Babasının müftü olmasını çok arzuladığı bir delikanlı, yatılı lise talebesiyken mesciddeki karışıklığı önlemek için bir imam-müezzin listesi hazırlayıp altına da “İl Müftüsü” diye yazıp imzalar ve kapıya asar. Gün olur devran döner, “Evladım müftü olasın” diyen babanın duası vücut bulur. Sinop’tan sonra Mardin İl Müftüsü olan Ali Hayri Çelik ile hem hatıralarını hem de güncel meseleleri konuştuk. Artuk Bey’in Mardin’i Kudüs planıyla imar ettiğini anlatan Çelik, kadına şiddet meselesini sorunca da “İslam kadınlara şerefli bir makamı vermiş, peygamberimiz (İnsanların en hayırlısı eşlerine iyi davrananlardır) buyurmuş. Çare Batıda değil İslam’da” diyerek ilave etti: “Kadınları olduğu yerden koparıp, erkeklerle yarış edercesine onların karşısına bir rakip olarak çıkaran Batı zihniyetidir.”

Hocam ne zaman ve nerede dünyaya geldiniz. Çocukluk yıllarınız nasıl geçti?

Ben aslen Konya’nın Akören ilçesi Kayasu Köyü’ndenim. Ama kendi köyümüzde hiç yaşamadık. Babam Konya’nın Karapınar ilçesi İslik Köyü’nde İmam olduğu için ben İslik Köyünde 18 Aralık 1976 tarihinde dünyaya gelmişim. Çocukluk yıllarımın ilkokul 1. Sınıfı da okuduğum Türkmen Köyü olan İslik’te geçti.

İlk ve ortaöğrenim hayatınız hangi okullarda geçti?

1983 yılında babamın tayin olması ile İslik Köyünden ayrıldık. Biz köylülerimizin çoğunlukta olduğu Aymanas-Ekmekkoçu-Alparslan Mahallerinin kesiştiği mıntıkada oturduk. Etrafta ilkokul olmadığı için yaklaşık 3 kilometre uzaklıktaki Yavuz Selim İlkokulu’na gitmek zorunda kaldım. O zamanlar Devlet Başkanı olan Kenan Evren’in mahallemize açılışını yaptığı İbrahim Hakkı Konyalı İlkokuluna 3. sınıfın yarısında geçiş yaptık. Yani 3 ayrı ilkokulda ilk tahsilimizi tamamladık.

Niğde’ye geçişiniz nasıl oldu?

İlkokul son sınıfta babam yatılı okul sınavlarına girmemi istedi ve Niğde Parasız Yatılı öğrenci yurdunu kazanınca Niğde’ye eğitim için yola çıktım ve bundan sonra da eğitim hayatım hep gurbette geçti.

Okul yıllarından aklınızda kalan ne gibi hatıralar var?

Okul yıllarında anne-babama kardeşlerime mektuplar yazardım. Tabi çocuk yaşta gurbete çıkmak çok zor gelirdi. Köyü, evi yakın olanlar giderken biz ancak ara tatil, bayram ve yaz tatillerinde giderdik. Mektup yazarken ayrılığın acısına dayanamayıp ağladığım günler olmuştur. Yurtta birlikte kaldığımız arkadaşlarla kardeş olmuştuk. Onlarla çocuk yaşta arkadaşlık, dostluk ve kardeşlik birçok şeyi unutturuyordu. Ama arkadaş çevremizden kültür ve sanat, medenilik adına ortak yaşamı paylaşmamız hasebiyle çok şeyler öğreniyorduk. Düzenli ve planlı hayat yaşamayı öğreniyor, kendi ayaklarımız üzerinde durmaya hayat bizi zorluyordu. Düşseniz, bir yeriniz kanasa nazlanacağınız kimseniz yok, artık yaşımız küçük olsa da hayat bizi pişiriyordu. Yazları Konya’ya geldiğimiz zaman orta 3 ten sonra Aziziye Cami yanında bizim köylümüz Abdurrahman abinin çay ocağı vardı orada çalışır harçlığımızı çıkarırdık.

Köyden şehre gelmiş bir ailenin çocuğu olarak şehir ve esnaf kültürünü bilmiyorduk. Piyasada insanlar nasıl ticaret yapar, esnaf-müşteri ilişkisi nasıl olur, şehirli hayatı neyi gerektirir, oturma kalkma nasıl olur bunları yaşayarak öğreniyorduk. Dükkanlara selam vermeden girdiğimizde esnaf amcalar selam vererek girmemiz gerektiğini talim yaptırarak öğretiyordu. Şimdiki çocukların mahrum olduğu hayat okulunu da yazları esnafların yanında çalışarak öğreniyorduk. Sistemli bir işletme nasıl olur, bir ticarethane nasıl ayakta durur bunları kavrıyorduk.

