Konya'nın köklü ailelerinden, Milli Görüş camiasının önde gelen isimlerinden biri olan, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın Konya'daki sağ kolu olan Ali Güneri, Yenigün Gazetesi'ne konuştu. Rasim Atalay ile hoş bir sohbet gerçekleştiren Ali Güneri, 78 yıllık ömrünün önemli dönüm noktalarını Yenigün ile paylaştı. Hayatında merhum Erbakan Hoca'nın önemli bir yeri olduğunu, kendisine başta önyargılı yaklaştığını ancak sonrasında Erbakan Hoca'yı tanıyıp sevdiğini dile getiren Ali Güneri, Erbakan Hoca'nın da kendisine karşı büyük bir sevgi beslediğini ve birlikte omuz omuza uzun yıllar mücadele verdiklerini anlattı.

Güneri, "Bir işte başarılı olabilmek için o işin delisi olacaksın. Biz de Milli Görüş'ün delisi olduk vesselam" diyor

TORUNLARIMIN BAŞARISI BENİ MUTLU EDİYOR

Belki ben tahsilimde başarılı olamadım. Ama şimdi bir torunum var. Bana bu yöndeki bütün sıkıntılarımı unutturup benim mutlu olmamı sağlıyor. Oğlum Mustafa Güneri'nin oğlu başarılı olmak için bu konuda tam bir örnek. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Bölümü'nde okudu. Bütün derslerinden tam not aldı. Dünyanın en büyük dört üniversitesi onu kendi okullarına davet etti. Eğitim böyle, ticaret de aynı şey. 

TAYYİP'İ İSTANBUL'A BEN BELEDİYE BAŞKANI YAPTIM

Recep Tayip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması konusunda Erbakan Hoca ve Oğuzhan Asıltürk karşı çıkmışlardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesi çok büyüktü, ama ben onun matematik zekâsına güvendim ve aday olması için ısrar ettim. O günlerde Tayip günde iki defa bana telefon eder 'Ali abi bu başkanlık işi ne oldu? Geç kalıyoruz" derdi. Belediye başkanı olduktan sonra etrafında bizim çok kuvvetli ve iyi bir ekibimiz vardı. Onun için de zorlanmadı ve başarılı oldu.

EŞİMİN MİLLİ GÖRÜŞ'E HİZMETİ BELKİ BENDEN DAHA FAZLA

Bir gün Korkut Özal Konya'ya gelmiş. Bacanağı kuzu yapmış. Kuzuyu hep birlikte yedik. Sohbetlere katıldık. Aradan iki-iki buçuk saat geçti. Bizim eve geldik. 7–8 kişilerdi. Teras'ta yatacaklardı. Usulen misafirlerimize 'Karnınız aç mı, bir şeyler hazırlatalım mı?' diye sordum. Korkut Özal döndü ve 'Onun kararını siz verin' deyince önce şaşırdım. Çünkü daha iki, iki buçuk saat önce kuzu yemiştik. Ama durumu anlamıştım. Daha sonra çocukları uyandırdım ve yemek yaptırdım. Eşim bütün misafirlerimizin yemeklerini, ütülerini yapar, çamaşırlarını dahi yıkardı. Allah kendisinden bir değil bin defa razı olsun. 

* Ali amca öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Ali Güneri kimdir?

1936'da Uluırmak Burhan Dede Mahallesi'nde doğdum. İlkokulu ve ortaokulu –Ticaret Lisesinin orta kısmı olaraktan- Konya'da okudum. İlkokul'da ve ortaokulda vasat bir öğrenci sayılırdım. Okumaktan çok oyunu severdim. Bir evin bir oğlu olduğum için babam benim okumamı istemezdi. Çünkü o zaman okuyan çocuk evi terk eder diye bir düşünce vardı. Bunun için babam okuldan çıkar çıkmaz benim dükkâna gelmemi isterdi. Hiç unutmuyorum bire çeyrek kala okuldan çıkar, saat bir de dükkânda olurdum. Babam dükkânda ticarete alışmamı istiyordu. Bu yıllar 46'lı 47'li yıllardı.

