Kıymetli, şiir sever dostlarım.

Bu sanal ortam icat olalı neler öğrendik neler... Öncelikle bu ortam, ülkemizde bilinenin aksine çok sayıda şair ve yazarın bulunduğunu fark ettirdi bize. Şahsen bu durumdan memnuniyet duyan bir arkadaşınızım.

Toplumumuzun sanata, özellikle de kendi merak alanım olduğu için edebiyat ve şiire olan bu düşkünlüğü elbette bir mutluluk vesilesidir. Bir de sosyal medyayı kullanmayan, kendi reklamını yapamayan; görünmez, duyulmaz bir kesim var ki o üstatları da bu rakamların içine kattığımızda bu alanın zenginliğini tahmin etmek hiç de zor değildir.

Bu durumu şahsen; toplumumuzun kültürel zenginliğini gösteren, daha uzun müddet türkülere, şarkılara hasret kalmayacağımızın nişanesi olarak görmekteyim.

Düşünsenize hayatımızda “türkü” yok, “Türk sanat müziği” yok, “şiir” yok, “kitap” yok, “gazete” yok, yok oğlu yok.

Bu güzel türküleri bizlerin yüreklerinin derinliklerine nakşeden; Âşık Veysel yok Neşet Ertaş yok Musa Eroğlu yok Mahsuni Şerif yok Muhlis Akarsu yok Mehmet Akif Ersoy yok Faruk Nafiz Çamlıbel yok İstiklal Marşı yok Han Duvarları yok, yok oğlu yok.

Bu yoklarla hayat; dümdüz, ruhsuz bir beden yani bir ceset gibi olmaz mıydı?

Kıymetli şiir sever dostlar. Zaman zaman şiir üzerine yazılar yazıyorum kendi bildiklerimce. Zaman zaman şiir eleştirileri yapanların eleştirilerini görüyor, bu eleştirilerin tartışmalara yol açtığını da görüyor, okuyorum.

Üzülerek söylemeliyim ki yukarıda saydığım güzelliklerin üzerini kalın bir örtüyle örtmeye çalışanlarımız da var. Buna, hem eleştiri yapanların kullandıkları üslup hem de eleştiriye muhatap olanların eleştiriye olan tahammülsüzlükleri sebep olmakta...

Benim bu yazımın konusu da kendi merakım olan “hece şiiri” ile ilgilidir. Diğer alan benim bilgi sahibi olmadığım bir alandır. Bu nedenle o konuda herhangi bir şey söyleyemem. Hece şiir ile ilgili olarak söylediklerim de benim kendi merakımla edindiğim bilgilerdir. Akademik bir düzeyi bulunmamaktadır.

Günlük olarak yüzlerce şiir yayınlanıyor. Üretim çok güzel... Ancak üretimin kalitesi konusunda “çok güzel” nitelemesini kullanmam o kadar da kolay değil.

Bunun nedenleri;