Lisedeki okul yıllarında İmam-Hatip Lisesindeki son sınıf arkadaşlarımızla üniversite sınavlarına çalışıyorduk. Ben dershaneye gitmedim. Ancak birlikte çalıştığımız arkadaşlarla bir ekip ruhu içerisinde hem de tatlı bir rekabet ortamında ortak kitap ve dergilerimizi paylaşarak okuyor ve bilmediklerimizi birbirimize sorarak öğreniyorduk. Bu açıdan çalışma ve sınavlara hazırlanmada bu durum bizi daha çok çalışmaya sevk ediyordu.

Unutamadığım ve enteresan bir hatıramı yeri gelmişken anlatıyım. Lise 2 ya da 3 olacaktı galiba Yurt mescidinde herkes dağınık bir şekilde namaz kılıyordu. Ben de kendim bir liste yaptım. Listede bir aylık sürede kimin imam kimin müezzin olacağını yazdım altına da adımı yazarak İl müftüsü diye yazdım. Tabi bu yazıyı yurt müdürü görmüş beni çağırdı odasına “Sen kim oluyorsun ulan kendini il müftüsü görüyorsun? Resmi evrakta sahte isimle yazı yazıyorsun! Seni disipline verirsem görürsün dünyanın kaç bucak olduğunu!” dedi. Tabi ben çok korkmuştum. Ama sağ olsun yaptığım işin çocukluk ruhuyla aslında fena iş de olmadığını gören müdürümüz listenin altındaki benim ismimin olduğu yeri yırtmış ama liste yine duvarda asılı kalmıştı. Sonra her gördüğünde ya da bir işi yapamadığımızda “Ulan Ali Hayri, Ankara Müftülüğü yapmasını biliyorsun ama bunları yapmıyorsun” diye yazdığım yazıyı yüzüme vuruyordu. İlahiyat Fakültesini kazanınca Müdürüm beni tebrik etti sen herhalde yazdığın bu yazı doğrultusunda müftü olacaksın, aferin dedi.

Üniversite tahsilinizi nerde yaptınız, hocalarınız, arkadaşlarınıza dair akılınızda neler kaldı?

Üniversite tahsilim de enteresan oldu. Biz arkadaşlarla aklımızdan farklı bölümler düşünüyorduk ama ben 18 tercihin çoğunu ilahiyat fakültesi yazmıştım. Diyarbakır İlahiyat Fakültesini kazandım. Ancak babam Konya İlahiyatı kazanmadığım sürece okutmayacağını söylüyordu. Bir gün Elmas Kuran Kursu Hocası Nuh Yeniay hoca babama sormuş “Senin oğlan nereyi kazandı?” diye babam da “Diyarbakır’ı kazanmış ama ben göndermeyeceğim” demiş. Babam bana “Nuh hoca seni çağırıyor” dedi. Nuh hocanın yanına gittim. “Aferin evladım, Üniversiteyi kazanmışsın. Senin yol paralarını ben vereceğim. Gerekirse burs desteği de veririm” dedi. Bana bir kart verdi “Bu kartla Kapu Camisi yanındaki bir dükkândan elbiseni alacaksın” dedi ve bana o zamanki Diyarbakır’a gidiş geliş parasını da verdi.

Tabi Diyarbakır’a vardığımda Milli Gençlik Vakfı’nda çok güzel dostluklarımızın olduğu ve üzerimizdeki kişilik ve karakterimizin oluşacağı, düşünce dünyamızın şekilleneceği ayrı bir dönem başlamış oldu. Üniversite öğrencilik yıllarımız çok bereketli geçti. Eğitim seminerleri, kamplar ve hayatı okumaya dair çok büyük fikri kazanımlarımız oldu. Düşünce hayatımızda hayalini kurduğumuz mefkuremiz, davamız ve ideal hedeflerimiz oluştu. Yaşamamızın anlamı, hayatın gayesi ve gençlik döneminde bir Müslümana düşen vazifeler hep heyecanımızı diri tuttu. Yüze yakın gönülden birbirimizi sevdiğimiz arkadaş çevremiz vardı. O arkadaş çevremizle aradan 25 yıl geçmesine rağmen her yıl bir araya gelir hasret giderir ertesi yıl nerede buluşacağımızı belirleriz. Üniversite eğitimini görürken aynı zamanda fikri ve zihinsel aidiyetimiz de oluşuyordu. Onun için Üniversite eğitimi gören her Müslümanın geleceğe dair heyecan duyduğu hayalleri ve hedefleri olmalıdır. Sadece dersleri geçmeye endeksli bir hayat boş bir hayattır öğrencilik yılları bize bunları öğretti. Fedakarlığı, paylaşmayı, vatan ve mukaddesat için gerektiğinde dünyalıklardan vazgeçebilmeyi üniversite yıllarındaki o sıcak ortamda bizi pişiren ortamda öğrendik.