Ortaokulu bitirdikten sonra tahsile üç yıl ara verdim. Daha doğrusu Ticaret Lisesine ara verdim. Kur'an kursuna ve Arapça okumaya başladım. Kur'an-ı Kerim'i ezbere başladım ancak hafız olmadan yarım bıraktım. Ama üç yıl Kur'an ve Arapçayla meşgul oldum. Kur'an Kursu'nun ardından liseye gidecektim. Ama bir baktım ki benim yaşıtlarım liseyi bitirmişler ben yeni liseye başlayacağım. Bu durumdan utandım ve ben de liseyi okumak için İstanbul'a gittim. Normal liselere de kayıt yaptıramayınca İtalyan Lisesi'ne gittim.

ASR-I SAADET MAHALLESİ GİBİYDİ

Evimiz iki caminin ortasındaydı. Burhandede Camisi ve Ali Hoca Camisi'nin tam ortasında. Burası Asr-ı Saadet Mahallesi gibiydi. Rahmetli Kağnıcı Hacı Mehmet Hoca Efendi bizleri toplar, sürekli ders verirdi. Kışın haftada iki gün, yazın ise haftada bir gün yemekli toplantı yapardı. Hadisler okur, sohbetler ederdi. Bayramları namazdan sonra mahallenin bir ucundan öbür ucuna kadar toplu halde bütün evlere oturmalı bayramlaşmaya girilirdi. Mahallemizde eğer evin erkeği iki vakit sabah ya da yatsı namazına gelmez ise hemen hasta mı diye merak edilir, evine gidilirdi.

Ortaokuldan sonra üç yıl eğitimime ara verdim. Çünkü İsmail Gedikli diye bir arkadaşım vardı. O ilkokuldan sonra hafızlığa gitmiş, Kur'an-ı Kerim'i ve Arapça'yı çok iyi öğrenmişti. Tahir Büyükkörükçü Hoca'nın vaazlarına katılıyordum. İsmail Gedikli'nin bu durumunu görünce kendimde eksiklik hissettim ve bunu gidermek için ben de üç yıl Kur'an Kursu'na devam ettim.

HULUSİ MEHMET BAYBAL'IN EVİ GİBİ EVİM OLSUN DİYE DUA EDERDİM

O zamanlar biz Alâeddin tepesinin orada Hulusi Mehmet Baybal'ın toprak damlı evinde toplanırdık. İslami sohbetler yapardık. Ben de onun evine öyle imrenirdim ki, namazdan sonra dualarımda 'Ya Rabbim bana da böyle bir ev ver' derdim. Demek ki Allah dualarımızı kabul etmiş, zaman içerisinde bize de böyle bir ev verdi.

1966 yılında Uluırmak'tan ayrıldık. Uluırmak'taki evimiz diğer evlerin yanında küçük olmasına rağmen yine de 2 bin 500 metre karelik bir bahçenin ortasındaydı. Havuzlu bir evdi. 1966'da geldiğimiz ev ise Şirin Hanım Çeşmesi'nin orada köşede Yeşilkayalar'ındı. Bu binanın teras katında kirada oturduk. Bahçeli eve oturmaya alıştığımız için bu teras katı hoşumuza gitmişti doğrusu.

* Ali Amca, bize biraz da iş hayatınızdan bahsedebilir misiniz?

1950 yılında Vergi Usul Kanunu çıktı. O zaman babam Aziziye Camisi'nin orada ikinci dükkânımızı benim üzerime açtı. Düşünün 14–15 yaşında iken artık dükkan benim üzerimdeydi. Ben kendimi siyasette ve ticarette hiçbir zaman başarılı bulmadım. Çünkü bana göre başarı bir insanın girdiği işte en son noktaya kadar, yani zirveye kadar gitmesi, zirveye ulaşması demekti. Gerçi ticarette başarım vardı. Babamın mal varlığını beşe katlamıştım. Hatta o zamanlar çevredekiler 'Bütün helvacıları kefenin bir yanına koyacaksın, Ali Güneri'yi de diğer kefeye koyacaksın' filan derlerdi. Ama diyorum ya, ticarette de başarı için bir işi sonuna kadar götüreceksin. GESAŞ'ı ben kurdum. O zamanlar bile çok ortaklı bir şirketi kurmuştum. Bunu herkese gösterdik. Peki sonu ne oldu? İşte bunun sonunu getiremedik. GESAŞ sonunda satıldı. Eğer ticarette kendimi başarılı görmek istiyorsam benim bugün GESAŞ gibi 20 GESAŞ'ım olurdu.

