İnsan ve İrfan Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı, Araştırmacı-Yazar M. Fatih Çıtlak, Hz. Mevlana ve Konya üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Hz. Mevlana'nın anlaşılabilmesi için önce Kur'an-ı Kerim'in şeriatının yani H.z Muhammed Mustafa (S.A.V.)'in tüm insanlığı ihya için ortaya koyduğu insanı insan yapan dini hayatın anlaşılması gerektiğini ifade eden Çıtlak, "Kur’an-ı Kerim’in ahkam ayetlerinin bile çarpıtıldığı, Efendimiz’in(sas) sünnet-i seniyyesinin itibarsızlaşmaya çalışıldığı bir dönemde Cenab-ı Mevlana gibi o yolun yolcusu olan kimselerin doğru anlaşıldığı düşüncesine kapılmak akıl ve insaf ölçülerinde izah edilemez" diye konuştu. 

M. Fatih Çıtlak kimdir? Sizi tanıyabilir miyiz? Mevlevilik ve tasavvuf konusundaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz? 

Efendim bendeniz 1967’de İstanbul Fatih’te manevi güzelliklerin doyasıya yaşandığı bir beldede dünyaya gelmişim. Fatih’te okudum, Fatih’te yaşadım, ilim ve fikir muhitleriyle hep Fatih’te kaynaştım. Fakat buna rağmen Allah’ın razı olduğu Hazret-i İnsan makamını Fatih ismiyle arayan sizler gibi imanına, vatanına sahip çıkmaya çalışan bir kardeşinizim. Kronolojik olarak hayatım hakkındaki bilgiler her yerde mevcut. Lakin kendimi ifade etmek istersem Fatih Çıtlak olarak benim bunu anlatmam değil, şu anda yapabildiğim işlerle, başkalarının değerlendirmesi herhalde ön planda olacaktır. Uzun gibi görünse de şu kısacık ömrümde kendinizi nasıl anlatırsanız anlatın sevenleriniz hep iyi görecek, varsa sevmeyenleriniz onlar da hep kendilerine göre yorum yapacaklar. İyisi mi biz kendimizi anlatmayalım, inşallah iyi olmaya çalışan bir mü’min kardeşiniziz diyerek bu soruyu sizlere mahsus bir şekilde cevaplandırmış olalım.

8-9 yaşlarındayken Nefahat’ül Üns, Tezkiret’ül Evliya ve Merhum Üstad Tahir Büyükkörükçü Hoca’nın “Hakiki Vechesiyle Hazret-i Mevlana” isimli kitabıyla birlikte birkaç eser yatağımın başucundaki küçük kitaplıktaydı. Gençlik yıllarımda da Mesnev-i Şerif’i, Sultan Veled Hazretleri’ni ve Necmeddin-i Kübra’nın eserlerini okuma fırsatı buldum. Güzellikleri hissederdim lakin dünya ve ahiret hayatını tamamıyla içine alan tefsiriyle ve derinliğiyle okumak nasip olmamıştı. Sonraları Pirlerin ve Hazret-i Pir Mevlana Celaleddin-i Rumi Efendimiz’in bu manevi saltanatını çok güzel şekilde kalplere nakşeden sohbet ve nazar ehli zatlara erişmek nasip oldu. Bu vesileyle liyakat kesbedemesem de en azından mana güzelliğini fark edebildim. 

İşte sizin Mevlevilik ve tasavvuf konusundaki çalışmalarım olarak bildiğiniz yahut ifade ettiğiniz şey bu hayranlıkla arayış maceramın dışarıya yansıyan kısmıdır. Hem sonra Mevlevilik ve tasavvuf konusundaki çalışmalarından bir kimsenin bahsetmesi bu öğretinin kendi içindeki terbiyesine ve anlayışına birazcık ters düşer kanaatini taşımaktayım. Lakin şu kadarını ifade etmeden geçmek istemem. Tasavvuf terbiyesi ve Mevlevilik bendeniz için folklor, malumat, başkalarına üstünlük taslamak için kaynak, soy sopla övünmek,  büyükleri ön planda tutarak kendisini saydırmak, etrafına adam toplamak, dinin güzel ahkamını ve ahlakını yaşamaktan uzaklaşmak, hobi, fobi ve kültür değildir. Peki nedir diye sorarsanız. Efendimiz’in(sas) ahlakına Allah Teala’ya yakınlık için bürünmeye ve ulaşmaya gayret etmek üzere bir hayat şeklidir. 

