Diyabet, insülin hormonunun eksikliği ya da etkisizliği sonucu ortaya çıkan ve kan şekeri yüksekliğiyle seyreden kronik bir hastalık olarak tanımlanıyor.

Kan şekeri kontrolünü sağlamak için beslenmelerine dikkat etmeleri gereken diyabet hastalarının, az miktarları dahi fazla şeker içerebilen şekerli, şerbetli ve hamurlu tatlılardan uzak durması öneriliyor.

Bu gıdaları tüketemeyen diyabet hastaları için özellikle bayramlarda "diyabet dostu" olduğu ileri sürülen çeşitli tatlılar hazırlanıyor.

Bu tatlılardan biri olan "mor baklava"nın da ahududu, böğürtlen, karadut, mor havuç gibi kırmızı ve mor renkli sebze-meyvelerden elde edilen toz karışımla hazırlandığı, şerbetinde de meyve şurubu kullanıldığı belirtiliyor.

Klasik baklavaya göre "daha hafif ve zararsız" diye nitelendirilen bu tatlı da yağ ve unun yanı sıra meyvede bulunan şekeri içerdiği için uzmanlar tarafından diyabet hastalarının tüketimine uygun görülmüyor.

"Diyabet, dünyada 600 milyon insanı etkiliyor"

Türk Diyabet Cemiyeti Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Zeynep Oşar Siva, AA muhabirine yaptığı açıklamada, toplumda çok yaygın görülen ve "bir diğer pandemi" olarak tanımlanabilecek diyabetin, ciddi bir metabolizma hastalığı olduğunu söyledi.

Diyabetin dünyada 600 milyona yakın insanı etkilediğini aktaran Siva, son 10 yılda yapılmış yeni bir epidemiyolojik çalışma bulunmasa da Türkiye'de neredeyse 10 milyona yakın insanda görüldüğüne dikkati çekti.

Siva, genetik ve çevresel faktörler, yanlış beslenme, fiziksel aktivite eksikliği ve obezitenin diyabet hastalığının oluşmasında etkili olduğunu belirtti.

Diyabetin "sinsi" seyirli ve geç tanı konulan bir hastalık olabildiğine dikkati çeken Siva, her iki diyabetliden birinin hastalığının farkında olmadan yaşamını sürdürdüğünü ve her beş diyabetliden birinin, tanı aldığında halihazırda bazı organ komplikasyonlarının ortaya çıktığını gördüklerini kaydetti.

"Klasik baklava yerine tercih edilebilir bir gıda olarak görülmemeli"

Türk kültüründe, bayramlarda karbonhidrattan zengin, bol şekerli, tatlı ağırlıklı ikramlar yapıldığını ancak bunların çok zararlı olduğunu söyleyen Siva, bugünlerde "Hayır" demeyi ve az yemeyi bilmek gerektiğini ifade etti.

Tatlının karbonhidrat yani un, şeker ve yağ içerdiğini, baklavanın da bunlardan yapıldığını ve içine fıstık veya ceviz eklendiğini ifade eden Prof. Dr. Zeynep Oşar Siva, diyabet hastaları için hazırlandığı belirtilen "mor baklava" gibi tatlılara ilişkin, şu değerlendirmelerde bulundu:

"İster rengi mor olsun, yani mor meyvelerden alınan meyve şekeriyle yapılsın, ister fruktozla yapılsın, içinde yağ ve un bulunur. Mor meyvelerin şekerinden yapılmış baklavada da şeker vardır. Bunu da diyabetli hastalara kısıtlamak ya da çok ölçülü vermek zorundayız. Karbonhidratlar şekere dönüşür, yani nişasta glukoza dönüşür. O yüzden onu da hesaplamak zorundayız. Mor renkli baklavanın içinde nişasta vardır. Dolayısıyla mor baklava şekersiz değildir. İçinde mor meyvelerden alınan şeker olduğu için sofra şekerine göre bir nebze daha iyi olabilir ama asla sınırsızca tüketilmemelidir. Hatta şeker hastaları tarafından hiç tüketilmemelidir. Çünkü kan şekeri kesinlikle yükselecektir. Hiçbir şekilde o, öbürüne tercih edilmemelidir. Lütfen, bu konuda hastalar çok dikkatli olsunlar. Aynı miktarda karbonhidrat, aynı miktarda şeker içerir. Renginin hiçbir önemi yoktur."

"Mor meyveleri baklavadan değil özünden alın"

Prof. Dr. Siva, şeker hastalarının mor meyveleri "ölçülü" tüketmesinin, mor baklava tüketmelerinden daha iyi olduğunun altını çizdi.

Konya Şehir Hastanesi'ne üçüncü MR cihazı kuruldu Konya Şehir Hastanesi'ne üçüncü MR cihazı kuruldu

Meyveden yapılan sütlü tatlıların, içinde nişasta veya un yerine daha yavaş emilen, yulaf gibi lifli karbonhidratlarla hazırlanan ürünlerin tüketilebileceğini anlatan Siva, ancak baklavanın riskli olduğunu vurguladı.

Tatlı tüketiminde aşırıya kaçıldığında diyabet hastalarının kan şekerlerinin çok yükseleceğini ve aldıkları tedavinin ötesine geçen bir kontrolsüzlük olacağını belirten Siva, "Bunu bayram dönemlerinde diyabetlilerde hep yaşıyoruz. O yüzden bunu yaşamaya gerek yok. Ucundan tadına bakmak yeterlidir. Yerken ağzın içindeki o tat, yedikten sonra ortaya çıkacak komplikasyonlarla uğraşmaya değmez." diye konuştu.

Editör: TE Bilişim