Değerli okurlarım; iki yıldır yaşadığımız Covit-19 hastalığı ile bir çok yakınımız, eşimiz, dostumuz, anamız, babamız aramızdan ayrılıp daru bekaya göçüp gittiler.

Geçmiş yıllarda da yaşanmış bu tür felaketler çok ölümler ile sonuçlanmış. Bizim küçüklüğümüzde atalarımız bunları bize anlatrken VEHLET (Felakket) oldu derlerdi. Hatta ölenler için de şu tabiri kullanırlardı, dini bütün inanmış kesim büyüklerimiz; “Kırk gün vehlet olmuş vadesi yeten ölmüş vade tamam olmadı mı ölüm gerçekleşmiz guzum.” Allah her şeyden haberdardır. Zaman eskisi gibi değil bilim ve teknoloji ileri hatta eski yaşamlara göre ölüm yaşı bile uzadığını söylüyor bilim insanları. Geçmişte bu tür felaket hastalıklara uzun zaman aşı bulunamazken son dönemde Covit aşısı bir yıl gibi bir zaman dliminde bulunup insanların sağlığına sunuldu.

Sözümü şuraya getireceğim; Geçtiğimiz günlerde cami çıkışı iki kişinin konuşmasına kulak misafiri oldum. Biri diğerine şöyle dert yanıyor; “Vallahi gardaşım nasıl bir dünyada nasıl bir zamanda galdık Allah’tan virüs denen bir hastalık belası geldi, onca insanımız nefes alamadan öldüler şmdi ise dünya bilim insanları bir değil birkaç tane aşı buldular hastalığa dövletimiz var olsun bazı ülkeler aşıya ulaşamazken bizim dövlet çalıştı çabaladı ve milyonlarca doz derler, tozmu derler aşı aldı vatandaşlarına vurulmaları için bütün hastaneleri çalışanları seferber etti. Bedava yav vurulun 1. 2. Daha sonra 3. Aşnızı vunun mutlaka başka çare yok bundan gurtulmaya” dedi. Amma benim evde avrat ben ii aşıyı da olduk şükür sağlığımız yerinde amma gel gör ki yetiştirdiğimiz sıpalar aşıyı olmayyorlar. Neden omadınız guzum bütün bilim adamları ısrarla aşı olun derken siz neden olmayyorsunuz. Sen garışma biz işimizi biliriz. Naha bilmeyegome germe sıpa dimesem. Gardaşım bazı öyle an geliyor even çıkarıp atasım gliyor sıpaları hepside baksan akıllı uslu gibiler amma heç aklı yok gidilerin. İşte eskilerin deyimi ile söz uşakta baha eşekte ne diyecen arkadaş.

Vallaha bu yangın çok sürer.

Bir ufak ihtiyacım için çarşıya indim, üçbeş kişi biraraya gelmişler ateşli bir sohbet var aralarında. Bazılarını tanıyorum şöyle iki dakika yanlarında dikildim. Birisi belliki nakliyeci olarak çalışan bir vasıtacı, ateşli anlatıyor arkadaşım; “Alanya’ya gidecektim Seydişehir’in ordan itibaren yollar kapalı. Araçları salmıyorlar. Yangın öyle şiddetli ki yolları belleri sarmış cayır cayır yanıyor her taraf. Öyle havadan karadan çalışıyoruz yangını söndürmek için diyorlar ya. Hepsi yalan gardaşım bir tek Allah’ın gulu yok yangınla oğraşan yakın köylüler çaresiz ağlıyarak bağrışarak goşuştuyorlar canları bahasına.” Artık benim sabrım taşıyor oradakilerden  evvel ben söze giriyorum.

-Yangın Seydişehir’e gadar gelmiş mi?

-Yok.

-Hem salmadılar diyon hem nasıl gördün yangının her yerleri sardığını söndürme çalışması yapılmadığını?

Duraklıyor,

-Canım o taraftan gelenler söylediler!

-Bırakın bu safsata yalanları. Devlet var gücü ile çalışıyor, bakanıyla, orman işçileriyle, uçağıyla, helikopteriyle bu tür yalanlar sana bir şey kazandırmaz. Bizim coğrafyamız zor, sarp Orta Toroslar karadan geçit vermez adama. Ben o yollarda yıllarca çalıştım, bilirim. Bu insanlara anlatacaksan olumlu güzellikleri anlat, yoksa kalk git buradan!

deyince sesi kesti kayboldu. Ordaki arkadaşın biri sağ ol ağabey adam bize yutturup gidiyordu, biz de guzu guzu dinledik. Kardeşim bunlar böyle aşağı mahallede bir yalan söyle yarım saaat sonra yukarı mahallede kendisi de inanır o yalana dedim. Bir dostumuzun cenazesine katılmak için mezarlığa gidiyorum.

Her şeyi onlar bilir.

“Şu son bir hafta 10 gündür yaşadığımız hüzün ve stresten uzak kalarak düşünelim ve kibirli değil paylaşımcı olalım kardeş olalım.” Diye acizane bu yazıyı da paylaşayım dedim.

Genelde dost akraba arkadaş hatta rast gelirsem herhangi bir vefat etmiş din kardeşimizin cenaze merasiminde bulunmaya çalışırım.

Sadece bulunmak ile kalmam insani görevimiz Farzı kifaye olan cenaze namazını kılar defin sonrası iki satır Kur’an okumayı da arzu ederim. Ne var ki, defin sırasında görev alan imam veya diğer gönüllü görevlilere iki satır Kur’an ile katılmak istediğimi de söylerim. Bazıları hay hay der. Bazıları ise her şeyi kendisi biliyormuş gibi dudak büker, seni dışlar. Bunlar dinimize, insanlığımıza yakışmayan şeyler. Oysa eskiden böyle miydi? Hayır. Defin sonrası okuma ve dua işini gerçekleştirecek olan görevli zevat, oradaki cemaate döner; “Kardeşlerim merhum kardeşimize Kur’an tilaveti ile katılmak, dua etmek isteyen varsa bu tarafa doğru gelsin” der ve “ne kadar duacı olursa o kadar merhuma ve diğer mevtalara çok faydalı olur” derdi. Şimdilerde ise; iki kısa ayet okuyarak çabucak duayı bitirip mezarlığı terk etme çabasında oluyoruz, bırakın okumak isteyen okusun demeyi! Hepimizin bir gün mutlaka geleceği yer olan mezarlıktan acele çıkmayı adet haline getirmişiz. Oysa kimin duası daha makbul olacak, kimde ne var onu ancak yüce Allah bilir, bizler değil. Korkarım ki, şimdi okuma heveslisi var onları da rencide edersek, bu yaşlı nesil de tükenince belki davet etsek de iki satır Kur’an okuyanı da bulamayabiliriz; Maazallah… Haftalık izlenimlerim buydu. Selam ve dua ile.