Savaşın 21. günündeyiz. Başlangıcında, tarafların haklılık nedenleri ve güç kıyaslamaları üzerine konuşuluyordu. Kimileri Rusya’nın yanı başında NATO konumlanması ya da genişlememesinin kabul edilebilir olmadığından dem vuruyordu; kimileri bağımsız bir ülkenin kendi istikbalini tayinde hür olduğundan… Rusya, Dünyada ilk üçe giren bir askeri güçtü ki, Ukrayna’nın gücü ile kıyas kabul etmezdi. Hemen Ukrayna’ya girer, söz dinlemeyen hükümeti alaşağı eder ve istediğini yapardı, değil mi? Ancak, pratiğin öyle olmadığını yaşayarak gördük. Nasıl mı?

Savaşta gelinen noktada, başlangıçtaki tezler önemini yitirdi; insanî facia ön plana çıktı. Hamile bir kadının sedyeyle taşınması savaşın simgesi oldu. Kadının çocuğunu kaybedeceğini anladığı anda söylediği “Beni de öldürün!” sözü hafızalara kazındı ve hastanede anne ve karnındaki bebeği hayatını kaybetti. On binlerce sivilin ölmesi de ayrı bir trajedi… Sivil ölümleri arttıkça savaşı, halkın benimsemesi yani halka mâl olması ve güçlü tarafın başta itibar kaybı olmak üzere hiç hesapta olmayan kayıpları arttı.

Ukrayna’da iki amansız rakip iken muhalefet liderinin askerî üniforma ile mücadeleye girmesi çok dikkat çekti. Demek ki, artık “hasım değil, bu mücadelede hısımız” duygusu baskın geldi. Yani, rakip tarafı moda tabirle konsolide etti, güçlü taraf…

Milyonlarca insan mülteci duruma düştü ve savaşın etkisi çevre ülkelere yayıldı. Evini yurduna bırakıp, çoluk-çocuk yollarda aç-bîlaç insan hikayeleri, insanî facianın savaşın hâkim rengi olmasını sağladı.

Ekonomik yaptırımlarla, artık güçlü tarafın halkı da bedel ödemeye başladı ve yara derinleşiyor…savaşın sorgulanmasına ve tartışılmasına zemin hazırlıyor…

Esas ilgimi çeken bir mevzu ise güçlü tarafın paralı askerler ile savaşı devam ettirme aşamasına geçmesi oldu. Bu askerler için günlük 2.000 Dolar gibi bir ücretten bahsediliyor. Bu askerler, savaşı “iş” olarak görüyor, bunların zihin yapısında “haklı bir gerekçe” gibi meşruiyet yok; işini yapıyor, parasını alıyor. Böyle bir motivasyon ve ahlak yapısına sahipler.

Bu savaşta en çok dikkate değer iki gelişmeyi de not etmek gerekir. Birincisi Rusya'ya bağlı Çeçenistan'ın müftüsü Salah Mezhiev akıl dışı bir fetva ile Ukrayna'ya karşı savaşmanın cihat olduğunu söylemesi (https://www.haber7.com/dunya/haber/3200536-cecen-muftuden-akil-disi-fetva-ukraynalilara-karsi-savasmak-cihattir) diğeri ise Ukrayna Dışişleri Bakanlığı Mariupol’de bulunan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan Camisi'nin bombalandığını iddia eden bir tweetine ilişkin camide hasar ve yaralı olmamasının bizzat Cami Dernek Başkanı tarafından ifade edilmesidir. Bunlar da dinin, savaşa alet edilmesi olarak her iki taraf açısından kayıtlara geçti. (https://www.hurriyet.com.tr/dunya/ukrayna-disisleri-bakanligi-acikladi-ruslar-kanuni-sultan-suleyman-ve-hurrem-sultan-camisini-bombaladi-42021232)

Konuya devam edeceğiz inşallah…