GÖNÜL YAKINLIĞI DİL YAKINLIĞINDAN DAHA İYİDİR
Gönül açıcı yemyeşil tepelerin önünde çimenler ve çiçeklerle bezeli bir ovaya Hazret-i Süleyman'ın otağı kuruldu.
Süleyman Peygamber kuşdili bildiği için bütün kuşlar candan gönülden ona hizmete koştular.
Gönül yakınlığı dil yakınlığından daha iyidir. Kalpten kalbe yolun dili bambaşkadır.
Kuşlar sevgi ve hürmetlerini arz ettikten sonra bilgi ve hünerleri ile yardım edebilecekleri işleri anlatıp kendilerini övdüler, övündüler. Maksatları büyüklenme değil, ona yakın olmaktı.
Hünerini anlatma ve zekâsını gösterme sırası Hüthüt kuşuna gelmişti:
- Sultanım, sözün kısası makbuldür. Size küçük bir hünerimi arz edeyim, dedi. Hazret-i Süleyman:
- Söyle nedir o hünerin? Diye sordu. Hüthüt:
- Ben havada, yükseklerden uçarken bakar yerin altındaki suyu görürüm. O su nerede, ne kadar derinde, rengi nasıl, killi toprağın mı, kayanın mı altından kaynıyor bilirim. Ordunuzla sefere çıkınca size yardımcı olalım, dedi. Hazret-i Süleyman memnuniyetle:
- Ey temiz kalpli dost, susuz engin çöllerde askerimize su ihtiyaç olunca ordumuza sakalık yap, dedi.
Konuşma sırasını bekleyen karga Hüthütün sözlerini işitince içini kıskançlık ateşi sardı. Hazret-i Süleyman'a:
- Hüthüt yalan söyleyip sizi aldatıyor. Büyükler huzurunda asılsız söz edebe aykırıdır. Münasebetsizliktir. Eğer Hüthütün görüşü doğru olsaydı üstü bir avuç toprakla örtülü tuzağı nasıl görmez de tutulurdu? Dedi.
Hazret-i Süleyman:
- Ey Hüthüt, sözün başında yalan yakışır mı? Ey ayran içmiş nasıl sarhoşluk taşlıyorsun? Huzurumda yalandan utanmıyor musun? Deyince Hüthüt:
- Ey Allah'ın elçisi, benim gibi bir fakir aleyhinde düşman sözünü Allah için dinleme. İddiamda hata varsa boynum kıldan incedir. Allah'ın verdiklerini inkâr eden kâfir olur. Allah'ın kazası akıl gözümü bağlamamışsa kurulmuş tuzağı havadan görürüm. Kazayı inkâr edenin inkârı da kazanın etkisiyledir. Bizim hak katındaki ismimiz son halimizdir.
**
Birbirinin dilini anlamak insanları akraba gibi birbirine yakınlaştırır. Dil bilmeyenin yanında insan, ayağı bağlı mahkûm gibi olur.
Birbirinin dilini anlayan bir Hintli ile Türk dost, birbirini anlamayan iki Türk yabancı gibi kalır.
Bir köle beğenip sığınmak istediği efendiye hünerini anlatıp gösterir. Hizmetlerine girmek istemediğine de kendi hasta, sakat, beceriksiz gösterir. (Şerh-i Mesnevi, c.3,s.659-661)
YENİLMEZ ARZULARINI GÜZEL İŞLERE ÇEVİR
Adamın biri, bir beyden atlarının birini istedi. Bey
-Var şu doru güzel atı al, dedi. Adam itiraz etti:
-Ben onu istemem.
-Niçin?
-Onun huyu kötü.
-Nasıl yani?
-O geri geri gidiyor.
Bey dayanamayıp:
-Sen de kuyruğunu eve çevir, dedi.
Nefis atının kuyruğu şehvettir. Boyun eğdirdiklerinin işlerini geri geri götürür. Yenilmez arzularını güzel işlere çevir. Kötü isteklerini aç bırakırsan yüce akıl yönüne yönelir.
Bir ağacın kötü dallarını budayınca iyi dalları gelişip güzelleşir.
Ne mutlu huysuzluğu bırakıp binicisine boyun eğerek doğru giden güzel atlara!
İyi biniciler yarış için ince belli atlarını meydana sürdü. Şiş göbekli, ağırcanlı battal olanlar ahırda kaldı. (Mesnevi, c.6,s.92)
(Yaşar Çalışkan, Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)
***