboğaz biri büyük yağmayı bir dostuna söylemişti. Asayiş ekiplerinin aramalarına yardımcı olmuştu. Çalıntı malları paylaşma sarhoşluğu bitmeden zabitler hepsini kıstırıp yakaladılar. 

Kırdıkları testi kırkı geçen bu hırsız çetesi hemen cezalandırıldı. Yol kesen, soygun yapan ve adam öldüren eşkıyanın cezası çapraz kesmekti. Hepsinin sol ayakları ile sağ elleri kesildi. Feryat ve figandan kıyametler koptu. 

Dalından meyve koparmamak için Allah'a ahdettiği halde acıkınca sözünü unutan derviş de onlara katılmıştı. Zabitler hırsızlarla beraber onu da götürdü. Yanlışlığı anlatmağa çalışmışsa da inandıramadı. Dervişin elini kestiler. Sol ayağını da kesecekleri vakit boz atlı bir süvari yetişip cellâda ve yanındakilere:

- Be adamlar, bu derviş gönlünü Hakk'a vermiş biridir. Onun elini niçin bileğinden ayırdınız? Diye bağırdı. 

Cellât ve zabitlerin amiri üzüntüden perişan yakasını yırtarak:

- Allah şahidimiz bilemedik, dedikten sonra dervişe:

- Ey Kerem sahibi, cennet dostu, yaptıklarımızdan dolayı bizleri bağışla. Hakkını helal et! Dedi. Derviş:

-Ben bu cezanın sebebi ile kendi günahımı biliyorum. Ben Allah'a ettiğim yemini tutmadım. Sözümde durmadım onun yüce adaleti benim yeminimi (yani sağ elimi) kestirdi. Ahdinden ve sözünden dönmenin kötülüğünü bilerek tutmamanın uğursuzluğu elime geldi. Ey zabit elimiz, ayağımız, içimiz, dışımız Allah'ın hükmüne fedâ olsun, dedi. Halimi bilen, elimin kesilmesine ferman verendir. Onunla uğraşmak kimin haddine? Dedi.

Tane toplamak için uçan kuşlardan çoğunu boğaz derdi tuzağa düşürüp boğazını kestirir. Deniz veya nehirlerde insanlardan uzaktaki nice balıkları boğaz hırsı oltaya düşürmüştür.

Dervişin eli kesildikten sonra halk ona eli kesik şeyh unvanını verdi. Hak yolunda halka güzelliklerde örnek olmaya devam etti. Kamıştan yapılmış derme çatma kulübesinde vakit geçiriyor, ördüğü sepetleri satarak geçiniyordu. 

Bir gün ziyaretine gelen biri kulübenin kapısını iteleyip aniden içeri girdi. Şeyh iki eliyle sepet örüyordu. Şeyh ona hiç âdeti olmayan bir öfke ile:

- Be kardeşim niçin kapımı çalmadan, izin istemeden içeri girdin? Diye sordu. Durumunu anlamalarını istemiyordu. Ziyaretçi:

- Size sevgi ve özlemimden, dedi. Şeyh yumuşayarak:

- Öyleyse buyur, ama bu gördüğünü ben ölünceye kadar dosta, düşmana, kimseye söyleme, bu sırrı sakla, dedi. Ondan sonra da Şeyhi penceresinden iki eli ile zembil (sepet) örerken görenler oldu.  

 Şeyh, Cenab-ı Hakk'a yalvararak:

-Ey Rabbim her şeyin kıymetini sen bilirsin. Bu sırrı ben gizliyorum, sen meydana çıkarıyorsun, deyince gönlüne şu ilham geldi: “Seni ve sana halkın gösterdiği sevgiyi çekemeyenler elin kesilince, Allah onu insanlara rezil etti.” Demeğe başladılar. Seni seven ve Hakk için söylediklerini dinleyenleri mahcup etmemek, kalplerine şüphe düşürmemek için keramet olarak bir el verdim. Seni çekemeyen düşmanlarını susturup rezil etmek için de sen gizledikçe meydana çıkardım. Bu kurtuluş kandilini o kötü düşünceliler için yandırdım. Belki görür de kötülüklerden kurtulurlar.

Yaratılıştan herkesin sevgi ve eğilimi başkadır. Kalpte meyil olmadan el ve ayak hareket etmez. Su ve rüzgâr olmasa çör-çöp kımıldamaz. 

Hakk'ın hükmü ve kazası ile önündeki kuyuyu görürsün de kendini sakınmağa gücün yetmez. 

Gökte uçan kuşun tuzağa tutulmasına şaşılmaz. Şaşılacak şey kuşun tuzağı gördüğü halde ona tutulmasıdır. Görüp bildiği tuzağa kendi kanadıyla uçup yakalanmasıdır. 

Maddî ve mânevî varlığını kaybedip kötü duruma düşen biri bu felaketten kurtulmak için çabalar, yardım ve duâ ister. Eli ayağı tutan bu adamın görünürde demirden bir bağı yok. Öyleyse hangi bağdan kurtulmak istiyor? O gizli kaza bağından. Demir zincir kırılabilir ama o gizli bağı kırıp kurtulmak zordur. Ancak Hakk'ın lütfuyla mümkündür. 

Hak dostu, haydutla temiz insanı bildiği halde sırrı açıklamak helal olmadığı için gizli tutar. 

İyi huylu âlim ve idarecilerden niceleri, boğazlarının uğursuzluğu ile yüzleri sarararak el içine çıkamaz olmuştur. (Şerh-i Mesnevi, c.10,s.434-445)

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)