Gerek ilk ve ortaöğrenim gerekse yükseköğrenim devresinde sizi zorlayan şartlar var mıydı?

İlköğrenimde köyden şehre yeni gelmiştik ve babam İmam olarak görev yapıyordu. Ancak Babamın tahsili eski medrese düzeninde yaptığı ve eğitimin hep dışarıdan bitirmesi Müftülerle İmamlar arasında bir çekişmeyi beraberinde getiriyordu. Müftü ile ters düşmesi Şanlıurfa gibi uzak bir yere gönderilmesine sebep olmuştu. Tabi biz Konya’da kalmış ve eğitimimim hemen hemen tamamına yakınında babamın sevgisinden mahrum bir eğitim hayatım geçti. Bu da ister istemez çocukluk yıllarında bizim için üzüntüye sebep oluyordu.

Askerlik ve evlilik dönemlerinizi anlatır mısınız?

2004 yılı Aralık ayında Konya Yunak Vaizi iken vatani görevimi yapmayı istedim. 297. Kısa dönem olarak askerliğimi İzmir-Gaziemir’de yaptım. Askerlik döneminde ülkemizin çok farklı kesimlerinden birçok arkadaşım oldu. Ateist fikirler taşıyan asker arkadaşım var, halen görüşüyorum. Fırsat buldukça Allah’ı anlatırım. Şimdi Allah’ın varlığına inanıyor ama bir hayat nizamı istediğini kabul etmiyor. inşallah onları da kabul eder. Askerde iken Tümgeneralin talimatı ile subay ve astsubaylara yönelik Dini konuları içeren bir konferans verdim.

Memuriyete ne zaman ve nerede başladınız?

Memuriyete İlahiyat Fakültesinde öğrenci iken, meşhur 28 Şubattan 2 gün önce, 26 Şubat 1997 tarihinde Diyarbakır’da başladım.

Görev yerinizde size sürpriz gibi gelen, farklı durumlarla karşılaştınız mı?

Şafi mezhebinde olan kardeşlerimize İmamlık yaptım. Gerçekten çok güzel insanlardı. Benim yaşım küçük olmasına rağmen ayakkabımı çevirirlerdi. Ben onlara “yapmayın amcalar” dediğimde “Sen bizim seydamızsın” derler, bize hürmet ederlerdi. Şafi mezhebinde Cuma Namazında hutbeye çıkınca “Esselamu Aleyküm ve Rahmetüllah” diyerek selam verilir. Ben de hutbeye çıkınca selam verirdim. İnsanların da elini göğsüne götürerek aleykümselam demesi benim çok hoşuma giderdi. Hatta Batı illerinde görev yaptığımda Cuma namazında aynı şekilde selam vermeyi çok isterdim.

Diyarbakır’ın bölgeye özgü şartları görevinize ne tür etkilerde bulundu?

Güneydoğuda Hocaya karşı büyük bir itibar ve saygı vardır. İnsanlar camiye girince hemen Tahiyyetü’l-Mescid namazı kılarlar. Diyarbakır’da görev yapmış olmamız, Şafi mezhebine göre namaz kılmayı ve kıldırmayı daha ayrıntılı bir şekilde öğrenmemize vesile oldu. Burada geleneksel olarak devam eden medreseler vardır. Bazen medreselere gidip Arapça dersler aldık. 20 yıl sonra Mardin’e İl Müftüsü olarak gelince ders aldığım hocam ziyarete geldi. Çok mutlu oldum.

Diyanet Selçuk İhtisas Eğitim Merkezi kararını nasıl aldınız?

İlahiyat Fakültesini bitirdiğimizde zaten o dönemin hükümeti Milli Eğitime Din Kültürü öğretmenini çok az alıyordu. Hatta hiç unutmuyorum; koskoca bir dönem başında tüm Türkiye’de 50 Din Kültürü öğretmeni alındı. İHL Meslek dersleri öğretmeni zaten alınmıyordu. İmam Hatip Ortaokulları kapatıldığı için birçok meslek dersi öğretmeni boşa çıkmıştı. Benim içimde hep babamın sıkıntı çektiği yıllar aklıma gelir ve babamın “Oğlum Müftü olacaksın” sözü aklımdan çıkmazdı. Selçuk ihtisas Eğitim Merkezini kazandım. Memleketim Konya’da okuyacaktım. Hayatımın en güzel yılları diyebileceğim klasik ve modern anlamda İslami ilimleri tahsil edeceğim bir üst İslami ilimlerdeki yolculuğumuz başlamıştı. Bir Müftü için en başta gerekli olan teçhizat ilimdi. Ülkemizin değişik ilahiyat fakültelerinden mezun olan farklı arkadaşlarımla 2,5 yıl Konya’da dini eğitim aldım.

DEVAM EDECEK

MUSTAFA GÜDEN

Editör: TE Bilişim