* Kendinizi ticarette başarılı bulmasanız da ticari hayatta dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda ciddi atılımlar gerçekleştirmişsiniz. İdealiniz bahsettiğiniz bu zirveye ulaşmak değil miydi?

Benim o yıllarda üç idealim, hayalim vardı. Bunlardan birisi bir soğuk hava deposu, ikincisi teneke kutu imalat fabrikası ve üçüncüsü de helvanın paketlenmesiydi. Ben siyaset ve ticareti belli bir yere getirdim. Ama yine kendime göre sonunu getiremedim ve de kendimi bu yüzden başarılı olarak görmüyorum. 1958'de evlendim. İlk çocuğum 1959'yılında Mehmet dünyaya geldi. Daha sonra Rıza, Mustafa ve İbrahim doğdu.

* Ali Amca, sizinle ilgili en çok merak ettiğimiz konu siyasi hayatınız. Siyasetten uzak durmak istemenize rağmen 1969 yılından bu yana siyasi hayatta etkin bir yeriniz var. Bize siyasi hayatınızı anlatabilir misiniz?

1969 yılında Erbakan Hoca, müstakil adaymış. İsmail Karaçam Hoca bize 'Bu adam temiz bir adam. Bu adama yardım edin' dedi. Biz bu teklifi reddettik. Çünkü o zamanlar Adalet Partisi Gençlik Kolları'ndan da bize çeşitli teklifler gelmişti. Ama biz siyaset ile ilgilenmek istemiyorduk. O teklifi de aynı düşünceyle reddetmiştik. Bu kez Ali Kemal Belviranlı devreye girdi, bize çok ısrar etti. 'Bu adam Müslüman adam, bari bir ay yardım edin' dedi. Biz de Özlerin Osman, Hüseyin Pekyatırmacı, Servet Akdoğan, Osman Öz'ün evine, hocanın davetine katıldık. Hoca gerçek bir ilim adamıydı. Yıl 1969. O gece saat bire kadar toplantı yaptık. Sonunda hoca bizi ikna etmişti, biz de kendisine pekiyi dedik. Hoca da bize 'yarın sabah namazından sonra Yunak'a gidiyoruz' deyiverdi.

Meğer o gün Halil Ürün'ün düğünü varmış. Halil Ürün, Yunak Müftüsü'nün kızı ile evleniyormuş. Ondan sonra hocanın peşinde 40 gün ne eve, ne de dükkâna uğradık. Hoca o seçimlerde tam üç mebus seçilecek kadar oy alarak milletvekili oldu.

* Peki Erbakan Hoca'yı ilk defa gördüğünüzde sizde nasıl bir intiba oluştu ki, Erbakan Hoca ile birlikte çalışma kararı aldınız?

İnsanlar bazen içten gelerekten Allah'a dua ederler, bir şey isterler. Allah da onlara halk eder. Bu durum benim başımdan birkaç defa geçti; biri de buydu. Erbakan Hoca bende o kadar müspet bir etki bıraktı ki; bir defa fiziki yapısı, 1,86 santimetre boy, nurlu bir yüz ve o kadar güzel konuşuyor ki, şiir gibi. Necmettin Erbakan'ı ilk gördüğümdeki fiziki durumu ve konuşması çok etkiledi. O zaman, 'Ya Rabbi, beni bu adama yakın et, ben bunun yakınında olayım' diye içten samimi bir şekilde dua ettim. Ben zamanla bu duamı unuttum ama bütün arkadaşları içinde Erbakan Hoca'nın en yakınında ben bulundum. Benim kendi isteğimle değil şartlar öyle getirdi ki, Erbakan Hoca benden daha yakın arkadaşları varken Milli Selamet Partisi kurulacağında Konya'ya gelirken bana telefon ederek, benim evime geldi, bende kaldı. 

