Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Dekanlık da yapan Prof. Dr. Fevzi Günüç’ü Şair-Yazar Salih Sedat Ersöz anlattı. İşte Ersöz’ün merhum Günüç’le ilgili yazısının 2. Bölümü;

MERHUM FEVZİ GÜNÜÇ

2009 yılı Bahar’ında yeni fakülte hizmet binası inşaatı başladı. Burada ön proje hazırlıkları da dâhil olmak üzere proje ve inşaat üzerinde hassasiyetle çalıştı. Her bir detayı dikkatle ve sabırla takip ederek emsalleri arasında güzel ve kullanışlı bir Güzel Sanatlar Fakültesi binasının doğmasını sağladı. Bugünlerde menhûs hastalığı ortaya çıktı. Son günlerdeki fakülte inşaatının uzaması ve buradaki bazı aksiliklere üzülmesi ve sıkılmasına bağlı olduğunu zannettiğimiz hissedilir zayıflığı meğerse hastalığı sebebiyleymiş. Uzun süren bir hastalık ve tedavi sürecinden sonra 22 Nisan 2013 tarihinde vefat etti.

Aziz Dostum ve kardeşim; Konya’nın, Günüç ailesinin, Mevlânâ Dergâhı’nın, Alvarlı Efe Hazretleri İlim ve Sosyal Hizmetler Vakfı’nın, Destegül Güzel San’atlar Mektebi’nin, İlahiyat Fakültesi’nin, Güzel Sanatlar Fakültesi’nin göz bebeği, medâr-ı iftihârı Prof. Dr. Fevzi Günüç, zannım ve şehâdetim o yöndedir ki; Halk İçinde Hakk’la Beraber yaşamış ve Cenâb-ı Hakk’ın hediyesi olan ağır hastalığını sabırla ve tevekkülle yüklenerek dâr-ı bekâya irtihâl etmiştir.

Fevzi Hoca ülkemizin önde gelen ilim adamlarından biriydi. Sanatkârdı; hat sanatı üstadıydı. Konya’da pek çok hattata İslam yazı sanatının inceliklerini öğreterek icazet vermiş, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, kadim sanata yeni isimler ve eserler kazandırmıştı. Mekanı cennet olsun.”

Hattat Prof. Dr. Fatih Özkafa’da şu görüşlere yer vermişti:

“Fevzi Hoca’yı, hat meşk etmeye başladığım senelerden beri, yani yaklaşık 20 yıldır tanırdım. Malûmunuz; benim asıl hocam Hüseyin Öksüz’dür; ancak Fevzi Hoca ile de elbette tanışır ve eskiden beri görüşür idik. Üniversite dışından doktoraya başladığım zaman kendisinden doktora dersleri de almıştım. Bununla birlikte Fevzi Hoca ile asıl teşrik-i mesaim Güzel Sanatlar Fakültesi’ne intisap ettikten sonra başlamıştır. Hocanın dekanlık vazifesinin ilk yılları benim de asistanlığımın ilk yıllarına tekabül eder. O zaman henüz fakültenin ve bölümümüzün sınırlı sayıda bir kadrosu vardı. Bölümde dört beş kişiydik; bütün fakültenin akademik kadrosu ise 15-20 civarındaydı. Dolayısıyla nerdeyse her saat beraberdik ve her konuda istişare ederdik. Yeni alınacak öğretim elemanları, öğrencilerin durumları, bölümde yapılacak işler, açılacak ana sanat dalları, verilecek dersler, müfredat, sergi, sempozyum vs. her konuda durmaksızın müzakere ederdik. Hoca hepimizin fikirlerine itibar eder; her birimizi tek tek dinlerdi. “Ben böyle düşünüyorum; böyle olmalı” zihniyetine sahip değildi. Belki de en çok bu sebeple çok başarılı çalışmalar yaptı; önemli hizmetlere imza attı. Allah rahmet eylesin.”

Kendisi ile birlikte çalışan mesai arkadaşlarının ortak görüşleri de şöyleydi:

“Fevzi hocamız, henüz yeni kurulan bir fakültenin ve yeni bir bölümün idarecisi olarak ağır bir yükü omuzlamıştı ve çok büyük hedefleri, idealleri, projeleri vardı. Elemanlarına güveniyordu; aynı zamanda ekibine güven veriyordu; çalışma azmi telkin edebiliyordu. Ondaki gayreti, iradeyi, kararlılığı gören bir kimsenin atâlete dûçar olması nerdeyse imkânsızdı. Kendisi disiplinli bir şekilde çalışıp hedefe doğru adım adım ilerlediği için etrafındakilerden de bu performansı haklı olarak bekliyordu. Hocanın hiç tahammül edemediği bir özellik varsa o da tembellikti. Sürekli çalışmayı ve üretmeyi, devletine, milletine ve vatanına karşı bir vefa borcu olarak telakki ederdi.

Fevzi Hoca aynı zamanda son derece dakik ve titiz bir insandı. Toplantılara ve programlara tam belirtilen saatte gelir; geç kalmazdı. Hoca, fakülteye de en erken gelenlerden ve akşam en son çıkanlardan biriydi. Hastalığı ileri seviye gelinceye kadar da vazifesine ve derslerine devam etti.

Fevzi Hoca kendisini belki de en çok, yeni fakülte binamızın inşası ve yeni binaya yerleşme sürecinde yıprattı. Her detayla bizzat ilgilendi ve bu süreç epey uzunca sürdü. Bununla birlikte, kendisi göreve geldiğinde Fakültede sadece üç bölüm ve Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde aktif iki ana sanat dalı varken Fakültedeki bölüm sayısını yediye, Bölümdeki ana sanat dalı sayısını altıya çıkardı. Toplam öğretim elemanı sayısı en az üç misli artarak 60’ı geçti. Profesör, doçent ve yardımcı doçent sayısı önemli ölçüde arttı. Gerek fizikî kapasite, kapalı alan ve teçhizat olarak gerekse akademik kadrolaşma bakımından fevkalade gelişmeler oldu ve Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Anadolu’nun en iyi sanat okullarından biri haline geldi.