-Hz. Mevlana deyince sizin aklınıza ne geliyor? Hz. Mevlana'yı nasıl anlatabilirsiniz?

Hazret-i Mevla geliyor yani Kur’an-ı Kerim’in tefsiri, Efendimiz’in(sas) aşık ümmeti olmak, kendi haddini ve nefsini bilmek ve bunları hem anlamak hem anlatabilmek için muazzam bir aynada bulunduğum noktayı görebilmek için bakmak aklıma geliyor. Hazret-i Mevlana da bu hakikati Kur’an’ın bendesi ve Efendimiz’in(sas) yolunun toprağı oluşu ile ayrıca kendimizi tanımamız için bir ayna olmaya çalıştığını ifade etmesiyle anlatmıyor mu? 

-Konya, Hz. Mevlana ile özdeşleşmiş durumda. Hz. Mevlana Konya'nın sosyolojik yapısına nasıl etki etmiştir? Bu konuda neler söylemek istersiniz?  

Konya Hz. Pir ile özdeşleşmiştir, Konya’dan Yeşil Türbe’yi kaldırdığınızda bu güzel şehri herhangi bir mekanla ayırabilecek yahut tanınabilirliğini ortaya koyabilecek alametini de kaybetmiş olursunuz. Konya şehrinin silüetinde bile mühür olarak Hz. Pir’in külliyesi bulunmaktadır. Tarihi perspektiften bakıldığında Konya’yı anlatmak için böyle soru-cevap şeklinde iki üç satırla bu işin olmayacağı kesindir. Ciltlerle kitap icap eder. Bugün Hz. Mevlana’nın yaşadığı dönemdeki o karmakarışık Konya sosyolojik yapısına getirmiş olduğu tevhîd ve irfan bakışına hatta tesisine o kadar çok muhtacız ki. Düşünün Osmanlı’nın son padişahına kadar hangi Sultan resmi olarak tahtına otursa Mevlevi Şeyhi ve temsilcisi yanında hazır olurmuş. Konya bundan ne kadar istifade etmiştir sorusuyla Konya’dan dünyaya namını salmış bu zat dünya toplumlarına ve ülkemize ne kadar tesir etmiştir sorusu ayrı ayrı telakki edilmelidir. Bu güzel yurdumuz ve Konyamız olarak baktığımızda maalesef sosyolojik yapımıza etki eden bir Hazret-i Mevlana ismi ve kültürü vardır ama işin ciddiyeti mana derinliği ve mahiyeti değil liyakatıyla zahir ölçülerle bile güzelce ortaya konulamamış ve anlaşılamamıştır. Bunun aksini iddia etmek az evvel söylediğimiz sözü ortaya koymaktan çok daha zordur. Ezcümle kültür olarak Mevlana ismi yaşatılıyor mana olarak Hazret-i Mevlana adeta bu kültüre kurban ediliyor. Yoksa herkesin dilinde Mevlana... O zaman belki şöyle sorulmalı. Hazret-i Mevlana’nın sosyolojik tesiri böyle mi olmalıydı? Güzel insana en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde sadece güzel insan Hazret-i Mevlana denilerek öylece parmakla gösterilerek övünülmekle mi kalmalıydı yoksa bu manevi insan mektebi layık olduğu yeri medeniyet dünyamızda en güzel şekilde almalı mıydı? 

