2010 yılında tamamı gönüllülerden oluşan ve Filistin topraklarına insani yardım götürmek amacıyla yola çıkan ‘Mavi Marmara Gemisi’ İsrail askerileri tarafından saldırıya uğramıştı. Uluslararası sularda İsrail askerleri, tamamı sivillerden oluşan ve içinde sadece temek gıda yardım malzemeleri bulunan gemiye alçaksa saldırmış bu saldırı tüm dünyada geniş yankı uyandırmıştı. İsrail’in bu barbarca saldırısında 10 kişi şehit düşmüş ve diğer siviller yaralanmıştı. Gerçek mermi kullanan İsrail askerleri, gemiye el koymuş sivillere kendi hapishanelerinde işkence yapmıştı. Uluslararası insan haklarını ihlal eden bu kalleş saldırının üzerinden ise tam 12 yıl geçti. İsrail, olaydan 3 yıl sonra Türkiye'den resmi olarak özür dilemiş ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmişti. Yaklaşık altı buçuk yıl sonra İsrail 20 Milyon Dolar tazminat ödemişti. Olaya tanıklık eden eski İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) gönüllüsü Şükrü Nortçu, o gece gemide yaşananları gazetemiz ile paylaştı. Nortçu, İsrail’in insanlık dışı muamele ettiğini ve insan haklarını yok saydığını anlattı.

‘TÜM DÜNYADAN İNSANLAR VARDI’

Filistinlilerin zor durumda olduğunu kaydeden ve insani yardım götürmek amacıyla yola çıktıklarını anlatan Şükrü Nortçu, “Biz insani yardım için gönüllü olarak hizmet ettik. Mavi Marmara Gemisi’nde olmayı çok istedim. Uluslararası toplum tarafından dünyada ki bir aktivist gemide bulunuyordu. Gazze abluka altında olan 2 milyon civarında Müslümanların yaşadığı toprak parçası. Dünyada metrekare düşen insan sayısının en çok orada olduğu söyleniyor. İmani ve vicdani olarak Mavi Marmara Gemisi’nde olmayı çok istedim. Bu geminin misyonu uygulanan insanlık dışı ambargonun kaldırılmasıydı. Tüm dünyadaki insanların inanç grupların bulunduğu gibiydi. Tabiri caizse Hz. Nuh’un gemisi gibi bir pozisyondaydı. Bu gemiden Türkiye’den hazırlanması, tamamen basın mensuplarından oluşan şeffaf bir gemiydi. Gemi 24 saat tüm dünyaya canlı yayın yapan bir gemiydi. İsrail’in uyguladığı zulmü ortadan kaldırılması adına bulunanlardan oldum elhamdülillah. Bu geminin hedefine ulaşmış olsaydı ne olurdu acaba diye aslında başka şekilde değerlendirmek gerekiyor. Her ülkenin karasuları 20 mil iken İsrail, uluslararası sularda tüm dünyadan insanların bulunduğu bir gemide Gazze’de ki gibi bir saldırıya maruz kaldık” dedi.

‘İSRAİL SİVİLLERİ KATLETTİ’

İsrail’e karşı tüm dünyadan beklenilen tepkiyi alamadıklarını anlatan Nortçu, “Filistinliler üzerinde ki ablukada değişen bir şey olmadı. Mavi Marmara’ya katılan insanların İsrail’den alacakları bakidir. Bu gemide bulunan insanlar ailelerinden ciğer parelerinden ayrılarak gitmişti. Benim eşim o dönem üç aylık hamileydi. İnsanlar işini, gücünü ticaretini bırakarak bu gemide bulundular. Biz uluslararası baskı olur, İsrail böyle bir operasyon yapamaz kendi içimizde tartışıyorduk. Bu şekilde davranamaz diye umut ediyorduk. İHH yetkililerin çok akıllıca bir davranışı oldu. Gemide iki tane uydu alıcısı vardı. Bir tanesini İsrail baypas ettiğini düşündü. İkinci uydu alıcısı ise çalışıyordu. İsrail bunun farkında değildi. Biz İsrail’in operasyon yapmak için gemiye doğru geldiğini duyunca geminin rotasını değiştirdik. Zaten o dönem Bülent başkanımız bize üç şey söyledi. Bediri yaşayabiliriz demişti. Bediri yaşarsak kazanmış oluruz demişti. Uhud’u yaşayıp kaybedebiliriz demişti. Hudeybiye’yi yaşayıp anlaşıp dönebiliriz demişti. Bütün bunların hepsine rıza göstereceksiniz demişti. Bunlardan sanki Uhud’u yaşadık gibi geliyor. Yani İsrail son derece vahşi, insan haklarını gözetmeyen bir yöntem sergiledi. Mavi Marmara Gemimize ağır silahlarla saldırdı. Bizim niyetimiz insan duvarı oluşturmak Gazzeli kardeşlerimize yardım etmekti. Gemiye İsrailli askerlerin çıkmasını engellemek istedik. Yani bize sıkı sıkı tembih edildi. Hiçbir şekilde İsrail askerlerine müdahale edilmeyecekti. Çünkü bu gemi bir misyon taşıyordu. Biz İsrail askerlerine zarar vermedik. Helikopterleriyle ve savaş botlarıyla bize saldırdılar. Ortalık kan gölüne döndü. Gerçek mermilerle hayatını kaybedenleri ve yaralıları taşımaya çalıştık. 10 şehitten bahsediyoruz. Hayatım boyunca bu kareler hayatımda hep vardır. Biz bunların hepsine canlı şahit olduk. Psikolojik olarak hayatımızda bunların etkisi kaldı” şeklinde konuştu.

Meslek olursa yazarlık kıymetlenir Meslek olursa yazarlık kıymetlenir

‘YARALI OLANLARI BİLE KELEPÇELEDİLER’

Nortçu sözlerinin devamında şu ifadelere yer verdi, “Yaralı olanları bile kelepçelediler. Çünkü İsrailliler çok korkak bir millet. Hepimizi kelepçelediler. Sabah namazı vakitleriydi operasyonun başladığı saat. Arkadan kelepçelendik. Saatlerce öyle bekledik. Tuvalete namaza hiçbir şeye müsaade etmediler. Herkes namazlarını oturduğu yerde kılmak zorunda kaldı. Hepimize İsrail’in karasularına girdik diye kağıt imzalattırmak istediler. Üzerimizde baskı kurdular. Baskı bazen şiddete dönüştü. Farklı farklı cezaevlerine koğuşlarına yerleştirdiler. Mescid-i Aksa Müslümanların kutsalıdır ve üzerimize düşen neyse onu yapmamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bize sahip çıktı. Cezaevinde bir süre kaldıktan sonra bu kez ellerimiz kelepçesiz havaalanına götürüldük. Türk Hava Yolları’nı gördük orada. Türkiye- İsrail ilişkilerini ve Herzog’un Türkiye ziyaretini değerlendiren Notçu, “Burada aslında Filisin, Gazze ve Mescid-i Aksa ne kazanacak ona bakmalıyız. Filistinli Müslümanları talepleri karşılanacak mı? İsrailli askerler Mescid-i Aksa’yı postallarıyla kirletmeye devam mı edecek? Bunları düşünmek lazım. Doğal olarak bizlerde Filistinliler üzerinde ki ablukanın tamamen kaldırılması için bir beklentimiz var”

FOTO ALTI: Şükrü Nortçu

YARIN: SURİYE’DEKİ SAVAŞ

SAMET AKTAŞ


Editör: TE Bilişim