“Ölüm bir eve girince, sağ kalanları da biraz öldürüyor." diyor Peyami Safa. Öyle doğru ki. Bütün duygularınızın değerini yitirdiğini düşünün: korku, neşe, merak! Geriye heyecanını kaybetmiş vasat bir hayat kalıyor. Ve bir de kalan ömrünü manası varmış gibi yaşamak. Zoraki...

Konya’da yaşanan depremden sonra bu düşünceler geçti aklımdan. O kadar doğal karşıladım ki, içimde korkunun esamesi yoktu. Sadece sevdiklerim iyi mi diye endişelendim. Bir an 2009 Konya depreminde ne kadar etkilendiğimi hatırladım. Bu sefer öyle olmadı kısa bir süre sonra deprem olduğunu bile unuttum. Artık yer yerinden oynasa ben de bir karşılığı yok onu anladım.

İnsan bu aşamaya nasıl geliyor, niye geliyor bu duygu bağlanması bir gün çözülüyor mu hiç bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da hevesimin kalmadığı. Ne yarınlar için bir umudum var ne bir hayalim ne de insanlardan beklentim. Hâl böyleyken; etrafımda olan bitene duyduğum minimum ilgi, kendi hayatıma gösterdiğim özenden daha fazla değil.

Bir insanın elinden umudunu alın geriye ne kalır ki? Enkaz…

Bende de böyle oldu. Her daim güzel günlerin yarınlarda saklandığına dair inancım vardı. Artık her günüm diğerinden daha karamsar.

Ne zaman hayatı yeniden benimsemeye başlayacağım belli değil. Şu an bir çekilme yaşıyorum. Elimi ayağımı her şeyden çektim ama bu gözüm kör kulağım sağır anlamına gelmiyor. Her şeyden haberim var ama kimseye harcayacak çabam yok. Niyetimde bu yönde değil zaten.

İnsanlar yaptıklarının yanına kâr kalacağını, söylediklerinin ise karşıdakine zarar vereceğini zannediyor. Tıpkı sürekli zan yapıp dini vecizelerini yerine getirmeye devam etmeleri gibi. Beyhude bir amel. Kimsenin bir diğerinin karşısına geçip konuşmaya cesareti kalmamış. Bu kırılma nerede yaşandı bilmiyorum ama ortada bir yanlış var. Birinin yaptığını yüzüne söylediğinde senden kötüsü yok.  Başkalarının arkasından konuşup yüzüne gülmeye o kadar alışmışlar ki doğru olanı yaptığında bünyeleri kaldırmıyor.

Bu bozuk düzen değişmedikçe çok kıymetli eş, dost, akraba ilişkilerini korumaya kimse uğraşmayacak…

Herkes başkalarının hayatına müdahil olmak yerine kendi aile içi huzuruna odaklansa daha sağlıklı bir toplum olacağımızdan hiç şüphe yok.

Lakin bizler yapmak yerine yıkmak, kusur örtmek yerine kusur aramakta ustayız değil mi?

Ve bu bir alışkanlık...

İnsanların alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemeyeceğini de hesaba katarsak önümüzde uzun bir yol var.

Önemli olan bir diğer husus ise nezaket. Evet nezaket önemlidir ama her şey değildir. Her şey gibi onun da yeri ve vakti vardır. Herkesi yanına alarak ilerleyemezsin, herkesin sempatisini kazanamazsın, bazıları kırılmak ve geride durmak zorunda. Saygı göstermeyen kimse saygı bekleme lüksüne sahip değil unutmayın.

Kendiniz için yaşayın, elalem doymuyor...