-Hz. Mevlana'nın evrensel mesajlar vermesini nasıl değerlendirirsiniz? Bu anlamda Hz. Mevlana'yı dünyaya anlatabiliyor muyuz?

Bendeniz Hazret-i Mevlana’nın evrensel mesajlar verdiğini düşünmüyorum. Çünkü Hz. Mevlana cihanşümul ve evrensel olan, Kur’an-ı Kerim’in ruhunu ve Efendimiz’in(sas) bize en güzel şekilde beyan ettiği İslam ve onun tüm insanlığı saran ahlaki boyutunu anlatmaktadır. Bundan ayrı olarak ayrıca bir evrensel mesaj verdiğine hiç şahit olmadım. Böyle olduğunu iddia edenlerin de ya az evvel arz ettiğim gibi işi anlayıp bu sözü o şekilde sarf edenler olduğunu yahut Müslüman olduklarını söyleseler de dini vecibeleri ve hakikatleri yaşamaktan kaçmak için işi seküler bir boyuta taşımaya çalışan gafillerin bu nevi şeyler konuştuğunu görmüşümdür. Hz. Mevlana’yı dünyaya anlatmak değil, ilk önce kendimize yani kendi insanımıza ve hatta “Mevleviyim” diyen Hz. Mevlana muhabbetiyle yanıp tutuştuğunu iddia edenlere anlatmak çok hayırlı ve aciliyeti olan bir durumdur. Herhangi bir sanatkar düşünün. İşini çok iyi yapan, en güzel şekilde icra eden. Bu kimse dünyanın bir ucunda dağ başında bile olsa eninde sonunda yaptığı güzelliklerle keşfedilir. Allah Teala’nın böyle acayip bir adeti vardır. Salih amel işleyenleri Cenab-ı Hakk kudretiyle insanlar arasında el üstünde tutar. Bazılarını kendi muhiti, çevresi bile tanımazken bir bakarsınız cihana mal olur. Bu ibret alınması gereken bir durum değil midir? Sözü şuraya getirmek istiyorum. Bizler bu mana ehli olan zatları en güzel şekilde anlasak başkalarının anlayıp anlamaması bizi ne kadar alakadar eder. Tersini düşünün... Tüm dünya bu güzelliğin farkında, her ülkenin ve toplumun gündeminde fakat sizin insanınız bundan haberdar değil. Soruyorum sizlere bir insan evladı bundan memnun olabilir mi? Ah ne güzel tüm dünya bizim değerlerimizi öğrendi deyip bununla teselli olabilir mi? Bizler üzerimize düşen vazifeyi en güzel şekilde yaparız. Evvelce gelenlerin bize bıraktığı maddi ve manevi servete güzellikler katarak bu mirası eksiltmez, hep arttırırız. Güzelce anlar, güzelce yaşarız. Nasibi olan da ister dünyalı ister uzaylı olsun ortaya konulan bu güzellikten nasibi kadarını alır yahut mahrum kalır. Ama bu silsile takip edilmeden hangi manevi değerimizin duyulması, şöhret bulması bizi memnun edici bir seviyeye taşıyabilir ki? Ve kaynağında bile bozukluk olursa bir güzelliğin bu kaynaktan daha uzaklara gidildiği vakit daha düzgün, duru ve özlü güzelliğe nasıl rastlanabilir ki? 

Son olarak bu konuyu Hz. Mevlana’nın Mesnevisi’neki bir beytin tatbik edilmesiyle ifade edeyim. Hz. Pir “Bu dünya dağa benzer, amellerimiz de o dağa karşı seslenmelerimiz. Sen nasıl sesleniyorsan dağdan akseden yani yankılanan da senin kulağına o şekilde gelecektir. Şimdi biz buradan bağırdığımızı düşünelim. Dünyamızda bulunan diğer insanların da Hz. Mevlana’yı şu veya bu şekilde anlattıklarının bize eriştiğini de farz edelim. Acaba bu duyduklarımız neyin eseri olabilir ki? Sizce buradaki yanlış anlatımlarımızın yankılarını duyuyor olabilir miyiz?

