Şerh-i mesnevi çağlayanından ibretler -51

Abone Ol

ATEŞ HAZRET-İ İBRAHİM'E GÜL BAHÇESİ OLUR 

Güzel bir sır kokusu almak istersen mânâsı her zaman yeni, şu eski hikâyeyi dinle. 

Bir yılancı yılan tutup efsunlayarak çadırda halka göstermek için dağa gitti.

Yılancı, dağın kuzeyinde, kuz tarafında ev direği kalınlığında soğuktan donup uyuşmuş koca bir yılan yani ejderha buldu. Yılancının sevincine son yoktu. Kendi kendine: 

Bu koca yılanı Bağdat'a şehir merkezine götürür, koca bir çadıra yerleştiririm. Hayret ve şaşkınlık içinde görmeğe gelen kalabalıktan epey para kazanırım. Artık şansım güldü. Bundan sonra işim tıkırında. Değmez mi yani? Yırtıcı hayvanlardan korkmadan bu ölü ejderhayı bul, onu şehre ve çadıra taşıyıncaya kadar bin zahmet çek, diyordu. 

Yılancı ölü sandığı o diri ejderhayı iple sarıp sarmaladı. İtinayla bağladı. Bin zahmetle hazırladığı teşhir çadırına getirip halkın merakına sundu. Donmuş yılan yılancıya hâlâ ölmüş görünüyordu: Ölü bir ejderha getirdim, onu avlamak için ne zahmetler çektim, diyordu. 

Bu sözün sonu gelmez, o yılan avcısı donup uyumuş o koca yılanı bin zahmetle Bağdat şehrine, nehir kıyısında dört yol kavşağı kalabalık bir yere getirip kurduğu teşhir çadırında halkın meraklı seyrine sundu. Halk içinde dalga dalga:

-Bir yılan avcısı dünyada eşi benzeri olmayan şaşılacak bir ejderha avlayıp getirmiş lafı kulaktan kulağa yayıldı. Binlerce ahmak birbirinin omuzuna tırmanarak aptalca yılan görmeğe çalışıyordu. Yılancı halkın akın akın akıp gelmesinden memnundu. Binlerce kuru kalabalık, şaşkınlar güruhu çadıra hücum etti. Ayak ayak üstünde halkalar oluşturdu. Mahşer yeri gibi kadın erkek birbirine girmiş kalabalıktan çadırda kımıldanacak hal kalmamıştı. Bağdat'ın sıcak güneşi çadıra vurunca kalabalık çadır ısınmağa millet izdihamdan buram buram terlemeğe başladı. 

Yılancı, soğuktan uyumuş olan yılanı iplerle bağlayıp üstüne örtüler örtmüştü. Meraklı seyircilere göstermek için örtüleri üstünden aldı. Bu sıcak ülkenin güneşi ejderhayı ısıtınca yılanın uyuşukluğu geçip adeta ölü iken dirildi. Kımıldanmağa başladı. Ölü sanılan yılanın hareketi milletin merakını bir iken bin yaptı. Koca yılan kımıldadıkça millet irkilerek korku ve dehşetle kaçmağa başladı. Yılan iplerini koparıp bağından sıyrılarak kükremiş aslan gibi etrafına saldırmağa başladı. Dehşet içinde korkup kaçanlar birbirini ezerek birçoğunun ölümüne sebep oldu. 

Yılancı kendi kendine korku ve dehşet içinde: Ben dağdan ne getirmişim? Diyerek olduğu yerde donup kaldı kaçamadı. Kör koyuna benzeyen yılancı kurdu uyandırarak Azrailine yaklaştı. Ejderha önce o ahmak yılancıya hücumla bir lokma edip yuttu. Kan dökmek Haccac için çok kolaydır. Ejderha yılancıyı yuttuktan sonra kendini çadırın direğine sarıp direği sıkarak yuttuğu yılancının kemiklerini kütür kütür kırdı. 

Ejderhadan maksat nefistir. Nefis de bir koca yılandır. O hiç ölür mü? İstediğini yapacak yer ve alet bulamamanın derdiyle uyuşmuş ve donmuştur. Firavunun elindeki imkân onun eline geçse neler yapmaz. 

Nefis ejderhası (şehvet) fakirlik ve zaruretten ufacık bir kurt haline girer. Mal ve mevki ise bir sivrisineği avcı doğan haline getirir. Nefis yılanını (mahrumiyet ve) ayrılık karları altında tut, onu Bağdat güneşi gibi sıcak (arzulara hitap eden) yere götürme. O yılana o sıcaklığı gösterme, donuk dursun. Eğer canlanırsa ilk lokması sen olursan. Ona çok acıyıp isteklerine kulak asma o fazla iyiliğe layık değildir. 

Asil olmayan aşağılık adamların nefsini zapt etmesi kolay mı? Ejderhayı öldürebilmek için Musa olmak gerekir. (Firavun'un sihirbazlarının yılanını Musa'nın asası mahvedebilir.) 

****

İster ağır, ister çabuk davransın arayan aradığını mutlaka bulur. Ey istekli iki elinle iste, bir şeye kavuşmak isteyenin en iyi kılavuzu istektir. 

Hak yolunda, topallayarak, apalayarak hatta sürünerek, uyur uyanık edep sınırını aşma pahasına bile olsa aramağa devam et.

Yakup Peygamber oğullarına: Yusuf'u haddinden fazla arayın. Ağzınızla sorun, dört yana kulak verin, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeden gözlerinizle arayın. Ne yanda bir güzel koku duyarsanız o tarafı koklayın. Nereden onun güzel kokusunu alırsanız o tarafa yürüyün.

Nerede birinden iyilik görürseniz o iyiliğin aslına o yanda yol bulursunuz. Bütün güzellikler sonsuz bir güzellik deryasındandır, parçayı bırak da bütüne koş.

Savaşlar sonunda sulhu getirir. 

Yılancı geçim ve menfaati için yılan avlar. Tasadan kurtulmak için tasalanır. 

Hazret-i Ali: Dünya yılan gibidir, yumuşak süslü fakat zehiri öldürücüdür, dedi. 

İnsan dağ gibi sabırlı ve dayanıklı iken, yılana benzeyen dünya mal ve makamına nasıl gönül verir? 

İnsan kendini ve fazilet âleminden geldiğini bilmediği için hataya düşüp kendini ucuza sattı. 

Bütün yılanlar insana hayranken insan niçin yılan (gibi mal ve makamın sevdasına dost oldu?)

**

Âlem de donmuş bir maddedir. Sabr et, mahşer güneşi doğunca kımıldanışını seyret. 

Hazret-i Musa'nın asası nasıl yılan oldu, sen bütün âlemi buna kıyas et. 

Aslın toprakken seni nasıl (duyan, düşünen) insan yaptı? Bütün toprak ve maddeleri öyle tanımalı. Rüzgâr Hazret-i İbrahim'in hizmetine girer. Şap denizi Musa Peygamber'in dilinden anlar. Ay Hazret-i Ahmed'in işaretini görüp ortasından ikiye ayrılır “Şak-ı kamer.” Ateş Hazret-i İbrahim'e karşı gül bahçesi olur. Toprak Karun'u yılan gibi içine çeker. (Şerh-i Mesnevi, c.9,s.246-271 / Mesnevi, c.3,s.79)

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)