Günümüz gençliği pek bilmez bu deyimi belki ama bizim yaşlardaki kırsal dağ köylerinde yaşamış olanlara hiç de yabancı değildir bu isim. Günümüzde seğ ve ya diğer deyimi ile sey taşı kaya tuzu benzeri bir kimyasaldır, özellikle dabakhanelerde dericilik sektöründe çok kullanılır. Peki, bunun özel olması nedir acaba sence

İsmail Detseli.

Bizim küçüklüğümüzde o bilge Osmanlı artığı analarımız ninelerimiz köyümüzün bazı suyu bol olan derelerimizde yazın suların azaldığı zamanlarda ekin ve ot biçmeden ve ya dağlardan odun toplamadan gelirlerken o taşların olduğunu atalarından görüp bildikleri derelere uğrar. Orada bulduğu bazı çok yeleri parlak bazı yerleri ise pütürlü olan bu taşlardan bulduğunu getirip üzerinde yük vurulu olan merkebin ortasına koyar özel olarak unutmadan onları evin bir kuytu köşesinde saklarlardı. Bunları ne yapacaksın ana deyince sen bilmezsin onun lazım olduğu yerler olacak o zaman sana izah ederim şimdi beni oyalayıp işimden alıkoyma der geçiştirirlerdi. Eskiden bizim çocukluğumuzda böyle bol yiyecek giyecek hele insan için en önemli bir şey olan ayakkabı yoktu var ise de pahalı olduğundan alım gücü olmazdı ev reisinin kadın erkek çoluk çocuk herkes çarık giyerdi.

Peki, çarık denen ayak giysisi bedavamıydı, evet bir yönden bedava idi sebebi ise bizim dağ köylerinde taşıma ve yolculuk işlerinin çoğu hayvan ile olduğundan. Mutlaka en fakir ailenin bile en az iki merkebi gücü varsa bir çift öküzü durumu yoksa tek öküzü ve ya iki at ve ya katırı mutlaka olmalıydı. Katır ve atları olanlara bu hayvanları taşıma ve tarla ekmede düğen sürmede kullanırlardı. Bu hayvanlar bilhassa merkepler işin ağırlığından çoğu kez ölürdü, onların derisi para etmediği için işte köylüler bunların derisinden aile bireylerinin ayaklarına çarık diker giydirirdi.  Bu çarıkları kim dikerdi evin hanımı beyi hepside bu işin adeta ustası idi kimseye minnet etmeden geceden gön’ü ıslatır sabah erkenden kime elzem lazım ise onun ayağına giydirip işine gönderirlerdi. Köyde zengin çarığa ihtiyacı olmayan bir ailenin merkebi ve ya at ı öldü ise o aile yakın akrabasına komşusuna şu hayvanın gönünü yüz çarık yap der oda büyük bir lütuf idi.

Şimdi gelelim Seğ taşına, işte bun taşların kullanıldığı yerler bu çarık yapılacak merkep derisi ıslatıldıktan sonra tüylerinin en azından bir kısmını yok etmek için o taşarlardan faydalanılır taşı deriye sürtmek suretiyle derinin kılları yok edilir çarık da ayağa yakışırdı.

Ayrıca analarımız peynir basacakları tuluk, (tulumları) keçi derisi olacak eğer besili bir keçi ve ya erkeç derisi olursa derinin iç kısmı yağlı olduğundan peyniri iyi besler derdi analarımız. Bu tuluğunda bazı istenmeyen kılları olursa o taşlar ile bir elden geçir peynirin içinde kıl olmasın diye dikkat ederdi.

Peynir daha çökelek iken ilk basılan deriye (tuluk) çıplak denirdi onun içi dışı bu taşlardan faydalanılarak saatlerce uğraşılarak hiç kıl tüy kalmadan tertemiz olurdu onda suyu çekildikten sonra peynir artık Tuluğa basılır kış için yaylada ve ya köy evinin karanlık serin bir izbesinde kışa hazır edilirdi.

Başka nerede lazımdı Seğ taşı etlik için ve ya kurban kesimlerinde bilhassa büyük baş hayvanların işkembelerini temizlerken o taşlardan çok faydalanırdı analarımız. Sıcak suya ihtiyaç duymadan işinin çokluğu fazla zaman harcamamsı onlar için önemli idi. Hemen bu taş ile işkembenin içinde o pütürlere bu pütürlü taşı sürter işkembe bembeyaz çıkardı hemen onu yur yıkar uzunca bir sırığın tepesine asarak evin güneşsiz bir yerinde kurutur saklar. Kışın Karın aşı (işkembe çorbası) olarak bizlere yemek olarak sunarlardı.

Çarık deyince aklıma gelen bir anı mı anlatıp yazı mı bitireyim. Sene 1957. 58 idi ilk defa bir komşumuz ile şehre (Gonya) ya geleceğim evden getirdiğim metaları satıp eve tuz, gaz, sıvı yağ ve ihtiyaçları alacağım param yettiğince. Ayağımda ayakkabım yok 40- 45 km lik yol geleceğiz yürüyerek merkepler ile. Anacığım geceden bana ayağıma göre evdeki sakladığımız gön’ü ( ölmüş merkep derisi) ıslatıp bir çarık dikiverdi guzum bununla gider gelirsin gön’ün sert sağlam yerinden diktim eskirse gelince bir daha dikerim dedi. İlk defa şehre geleceğim için hevesli ve heyecanlıyım. Geliş güzergahımız Karadiğin, Çayırbağı, Beybes, Kozağaç Gonya. Beybese geldik ortalık ısındı ayaklarımın topuk tarafları cızır cızır acıyor yürümeden güçlük çekiyorum için için ağlıyorum. Yanımdaki gelen İbrahim emmi merhum yüzüme baktı ne oldu İsmail guzum dedi? Emmi benim ayaklarım kanadı yürüyemiyorum deyince hemen bir çeşme başında merkepleri durdurdu, çeşmenin önündeki büyük yalak’lara (kurna) benim ayaklarımı sokmamı söyledi. Denileni yaptım 10 dakika kadar durdum ayaklarım rahatladı şimdi acıyordu dedi acımıyor dedim yaaa işte böyle tecrübe edineceksin Ismaylım, Gün çarığı sıkınca, çarık da ayağı sıkar denen atasözü budur. Yokluğun gözü kör olsun, sepili çarık olsa ayağını acıtmazdı dedi. Sepili çarık Konya da kelikçiler tarafından özel olarak yapılan sağlam ve yumuşak çarıkmış. O gün Gonya ya kadar zorla ağlayarak geldim dönüşte merkeplerin üzerine bindiğim için ayaklarımı çarık sıkmadı sağlıklı ve nimetlerin bol olduğu yaşamlar dilerim herkese bu günlerini kıymetini bilip Allaha şükredelim