-Bazı çevrelerce Hz. Mevlana'nın Konya turizmine katkı sunması amacıyla bir obje olarak kullanıldığı değerlendiriliyor. Siz bu konuda nasıl bakıyorsunuz?

Günümüz dünyası acımasızca tüm kaynakları tüketmektedir. Ekolojik denge nasıl bozuluyor, işte aynı bunun  gibi insanlık da bu tahribattan fazlasıyla nasibini alıyor. Eskiden insanların bedenleri köleleştirilirdi, şimdi kültür ve medeniyetleri yani onlara esas kimliklerini verebilecek hayat damarları sömürülüp farklı şehvet ve istekler için sofraya meze yapılmak isteniyor. Kendi felsefesi, düşüncesi, fazilet ve dünya neşesi iflasa uğrayan materyalist zihniyet şimdi gözünü dini, mistik ve metafizik dünyalara çevirerek oraları da kendi kapitalizmine alet etmeye çalışıyor. İşte bu arada birçok manevi değer toplumların üstünde onların hürriyet ve saadetini ilan eden bir bayrak gibi dalgalanması gerekirken elde avuçta sonradan ayaklar altına alınan basit meta ve oyuncak şekline sokulmak isteniyor. Ama hiç kimsede hata aramamak daha doğrusu hatalı olanları göstermekle meşgul olmak yerine değer verdiğini iddia edenlerin tavır ve üsluplarıyla bu işin neresinde olduğumuz anlamak konunun seviyesine daha uygun bir yaklaşım olacaktır. 

-Mevlevilik özellikle yabancı turistlerce farklı bir din olarak algılanıyor. Sizce bu durumun nedeni nedir? Hz. Mevlana'nın İslam anlayışını anlatmakta yetersiz mi kalıyoruz?

Hz. Mevlana’nın doğru anlaşıldığı noktasına gelebilmek için ilk önce Kur’an-ı Kerim’in, şeriatın yani Efendimiz’in(sas) tüm insanlığı ihya için ortaya koymuş olduğu, insanı insan yapan dini hayatın doğru anlaşılması gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’in ahkam ayetlerinin bile çarpıtıldığı, Efendimiz’in(sas) sünnet-i seniyyesinin itibarsızlaşmaya çalışıldığı bir dönemde Cenab-ı Mevlana gibi o yolun yolcusu olan kimselerin doğru anlaşıldığı düşüncesine kapılmak akıl ve insaf ölçülerinde izah edilemez. Hazret-i Mevlana’nın ne kadar doğru anlaşıldığı konusunu bu işin içinde olanlar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz diye sorsaydınız belki bu sorgulama problemin esas nereden kaynaklandığını daha iyi ortaya koyardı. 