  1. Az ya da hiç okumuyor ama çok yazıyoruz.
  2. Çok hevesliyiz ama bu işi “kolaylıkla yapılan bir şey” zannediyoruz. Heves güzel bir şeydir onu hafife almak ise o kadar da güzel bir şey değildir.
  3. Günlük hayatta hiç kullanmadığımız kelimeleri kullanma huyumuz var. O kelimeleri kullanınca yazdığımız şey “daha bir havalı oluyor” sanki...
  4. Bilmediğimiz ifadeleri araştırmadan duyduğumuz şekilde kullanıyoruz.
  5. İmlaya dikkat etmiyoruz. Ama öyle ustalar var ki imlaya dikkat etmedikleri halde kullandığı ifadeler sanki hepsi birer imla gibi... Bence şiirde imla da çok önemli bir husustur.
  6. Eleştirilere tahammülsüzüz. “Benim 500 şiirim var, sen kimsin ki?” diyenlere bile rastlamaktayız.
  7. “ŞİİR NE İMİŞ?” “HECE ŞİİR NE İMİŞ?” bir kez bile bu sorunun cevabını araştırmadan şiir yazanlarımız var. Tabi ki uyak, ayak, redif, hece, ölçü(vezin) mısra, kıta(dörtlük), beyit,  bent, konu(tema) v daha birçok unsur hakkında hiçbir sorgulama yapmadan doğrudan şiir yazmaya geçiyoruz. Yazmadan önce bir yazılı kaynağa ya da toplum içinde isim yapmış, bu işi bilen şair ve ozanlarımıza mutlaka danışmalı onların bilgilerinden istifade etmeliyiz.
  8. Şiirlerimize ölçüsüz övgüler düzülmesinden “ben bu işi başardım” anlamını çıkarmamalı, o yazılanların çok önemli bir bölümünün onların nezaketlerinden kaynaklı, şiirimizin güzelliğinden ziyade dostluk, arkadaşlık bağlamında sözler olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Kimse kimsenin bir iş yapmasına mani olamaz. Buna hakkı yoktur. Şiir yazmasına da mani olamaz buna hiç hakkı yoktur. Bizimkisi bir muhabbettir. Yazdıklarımızda, aynı işi yapan dostlarımızın kaliteli ürünler çıkarmasını arzu etmekten öte bir amaç yoktur.

Geçenlerde bir arkadaşımızın bir şiirine, kafiye konusunda hem de özel mesaj bölümünden birkaç cümle ile eleştiri getirmiştim. Bana cevabı;

“Benim 500 şiirim ar, ortaokuldan beri şiirle uğraşıyorum, sen beni eleştirme konusunda yeterli misin ki beni eleştiriyorsun?” deyip beni sayfasından engelledi. Hâlbuki ben bu sosyal medya çıktı çıkalı ne bu ortamlarda ne de hayatım boyunca hiçbir insana karşı üslubunu zerrece bozmuş bir i yapıya sahip bir insan değilim. Sonra baktım arkadaşıma hak verdim. Onun 500 adet şiiri varmış ama benim henüz şiir sayım ondan daha az.

Hâlbuki bu alanlarda yani sanat alanında sayıların değil nitelikli sayıların daha anlamlı olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Şiir konusunda hepimizin eksiklikleri, hataları olabilir. Zaman zaman bana da üstatlardan bu tür telafi edici bilgiler geliyor ve çok memnun oluyorum.

Kendimi geliştirmek için bütün söylenenleri dikkate alıyorum. Kapris yapmıyorum. Her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. “Ben oldum” demiyorum. “Şairim” demiyorum. Başkası derse de seviniyorum. Kimsenin; “harika”, “mükemmel”, “şahane, “çok güzel” “fevkalade” şeklindeki beğenilerinden dolayı kibir yapmıyorum, “bu da şiir mi?”, “kardeş şiir yazmayı bırak sen”, “sen de şair misin?” v.b. sözlerinden de moralimi bozmuyor, önerilen hataların üzerine gidiyor ve onları düzeltme gayreti içine giriyorum.

Ancak yazımın başında da dediğim gibi eleştiri üslubu ve yeri çok önemlidir ve kimsenin kimseyi rencide etme gibi bir hakkı da yoktur.

Hece şiiri yazıyor isek yapılan eleştirilere karşı “ben istediğimi yazarım, “şiiri bir kalıba sokmayın”, “özgürce yazarım ben” gibi savunmaların bir karşılığı yoktur. Hece şiir bir kalıba girerek yazılması gereken bir metindir. Onu, kurallarına uygun yazmak zorundayız. Duygusu, konusu elbette bizim kendi irademizin kontrolündedir. Ancak hece şiirinin evrensel bir tanımı vardır ve biz onu o kalıbın dışına çıkaramayız.

Güzelliklerle, güzel şiirlerle yaşayın... Şiir yoksa türkü de yok.

Türküler şiirsiz kalmasın.

Tayyar Yıldırım