Yani kimin yanına gider, kiminle konuşursa olağanüstü bir müspet etki bıraktı. Biz o gün evden işten bir çıktık, 40 gün çoluk çocuk, ev, iş unuttuk. Tam 40 gün boyunca kendimizi unuttuk. Hoca nerede biz orada. Gece gündüz demeden 40 gün koştuk. 

Bu dönemde Erbakan Hoca Konyalıların aradığı bir insan oldu. O kadar ilgi görüyordu ki; mesela bir hadise arz edeyim. Hocanın seçim çalışmalarını takip için Cumhuriyet gazetesinden Sadun Tanju olacaktı galiba, bu isminde bir gazeteci hocayı takip ediyordu. O günlerde bir yazısını okudum. 'Ya öyle bir adam ki' diye anlatıyor Hocayı, 'Sanki Ecevit gibi konuşuyor. Biraz sonra bakıyorum, yok canım Ecevit değil Demirel'in söylediklerini söylüyor.' Ama farkı şu, Ecevit konuşurken Moskova'ya diye bağıran halk, Demirel konuşurken Morrison Demirel Amerika'ya derken Erbakan konuşurken yaşa var ol hocam, sabaha kadar konuş diyorlar. Çünkü o dönemde ilk defa halkın gerçek duygularına tercüman oluyordu. Halkın inancını paylaşıyor, onlarla birlikte namaz kılıyordu. Halkın menfaatlerinin savaşını veriyordu.

* Peki Ali Amca, Erbakan Hoca Konya'dan bağımsız milletvekili oldu ama henüz bir parti yok ortada. İlk partinin kuruluşu içerisinde de yer aldınız mı?

Şöyle izah edeyim, Hoca milletvekili seçildikten sonra tekrar Konya'ya geldi. Bize 'Milli Nizam Partisi'ni kuruyoruz. Konya'da da partiyi siz kurun' dedi. Biz yine hayır dedik. Ama hoca ısrar edince ve bize "Ya siz Allah rızası için çalışıyorsunuz. Zaten parti için çalışacak adamlar var, onlar hazır bekliyorlar. Siz kurun, onlar yarın partiye gelirler, sizi de kapı dışarı ederler. Bari kurulurken temiz insanlar kursun" dedi. Bu sefer yine kabul ettik. Elektrikçi Mustafa İl Başkanı oldu. Ben de İl Başkan Yardımcısı oldum. Ama hocanın siyasetten önce yazdığı İslam ve İlim isimli kitabını İzmir Gençlik Kolları tüzüğüne almış. Bu gerekçe ile partiyi kapattılar.

HOCA'YA YALAN SÖYLEMEK ZORUNDA KALDIM

* Peki sonrası?

Daha sonra Ankara'da Milli Selamet Partisi Kuruldu. Erbakan Hoca telefon etti. O zaman Zafer'deki evimizde oturuyorduk. Evimizde karşılıklı çift daireyi, her zaman misafirlerimize hazır ediyorduk. Daha sonra hocayla tekrar görüştük. Bana bir tarih verdi, o tarihte bütün arkadaşları toplamam gerektiğini ve bizim eve geleceğini söyledi. Erbakan Hoca, Orhan Batı ve bir kişi daha o dedikleri gün çıkıp eve geldiler. Ama bizim arkadaşlardan hiç kimse gelmemişti. Daha doğrusu arkadaşlar siyaset ile uğraşmak istemedikleri için davete gelmemişlerdi ama ben çok mahcup oldum, Hoca'ya yalan söylemek mecburiyetinde kaldım ve suçu kendi üzerime alarak 'Hocam herhalde arkadaşlara ben yanlış tarih verdim. Bana bir hafta 10 gün müsaade verin. Ben onları tekrar bir toplayayım' dedim. Hoca bizim evde yemek yedikten sonra Konya'dan ayrıldı ve Ankara'ya döndü. Bir hafta sonra Erbakan Hoca'yı tekrar bizim eve davet ettik. O akşam bizim evde 60–70 kişiydik. Uzun bir sohbetten sonra partinin kuruluşu için 15 isim belirlendi. Ramazan Bayramı'na da üç gün vardı. Büyük kongrenin yapılması için Konya teşkilatının kesinlikle kurulması gerekiyormuş. Neyse, o iş güç, bayram telaşesi arasında bayram arifesinde bizim teşkilatı kurmamız gerekiyordu. Ve o akşam 15 kişi kağıda yazıldı. Listenin en başında Sami Baysal, en altında ise benim ismim vardı. Ziya Ercan'ı çağırdım ve 'Bak Ziya önümüz bayram, benim işim gücüm çok sen bu listeyi al bir il başkanı bul. İl başkanı akşam ilk sıraya yazdığımız isim olsun. Eğer birinci sıradaki arkadaşımız il başkanlığını kabul etmezse ikinci sıradakine git. İkinci sıradaki kabul etmezse üçüncü sıradakine git. Ama bu işi bayram öncesi bitirelim. Hocaya söz verdik' dedim.