Kendisi hem eser vererek sanatını icra etmeyi sürdürmüş hem de talebe yetiştirmeyi fakülte içinde ve dışında devam ettirmiştir. Zaten onu arayan, dekanlıktaki makam odasından ziyade, atölye olarak da kullandığı çalışma odasında bulurdu genellikle…

Hocamızın amansız hastalığı ortaya çıkınca hepimizin iç dünyası allak bullak oldu. Âdeta azmimiz kırıldı; fakat ne var ki başımıza gelen takdir-i ilahiden başka bir şey değildi ve teslimiyetten, duadan başka çaremiz yoktu.

Fevzi Hoca, bütün iş disiplinine ve vazifeşinaslığına mukabil oldukça hissî ve çok ince fikirli bir kişiliğe sahipti. Kelimelerini seçerek konuşur, doğru bir şekilde anlaşılmak için gayret sarf ederdi.

Hoca daha ziyade sülüs- nesih ve zaman zaman da celî sülüs eserler verirdi; fakat onun rık’a hattı da en az nesih yazısı kadar güzeldi. Rık’a ile iştigal eden, eser veren hattat sayısı az olduğu için üzerinde çok durulmaz belki; fakat Fevzi Hoca’nın az bilinen vasıflarından biri bu yazı çeşidindeki ender kalemlerden biri olmasıydı.

Peşinde koşup da yapmadığı hiçbir iş, arzu edip de vazgeçtiği hiçbir faaliyet olmadı. Güzel Sanatlar Fakültesi içinde hızla yürüyen, tüm hocaların odalarına giren, heyecanlı, sürekli aktif bir insandı. Öyle çok plan yapar ve öyle hızlı tatbik ederdi ki şaşırıp kalırdık. Okula bir kütüphane kurmak isterse ertesi gün mekânı hazırlar, sonraki gün kitapları getirtir ve üçüncü gün de açardı.

Şairin dediği gibi: “Bitmez güzelin vasfı, Ağaçlar kalem olsa”

Muhterem Fevzi Bey Hoca’mızın da vasıflarını cidden saymaya sayfalar da yetmez, sözler de kifayet etmez. “Allah güzeldir, güzel olan şeyleri sever.” Fevzi hocamız, bütün güzel vasıfları bihakkın üzerinde taşıyan, fevkalade meziyetlere sahipti. Her zaman güler yüzlü, titiz, temiz, beyefendi, gerçekten çelebi ruhlu bir insandı. Bütün vasıflarıyla insanlara hep örnek olmuş, bunu bir zorlama olarak yapmamış, tam aksine kendine hal edindiğinden pek de güzel yerine getirmiştir.

İnsanlar, yaptıklarıyla anılırlar; bıraktıkları eserlerle, yetiştirdikleri insanlarla, kurdukları müesseselerle bu fani âlemde iz bırakırlar. Fevzi Günüç Hoca da kendisine sürekli hayır dualar edecek pek çok talebe, gözlere ve ruhlara ziyafet bahşeden birçok eser ve adından minnetle söz ettirecek müesseseler bırakarak bu fâni âlemden ebediyyet yurduna irtihal etmiştir. Allah (c.c.) rahmet eylesin.”

Sonuç olarak Fevzi hocamı tanıdığım günden vefatına kadar bir kez olsun asık bir çehre ile görmedim. Her zaman düzenli, tertipli, fevkalade güzel bir görünümde, güler yüzlü, insana değer veren, görende saygıyı ve sevgiyi birlikte uyandıran bir kişiliğe sahipti. Hitap cümlelerindeki kelimeleri dahi bir hattat inceliği ile seçer, yerli yerine koyardı. Yaptığı hizmeti Rıza-ı Bari için yapardı. Kaleminden neşet eden güzelliklerde öncelikle Allah’ın rızasını arardı. 

Muhterem hocası sonra da dünürü olan Hüseyin Kutlu hocamız, Fevzi hocanın hayatta en çok bağlı olduğu ve sevdiği kimseydi. Hocasına aşk derecesinde bağlıydı. Bir talebe hocasını ancak Fevzi hocamızın sevdiği kadar sevebilirdi. Hocasının yazılarını herhangi bir hattatın yazısıyla mukayese etmez, onlara ilahi bir hediye gibi bakardı.

Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fevzi Günüç hocamız yaklaşık 2 yıl süren kanser hastalığından kurtulamadı ve 22 Nisan 2013 Pazartesi günü vefat ederek, yoğun bir katılımla Üçler kabristanlığına defnedildi. Cenaze namazını çok sevdiği hocası Hüseyin Kutlu büyük bir üzüntü içinde gözyaşları ile kıldırdı. 

Hattat Fevzi Günüç Hoca’nın kaybı, geleneğe bağlı sanatlar açısından yeri kolay kolay doldurulamayacak büyük bir değerin kaybıdır.

Kibarlıkta, zarafette, nezakette zirvede olan ve tam bir gönül adamı olan Fevzi Hocamın ruhu şâd olsun, mekânı cennet-i âlâ olsun İnşaallah… Güzel insan Fevzi hocamla cennette buluşmak niyazıyla…

YARIN: HÜSEYİN KÖRPE

SALİH SEDAT ERSÖZ 

Editör: TE Bilişim