Mesela İslam nedir? Barıştır, selamettir, esenliktir. İhya etmek, yaşatmaktır. Güzel ahlak, güzel insan için Allah’ın bahşetmiş olduğu en büyük nimettir. Peki böyle olmasına rağmen İslam bugün hıyanetle, kandırmakla, dedikodu, aşağı görmek, savaş ve terörle anılıyor. Peki bunu kimler yapıyor? Hemen diyeceğiz ki batı bunu böyle tanıtıyor, bu şekilde oluyor. Tabii ki şeytan şeytanlığını yapacak onu konuşmuyoruz ama hangi malzemeyi kullanıyor? Kıyafeti İslam, iki üç kelimesinde bir dilinde İslam ve Allah olanların ortaya koydukları yanlış hareketlerle bu şeytani zihniyet kendisine sermaye edinmiyor mu? Bir insan tasavvuf mektebine mensup olduğunu söyler hatta Mevleviyim, şöyleyim, filanca tarikattanım der de gıybet ve iftiraya çanak tutarsa; Allah Resulü’nün beyan ettiği ölçüleri kendine göre yorumlar, sonra bunu pirinin emaneti gibi konuşursa, sevelim, sevilelim, kardeşlik, kalpler buluşsun lakırdılarını yapıp basit ve adi menfaatleri için insanların ırzıyla, namusuyla, ahlakıyla, inanç ve değerleriyle oynarsa, hoşgörüyle insanlara bakmak gerektiğini aynı batılıların insan haklarını ikide bir ağızlarında gevelemesi gibi söyler fakat Hazret-i İnsan’ı yetiştirmek için değil, sadece kendi şöhretlerini büyütmek için ortada arz-ı endam ederse hangi pirin, hangi pirce özelliğini doğru anlatmaya muvaffak olabilir ve yanlış anlamalar karşısına dikildiğinde buna hangi yüzle ve hangi vicdanla karşı çıkabilir? Cehaletle tarikat bir arada olmaz. Eyvallah deyip hıyanet etmek paralel yapı mantığıyla ahlak ortaya konulmaz. Hepsini geçtik yani farz, vacip, sünnetle alakalı bahisler herkesçe malum olmasına rağmen evradsızezkarsız seyr ü süluksuz tarikat olmaz.Evrad, ezkâr, derviş, seyr ü süluk, adab, usul, dini hükümler, ahkam, şerait bulunmayacak ve biraz dünya sevgisi, biraz insan ve hayvan muhabbeti, parlak sözler, salon burjuvazisine benzer nezaket kuralları çerçevesinde zahiri bir edeb merasimi, birazcık Hz. Pir sevgisi ve ismi ortaya karışık insanlık sahasına ve sahnesine konulacak. Sonra da denilecek ki lütfen doğru anlayalım. Biz de diyeceğiz ki lütfen ve Allah rızası için doğru olalım, olamadık mı bari doğru anlatalım. Mesele bu kadar öz ve sadedir. 

- Son olarak, bu yıl 7-17 Aralık tarihleri arasında Hz. Mevlâna'nın 745. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri yapılacak. Törenleri muhteviyatı kapsamında nasıl değerlendiriyorsunuz? 

İnşallah Hz. Mevlana’nın yolunu işaret eden gösterilerden yolunu gösteren işaretlere doğru bir güzel manevi ivme kazanırız. Törenler hakkında söyleyebileceğim fazla bir şey yok ancak bilhassa son 7-8 senedir Konya’da Kültür Bakanlığı’nın ayin icrasındaki muhteşem performansı hakikaten çok büyük bir zevk veriyor. Topluluğun ciddi emek sarf ederek ortaya koymuş olduğu ayin neşesi sanki daha önceki senelerden çok daha güzel bir seviyeye çıkmıştır diye acizane düşünüyorum. Keşke Mevlevilik yolunun belki yüzde 1’i sayılabilecek bu merasim ve mukabele ile kalmasaydı bu muazzam yol. İnşallah belli saat ve tarihlerdeki bu toplanıp dağılmalarımız dünyadaki saadet saatlerinde kalbi birleşmelerimize vesile olur. Kimler Allah’ın rızasına uygun olarak bu millete hizmet ediyorlarsa Cenab-ı Hakk onları hayırlısıyla muvaffak eylesin. Her türlü fitne, fesat, nifak yalan, kumpas, gıybet velhasılı rezil ahlaktan Mevlam cümlemizi muhafaza eylesin.

Evet, değerlerimize sahip çıkalım. Ama ilk önce insan olarak hepimizin Allah Teala tarafından değerli yaratıldığını unutmayalım. Bu olduğu zaman ilahi ve insani değerler sizde mevcut olacaktır. Bu olmadığında avcunuzun içinde bile olsa değerler, güzellikler ya elden kayıp gidecek yahut elbet ilahi nizam ölçüsünde kadrini kıymetini bilenlere teslim edilecektir.

METE ALİ MAVİŞ

Editör: TE Bilişim