Konya’nın kırsal dağ köylerinde genelde emeğimiz bazlama olurdu. Çünkü çiftçi ve çoban ayaklı olunca evlerin erkekleri, bu bazlama ekmeği sabahleyin sobada ısıtılarak erkence çobanın, çiftçinin, yolcunun azığına peynirden, soğan ve haşlanmış patatesten bazen de var ise kıyma ve kakırdaktan sıkma yapılıp azığı zenginleştirmeye elverişliydi. Bunun yanında bir de katmer vardı. Bu da ekmek yapılırken eve gelen ağır misafirlere, sıcak sıcak ikram edilen bir hazır yemek türüydü.

Katmer, bazlama ekmeği gibi bezesi olan oklava ile biraz genişçe açılan ve içerisine önceden hazır edilmiş iç diye adlandırılan soğan, patates, peynir, mevsimsel olarak var ise ıspanak veya yenilebilen kırsal gelincik, kara gavuk gibi otlar ile zenginleştirilen içi o yuvarlak bazlamanın yarı kısmına serip öbür yarı kısmını da üzerine katlayıp kenarları yapıştırılan toprak dibleği (sac) üzerinde pişirilen katıksız su ile dahi iştahla yenilen ama yapan için zahmetli olan bir hamur işiydi katmer.

Yöresel ekmek yapmanın birkaç çeşidi vardı. Ekmek yapmakla görevli evin hanımı veya büyük kızı sabah hamuru yoğurmuş, ama mayalı hamur daha gelmemiş (kabarmak) ama çoban çiftçi işe gidecek hemen acele olarak ocağa dipleğiyi koyar, daha tam ısınmadan hamurdan beze yaparak acele pişirilen ama pişerken kabarmayan incecik olan ekmeğe bizim köylerde şepit denirdi. Eli mahir, kimseye ödünç ekmek istemeye gitmeden bu işi halledebilen cesur hanımlardı.

Bir de güdük dedik ya… Bizim oralarda ova köylerine nazaran odun bol olduğu için tandır ekmeği yapılmaz, bazı arada sırada değişiklik olsun diye analarımız yapardı onun yemesi tabi daha iştahlı olurdu, ama zahmetliydi hanımlara. Biz tandırda pişirilen ekmeğe güdük (Gücük demektir belki) deriz. Sanırım bazlamaya göre çapı daha dar ama bezesi gramajı aynı olurdu.

Çocukluğumuzda merkeplerle şehre geldiğimizde Konya’nın o has undan yapılmış mis gibi kokan fırın ekmeklerinin (şehir güdüğü) bizim için ayrı bir önemi vardı.

Burada güdük ile ilgili bir anımı anlatayım İstanbul’dayız. Bekar gurbetçi birkaç arkadaş ev tuttuk Unkapanı civarında. Bizden başka büyüklerimiz de var evde. Onlar akşam yemeği hazırlamışlar bizi Anadolu’dan yeni büyük şehre gelmiş iki genci ekmek alın gelin diye yakındaki fırına gönderdiler. Ben gurbetin acemisi değil İstanbul acemisiyim, ama ekmek demeyi biliyorum. Öbür arkadaşım fırıncıya seslendi “Emmi 4 güdük ver” diye. Bizde adı şehir güdüğü ya… Fırıncı elini kulağına götürdü “Neee?” dedi “4 güdük ver” diye tekrar etti arkadaş. Fırıncı yine anlamadı ve “oğlum bizde düdük yok karşı bakkaldan al” dedi. Arkadaş da “Neyni yok yav, her yanı güdük dolu ya?” deyince ben arkadan “Amca 4 ekmek istiyoruz” dedim. “Siz nerelisiniz” diye sordu adam. “Gonyalıyız” dedik. “Orada ekmeğe düdük mü derler yoksa” diye tekrar sordu alaycı ifadeyle. “Yok bizim orada bu tür ekmeklere güdük deriz” dedim de ekmeği alıp evimize geldik.

Bir İstanbul anımı daha anlatayım.

