“Canı sen aldıktan sonra şeker gibi gelir bize ölüm. Sana kavuşmak olduktan sonra, sana kavuşmak olduktan sonra candan da tatlıdır bize ölüm.” Hz. Mevlana

“O, hangizin daha güzel amel yapacağınızı imtihan için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayıcıdır.” Mülk-2

Hayat: Allah’ın Hayy isminin tecellisidir. Kainatın hayatı içinde dünyanın hayatı, dünya hayatı içinde insanın ve de tüm mahlukatın hayatı. Dünya hayatı, Kainattaki hayatların fihristidir. Evet insan hayatısırr-ı vahdeti vahdanidir.

İnsan hayatı, vahyin gölgesinde, Kur’an’ın kubbesi altındaki adreste yaşanması gerkenenbir hayat olmalıdır. Ne var ki insanların birçoğu bu adreste mana ikliminde, Kalbi hayatta Müslümanca yaşıyor, Müslümanca ölüyor ve cemalüllah yolcusu olarak ebediyete irtihal ediyor. Birçok insan da tagutun gölgesinde ya kafir, ya münafık, ya müşrik, ya mürted, ya ateist olarak çağdaş yaşamını sürdürüyor. Sonunda iblis vari bir yolculukla edebi azaba, cehenneme vasıl oluyor.

Şu gerçek asla unutulmamalıdır ki, güzergah-ı kulluktan geçerken yaşanan hayat, imtihan için yaratılan hayattır.

Kulluk güzergahında iki yol:

Birincisi: Sırat-ı müştekim. Sonu cennete ve cemaate varan bir yolcudur. Yüce Allah, bu yolculukta benim ipime (Kur’an’ıma) sımsıkı yapışın ve bana bağlanın. Nefs-i emarenize ve onun işbirlikçisi iblise bağlanmayın. Çünkü o ölümü tadacak, edebi cehennemi boylayacaktır. Bana bağlanın zira dönüşünüz bana olacaktır. Yolculuğunuzun sonunda beni bulacaksınız.

İkincisi: Sırat-ı dallindir, cehennemde son bulur. … ve ölüm: Alem-i ervahtan (ruhlar aleminden), şehadet alemine (dünya hayatına) geçiştir. Bu birinci merhaledir. Dünya hayatından berzah hayatına (kabir hayatına) geçiş için terhis (yani ölüm) bu ise ikinci merhaledir. Berzah aleminden ikinci sur ile edebi aleme geçiş. Aslında insan edebi alem için yaratılmıştır.

Şair: “Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti. İyi insanlar, iyi atlara binip gitti.” N.F.K.

Ölüm: “Ruh gitti Allah’a Beden gitti toprağa Amel kaldı kabirde Abdullah’a Gömüldü sonunda kamusal alana” A.A.

Ölüm ve kabir:

“Kabir, ya cehennem çukurudur, ya cennet bahçesi. Ahiret yurduna geçişte ilk imtihan gecesi: Rabbin kimdir? Kitabın nedir? Kıblen neredir? Peygamberin kimdir? Soruları gelecek. Kabrin ilk gecesi yoktur bu imtihandan kurtuluş. Çaresi Ba’sü ba’del mevt haktır. Bir bir kabirlerden kalkılacak “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” dur. Hayatın neticesi Makm-ı cennet olsun, taksiratı affolsun dua cümlesi budur din kardeşinin, kardeşi için hakka dilekçesi.” A.A.

Aşkesi Mevlana’nın dilinden ölüm:

“Canı sen aldıktan sonra şeker gibi gelir bize ölüm. Sana kavuşmak olduktan sonra, sana kavuşmak olduktan sonra candan da tatlıdır bize ölüm.”

Üstad Necip Fazıl’a sormuşlar: Üstad! Özel lüks arabaya mı biniyorsun? Üstad: Ona en son bineceğim.

Ölüm: “Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dil! Ne niza eyleyeyim ol, ne senindir, ne benim” Fuzuli

Ölüm: “ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm. Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm.” E. Bayezid

Ölüm: “Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun. Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.”

Ölüm ne güzel şey, budur perde arkasından haber. Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber.” N.F.K.

Ölüm: İnsana en etkili vaz; ölümdür. Allah Rasulünün (s.a.s.) emaneten, vekaleten bıraktığı vaz; ölümdür. Lisan-ı kal (sözle) ile değil, Lisan-ı hal ile (hal diliyle) konuşan vaizdir ölüm. Sessiz ve derinden konuşan, kalbi sızlatan, ruhu darlatan, gözleri ve özleri ağlatan vaz ölümdür.