BAYRAM ZİYARETİNDE MSP'NİN İL BAŞKANI OLDUĞUMU ÖĞRENDİM

Ziya peki diyerek gitti. Bayramın tam arifesinde ise biz alışveriş telaşında müşterilerle ilgilenirken Ziya geldi ve bana ayaküstü bir şeyler imzalattı. Bayram'ın birinci günü Mehmet Kaya ve ailesi bize bayramlaşmaya gelmişlerdi. Mehmet Kaya ziyaret sırasında bana 'Başkanlığın hayırlı olsun' dedi. Şaşırdım kaldım ve 'Ne başkanlığı' dedim. O da devam etti 'Milli Selamet Partisi'nin İl Başkanı olmuşsun. Gazete yazıyor" deyiverdi. Mehmet Kaya'yı gönderdikten sonra hemen apar topar Ziya'nın evine gittim. Ziya'ya 'Bu iş ne?' dedim. O da bana 'Abi senin dediğini yaptım. Sırayla herkese gittim. Kimse kabul etmedi. En sonunda sıra sana geldi ve sen İl Başkanı oldun' dedi.

* Siyasette aktif rol almanız ticaretinizi de etkilemiştir.

Etkilemez mi, artık dükkâna hiçbir faydam olmuyordu. Dükkân dolup taşıyor, ama gelen müşteri mi partili mi belli olmuyordu. Babam, eniştem, üçümüz dükkâna ortaktık. Dükkân benim üzerimeydi ama onlar ticaretin ve siyasetin bir arada olamayacağını söyleyerek bana kızıyorlardı. Ben de bir gün onlara kızdım, restimi çektim, dükkândan ayrıldım. Ama şunu söyleyebilirim, biz Milli Görüş camiası olarak hep başarılı olduk elhamdülillah. Bir işte başarılı olabilmek için o işin delisi olacaksın. Biz de Milli Görüş'ün delisi olduk vesselam. 

* Ali Amca, röportajımızın bir bölümünde evliliğinizden ve çocuklarınızdan bahsettiniz. Sizin siyasetle uğraşmanız çocuklarınızda nasıl bir etki bıraktı? Onlar da siyasete katılmak istemedi mi?

Ben istemeyerek de olsa bir anda kendimi siyasetin içerisinde buldum. Öncesinde bir siyasi partinin kapısının önünden dahi geçmişliğim yoktu. Erbakan Hoca, gençliğe önem verir, parti teşkilatında gençliği farklı bir yerde görürdü. Bizim gençlerimiz de teşkilata gelip gider, ufak tefek işlerle meşgul olurlardı. Oğullarımdan Teoman Rıza da o dönemde partinin gençlik teşkilatında görev almaya başladı. Ben pek sıcak bakmasam da yola birlikte çıktığımız insanların oğulları da partide görev alıyordu. Sizin oğlanlar olsun ama benim oğlan olmasın diyemezdim. Öylelikle Rıza siyasetin içerisinde yer aldı. 

RÖPORTAJ: RASİM ATALAY

Editör: TE Bilişim