Yine aynı arkadaşımla İstanbul’un lüks semtlerinde gezmeye gittik bir Pazar günü. O 1960’lı yıllar… İstanbul çok kalabalık değil… O semtte seyyar bir pilavcı gördük, iki pilav söyledik. İştahla yedik ona yakın bir yerde karpuz kavun satan biri vardı şöyle külhanbeyi tipli. Bizim arkadaş yine adama seslendi, “Abi oradan bir kelek versene! (Bizim köyde kavuna kelek derdik) Adam bize şöyle ters ters baktı elinin tersi ile “Gidin başımdan” diye işaret etti. Bizim arkadaş ısrar etti, “Versene bir kelek yahu parası neyse vereceğiz” Okkalısından bize iki tokat atmasın mı! “Hayvan herif kelek sensin” demişti bir de, yanından zor kaçmıştık.

***

Genelde Anadolu insanı göçerlikten geldikleri için mal ile uğraş verirler. Bunların hareketlerinden hava tahmini yaparlardı. Yaz günleri başlardı yılın geleceğinin tahmini, davar sürüsü öğleye kadar yayılıp öğleyin çekildiği çeşme başında keçiler genelde ağaç diplerini önayak tırnakları ile eşerek yatarlar. Büyükler onların kuzeye yatışı ile yerleri eşmesi yatış yönünü güney veya kuzeye dönmesinden “Bu yıl keçi güneye yatıp kuzeye bakıyor bol kar yağacak” derlerdi.

Evinde arı besleyen büyüklerimiz o bal arılarının çalışmalarını çiçekten malzeme getirmelerini takip ederek yıl ve kış hakkında tahminde bulunurlardı. Örneğin onlardan işittiğim “Arı çok çalışıyor, kovanda az kalıyorsa hırs var arılarda kış çetin olacak” sözü olurdu.

Bazen arılar uzağa gidermiş. Sırtında polen çok yüklü olursa gece yatıya kalır, sabah kovana gelirmiş. Eğer çok yüke rağmen gece yatıya kalmaz da geç de olsa kovana gelirse o da kışın çetin geçeceğine işaret derlerdi. Eşek arısı (yaban) bal arısının kovanına çok saldırırsa yine “Kış çetin geçecek, eşek arasının bu sene bir zalimliği var” derlerdi. Güz mevsimine doğru eğer davar veya sığırlar çok yayılmaya (otlamak) saldırır doymak bilmez yerinde durmaz ise onların hareketleri de tecrübeli çobanların yılın geleceği kışın nasıl olacağı hakkında tahmin yapmasına vesile olurdu. Bundan başka güzün Kasım aylarında havadaki bir tek bulut hareketinden veya bulutun yönünden şeklinden kış hakkında tecrübeli büyüklerin tahminleri çoğu zaman tutardı.

Bir gün Tarlada çift sürüyordum. Yıl 1972 idi sanırım. Tarla büyük bitmeyecek yarın öbür gün yine geleceğim rahmetli babam geldi yanıma benimle biraz durdu “Hadi sal hayvanları, şu pulluğu tarladan çıkar kısa meşe dalları var onların arasına sakla” dedi. “Baba niye saklayayım yarın nasipse yine geleceğim bu telaşın niye?” dedim. “Yok, oğul yarın gelemeyeceksin çünkü bu gece bol kar yağacak?” deyince ben hafiften gülmüşüm. Çünkü yüksek bir dağ var karşımızda, onun üzerinde bir tek bulut var. Babam “Bak oğul şu bulutu görüyor musun?” diye sordu. “Evet baba” dedim, “O bulut kar bulutu öyle tek başına masum durduğuna bakma, güneye bakan uçları kılıçlama şeklinde sivrileşmiş bu bulut şekli kar getirir sen dediğimi yap” dedi benden önce altındaki ata binip gitti. Ben de onun dediklerini inanmasam da yaptım. Eve geldik yedik, içtik, yattık. Gece odamızın kapısını tıkladı merhum babacığım. “Buyur baba bir şeymi var?” dedim. “Var ya çık dışarı bir bak” dedi. Dışarı çıkıp baktım 15 cm kar vardı ve daha devam ediyordu. Ses etmedim yattım. Sabah damlardan karları kürüdük indik. Vardım soğuk ellerimle babamın sıcacık ellerini tutup öptüm. Nur içinde yatasın babam. Selam ve dua ile…