İnsanoğlu çoğu zaman içinde kaybolup gittiği dünyevi meşguliyetler yüzünden dini duygu ve düşünceden uzaklaşır gider. Onu tekrar doğumundaki sâfiyete ve fıtratındaki temizliğe döndürecek tesirli bir etken lazımdır. İşte kişinin manevi hayatına canlılık katacak iksir Ramazan'dadır. Ramazan kelime olarak yazın sonunda, güzün başlangıcında yağan yağmur anlamına gelir ki o yağmur doğadaki çerçöpü ve gazelleri giderip, tertemiz eder. İşte dünya kirlerine bulaşan insanı manen arındıran Ramazan'dır. Ramazan İslam toplumunda kendini hissettirir. İnsanların konuşmaları, hareketleri, alışverişleri, yemek ve çay saatlerinin farklı oluşu ile toplumda yaşayan insanlar üzerindebir etkileşim yaşatır. Bir ay boyunca insanların yaşamlarında etkin olan Ramazan,oruç tutmayan insanlarda bile farklılık gösterir. Çünkü onlar da eski taşkınlıklarından az da olsa kurtulmuş olurlar.
Ramazan ayı gelince aşırılıklarına ara veren ve günahlarına tövbe eden insan belki ilk başta "Ramazan ayı bittikten sonra eski alışkanlıklarına yeniden döneceğim" diyebilir. Ancak Ramazan'ın yoğurduğu oruçlu, kazandığı bilinç ile Ramazan'dan sonra da aynı temiz hal üzere kalmanın gerekliliğini anlar. Zira bir aylık süreçte insanoğlunun bedeni ile manevi hayatı belirli bir olgunluğa erişmiştir. Müslümanca yaşayışın sadece bir ayla sınırlı kalamayacağını öğrenen insan Ramazanda geçirdiği sabır ve şükür eğitiminin hayatına kazandırdıklarını bilir. Sigarasız duramayacağına inanan oruçlunun istediği zaman 17 saat sigara içmeden durabileceğini görmüştür. Allah için istenildiği zaman helal daireden bile vazgeçilebileceğini kavramıştır. O açlıkta yaşadığı duygularla fakir ve yoksul insanların durumunu anlamış, bencil olmanın zararını keşfetmiş, paylaşmanın ne büyük erdem olduğuna inanmıştır.
İnsanların başında kimse olmaksızın kendiliğinden düzelme eğilimine giren oruçlular bu otokontrol sistemini gittikleri bir psikologdan yahut rehabilitasyon merkezinden öğrenmezler. Her akşam iftar neşesi ile mutluluğu yakalayan oruçlu artık stres nedir, beynini kemiren bunalım nedir bunları aşmıştır. Zira günün başlangıcından akşama kadar onu yaratan Rabbiyle beraberdir. Onun sevgisiyle ve izniyle orucunu tutmuştur. Allah bir kişiyi sevmese ona oruç tutmayı nasip etmez. Eğer insan oruç tutuyorsa evvela Allah onu sevmiş demektir. Allah onu sevmese gece yarısı tatlı uykusundan uyandırıp, haydi kalk seninle buluşalım demez. Sahura kalkmak bir nasip işidir. Yeryüzünün hiçbir kolluk gücü gece yarısı bunca ışığı yanan insanları zorla sahura kaldıramaz. Ancak âlemlerin rabbi olan Allah aşkı insanları o vakitte oruç için yataklarından kaldırabilir. Bugün Almanya'da on kişinin aynı anda ibadet için gece kalktığını yahut bir araya gelip kiliseye gittiğini göremezsiniz. Ülkemizde hasbel kader misafir olarak gelen bir Alman turistin iftar çadırında tanımadığı binlerce insanla aynı anda iftar açtığını bir düşünsenize... Yahut ikamet ettiği eve bir tas çorba getiren amcanın kapısını çalıp "Hayırlı İftarlar" temennisini duyduğunu düşünün. Bizim Hans yıkılır ve batsın bizim Avrupa'nın yaşantısı demez mi?Bencilliği aşamayan ve stres ve bunalımlardan kurtulmayan Avrupalı insanların gönüllerinde huzur kalmamıştır.
Pozantılı bir Tır şoförü arkadaşım anlatıyor: Bir Ramazan günü hem nakliye işi yapıyorum hem de oruç tutuyorum. Ankara- Aksaray yolu üzerinde iftarımı açmak için ezan okunmasına yakın bir tesiste mola verdim. İyi acıkmıştım çok da yedim, bayağı güzel karnımı doyurdum. Çayları içmeye başladık. Bir adam ayağa kalktı ve "Herkesin hesabı ödenmiştir, Afiyet olsun. Allah oruçlarınızı kabul etsin."dedi. Düşünebiliyor musunuz tesislerde kimse kimseyi tanımaz. Ama nasıl bir imandır ki herkesin birbirini yok etmek için ülkelerin işgal edildiği, insanların öldürüldüğü bir dünyada ırkına, milletine, memleketine, rengine bakmadan, iftar vaktinde lokantada bulunan herkesin yemeği ödenmiştir. diyebiliyor. Şu paylaşım, şu ikram ve Anadolu insanındaki iman kardeşliği; inanın Almanya'dan gelen Hans'ı Müslüman eder. Çünkü iki Alman bir araya gelse yolculukta biri azığını çıkarır diğerine ikram etmeden yer bitirir. Diğeri de bana da verir misin demez. Çünkü yaşadıkları kültür budur. Bu hatıraları Almanya'dan gelen birçok gurbetçiden dinledim. İftarı ikram eden kişi Peygamberinden duymuştur ki Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez"(Tirmizi, Savm,82) Bu geleneği sürdüren vefa sahibi cömert kardeşlerimi tebrik ediyorum onlar sadece bir oruçlunu sevabını almıyor, yaptıkları bu asil davranışla hangi beklentinin bu kardeşimizi harekete geçirdiğini anlamaya çalışıyorlar ve anlıyorlar ki Müslümanları Rablerinin emrettiği oruç ayı Ramazan ayı inşa ediyor. İftar anında ekmeğini paylaşan bir insanın yaşadığı mutluluk yüklerle dolusu parayı bankadaki hesabına yatırmanın hazzını vermiyor. Kim götürebilmiş ki tomarlarla parayı... Bir gönle giremedikten sonra neye yarar dünyada bırakıp gittiğin bankalardaki paraların, Rabbim bu kutlu ayda ekmeğini paylaşabilmeyi, insanların gönüllerini kazanabilmeyi ve Ramazanın güzelliklerini hep beraber yaşayabilmeyi bizlere nasip eylesin.