Fani alemden, baki aleme hicret geçireceğinizi ilan eden vaz ölümdür. Masivadan terhis olup, edebi aleme yürüyüşü (seyrü süluku) anlatan, yürek sızlatan vaz ölümdür. Edebi hayattaki nimetlere kavuşmanın, cennet hayatı yaşamanın, Arşın altında (gölgesinde) gölgelenmenin Havz-ı Kevser’in başında Allah Rasulü (s.a.s.) ile buluşmanın, sunduğu Kevser suyunu yudum yudum, kana kana içmenin, Livail Hamd’ın altında cem olup (toplanıp) cemalüllahı temaşanın (seyretmenin) yolunu anlatan vaizdir ölüm.

Öte yandan da Cehennem hayatı yaşamanın elim azabı tatmanın, cehennem ağacı zakkumla zıkkımlanmanın, irin ve kaynar su içmenin yolunu anlatan vazdır ölüm. Cennetin ucuz olmadığını, cehennemin de lüzumsuz olmadığını anlatan vaizdir ölüm. Edebi hicreti haber evren vaz ölümdür, ölüm. Bunu böyle bilin.

Ölüm: “Ölümü öldürmek mi akıldan silin. Lal olursa son nefeste o söyleyen dilin Uryan doğdun uryan yaşadın Unutma ki kabirde çıkacaktır haşadın.”  A.A.

Ölüm: “Neylesin ölüm herkesin başında Uyudun,uyanmadın o olacak Bir namazlık saltanatın olacak Taht misali o, musalla taşında” C.S.T.

Ölüm:Ş “ ölüme direnmek mi? Ne mümkün biz aciz kula Levh-ı Mahfuzda tayin edilmiş hayat sermayen Üflenen bir nefha ondan dönecek yine ona Meyyit ol, isyana kalkışmasın, nefsi emmaren. Süal-i Nekir, süal-i Münkerden yoktur kurtuluş Ülema da olsa, cevaba muktedir olmak çok zor iş Allah’a hesap verilecektir. Bundan asla kaçış yoktur kaçış. La ilahe illallah diyebilene kolaydır sırattan geçiş.

“Hiçbir kimse yok ki ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın (ölüm) belli bir süreye göre yazılmıştır. Herkesin dünyani metini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandırırız.” Ali imran-145

Öyleyse en yakınımız da ölse, ölüm dolayısıyla kader ve ecel noktasında hareket etmek mecburiyetindeyiz. Zira yüce Yaradan Habib-i Edebi Muhammed Mustafa (s.a.s.)’ya “Muhakkak ki se öleceksin. Onlar da ölecekler. Sonra şüphesiz, siz de kıyamet günü rabbinizin huzurunda muhakeme olacaksınız.” Zümer-30-31

Hak ile batıl insanlığın başlangıcından bugüne kadar sürtüşerek, tartışarak, cebelleşerek, vuruşarak, mücadele ederek gelmiştir. Kıyamet sabahına kadar da devam edecektir.

Hakka ve hakkın tebliğcisi ve savunucusu peygamberlere ve onların yolundan giden ashabına karşı olanlar onların (peygamberlerin ve dostlarının) bir an önce vücudlarının ortadan kalkmasını şiddetle arzu ederler ve bu hususta sinsi planlar hazılarlar. Halbuki onlar da yakın dostları da her insan gibi ölmeye mahkumdur. Ne var ki tağütiler, batıldan yana olanlar hakkın savunucularının sahnede bulunmasına asla tahammül edemezler. Bu sebeble de bir an önce onların vücudlarının ortadan kaldırılmasını hiç değilse kaos içinde, meftüç (felç olmuş) bir halde olmalarını istemekten asla vazgeçmezler. Binaenaleyh, bu vazgeçilmez istekleri doğrultusunda akla hayale gelmeyen tuzaklar kurarlar veya yaptırırlar. Bu yolda yapılan, söylenen her şey onlarca mubahtır. “Habhiledir” sözünün gereğinin yapılması, düşmana karşı, kafire karşı uygulanması yerine din kardeşine karşı uygulamayı öngörmekte, bu sebeble de her türlü gayr-i meşru yollara başvurmaktadırlar.

Tarih tekerür ediyor. Nitekim Mekkeli müşrik kafirler, Allah Rasulü Hz. Muhammed (s.a.s.)ile ona inanan onunla omuz omuza mücadele eden müminlerin varlığından son derece tedirgin idiler. Son çare olarak da öncelikle ve ivedilikle Hz. Muhammed (s.a.s.)’in mübarek risalet mühürlü vücudunu ortadan kaldırmaya karar verecek kadar kinleri kabarmıştı, gözleri dönmüştü.

Günümüzde de aynı manzara nice islam ülkelerinde cereyan etmektedir. Bu gözü dönmüş hainler, caniler, katil ruhlular, Fetih suresinin yirmi dokuzuncu ayetini çevirenlerdir.