Kendisi Konyalı değildi ama bu güzel şehirde okumuş, görev yapmış ve ikametini taşımış pek çok insan gibi Konyalılaşmış olan Hüsamettin Balıkçı, 1947’de Van’ın Erciş İlçesine bağlı Çelebibağ köyünde doğdu. İlkokulu Bitlis Adilcevaz İlçesinde bitirdikten sonra iki yıl özel hocalardan Arapça ve Kur’an dersleri aldı. 1963 yılında Diyarbakır İmam Hatip Okuluna kaydoldu. Mezuniyetten sonra Konya Yüksek İslam Enstitüsüne girdi. BALIKÇI ile tanışıklığımız burada başladı ve vefatına kadar da kesintisiz devam etti.

1970’li yıllarda Yüksek Okuldan da mezun olsanız bizim alanda hem Milli Eğitim’de hem Diyanet’te görev almak çok zordu. Diyanet’ten görev alalım diye mecburi hizmet şartı bulunan bursluluk sınavına girmiştik. Kazanan iki kişiden biri Balıkçı, diğeri bendim. Artık burs arkadaşıydık. Hem Enstitüde okuyor hem de fahri imamlık yapıyorduk. Ben Aydoğdu Fatih Camii’nde, o da Hasbey Darü’l-Huffaz’da fahri imamdık. Balıkçı burada görev yaparken evlendi, öğrenciyken çoluk çocuğa karıştı.
Okulu bitirince o Kayseri Sarız’a, ben de Sinop Türkeli’ye Müftü olarak atandık. Haberleşmemiz hiç kesilmedi. O Dikili’de Müftü iken, ben de askerlik sonrası Kınık Müftüsü olunca İzmir’de yeniden bir araya geldik. Toplantılar vesilesiyle sık sık görüşüyorduk. Balıkçı Hoca, çok yüksek perdeden konuştuğu için çoğu kez muhatapları onun her söze itiraz ettiğini sanırdı ama onun fıtratı böyleydi. Resmi toplantılarda da bu olurdu. Oysa, dışarıdan sert mizaçlı gibi görülen tavrının arkasında, engin bir şefkat ve merhamet duygusu vardı. Dobra dobraydı. Doğru bildiğini asla sakınmaz, hangi ortamda bulunursa bulunsun cesaretle fikrini söylerdi. Arkadaşları tarafından sevilen çok candan bir dosttu.

Hüsamettin Balıkçı, Diyanette görev aldıktan sonra, sırasıyla Kayseri Sarız, İzmir Dikili, Isparta Keçiborlu İlçe Müftülükleri yaptı. Keçiborlu’dan bir aylığına Ramazan görevlisi olarak Almanya’ya gitti. Daha sonra 3 sene Almanya’da Stuttgart bölgesindeki Karlsruhe’de Din Hizmetleri Ataşe Yardımcısı olarak görev yaptı. Almanya’dan döndükten sonra bir süre Kazımkarabekir İlçesinde vaiz olarak çalıştı. Karaman İl olduğu sene İl Müftü Yardımcılığına atandı. Böylece, görev yaptığı yerler içinde en uzun süre kaldığı yer Karaman oldu.

Balıkçı Hocayla hayatımızın üçüncü kesiştiği yer Karaman olmuştu. Ben Konya İl Müftü Yardımcısı iken aynı zamanda TİMAV Genel Başkanlığını yürütüyordum. 28 Şubat sürecinde dönemin Valisi ile Garnizon Komutanı, aktif çalışmalarımızdan rahatsız olmalılar ki, hakkımda rapor düzenleyerek beni Sinop’a sürmüşlerdi. Oradan da tayinim 1999 yılında Karaman’a çevrildi. Hüsamettin Hocayla Karaman’da tekrar buluşup iki yıl boyunca çok tatlı hatıralar yaşadık. Anlatacak olsam bu sütunlara sığmaz ancak şu kadarını söyleyebilirim: Son derece dürüst, bir o kadar cömert, vefakâr, cefakâr, mücadele ruhlu, mücahit, müttaki bir mümin, gerçek bir dosttu Balıkçı Hoca.

2001 yılında ben emekli olup ayrılınca Karaman’da bir süre daha görevine devam etti ve rotasyondan Edirne İl Müftü Yardımcılığına tayin edildi, oradan emekli oldu. Böylece 1969 yılında başladığı memuriyet hayatına 2004 yılında nokta koyup benim gibi Konya’ya yerleşti. Burada da beraberliğimiz vefatına kadar devam etti. Hüsamettin Hoca emekli olmasına rağmen, evinin yakınındaki Mürşitpınar Camiinde yıllarca vaaz etti. Bu arada hanımın vefatı onu bir hayli sarsmıştı. Birkaç kez ameliyat geçirdi. Nihayet yakalandığı Covid-19’a yenik düşerek 25 Kasım 2020 tarihinde vefat etti.

Diyarbakır’da beraber okudukları Prof. Dr. Sait Şimşek onu şöyle anlatıyor: “Balıkçı ile Diyarbakır İmam Hatip Lisesi Yatılı Pansiyonunda beraberdik. Gerek iri yapılı gerekse yaşça daha büyük olması sebebiyle, ayrıca cana yakın davranışlarından ve iyiliksever olmasından dolayı pansiyondaki arkadaşların hepsi kendine “dayı” diye hitap ederlerdi. Pansiyonda birçok bölgeden öğrenci vardı. Hüsamettin Bey hepsine yakınlık duyan ve problemlerine yardımcı olan biriydi. Öğrenci arkadaşları arasında ayrım yapmazdı. Hocalar tarafından da sevilen biriydi.”

Diyarbakır’da aynı okulda okuyan Dr. Cemalettin Sancar da onun hakkında şunları söylüyor: “Hüsamettin Hocamızı Diyarbakır İHL’de iken tanıdım. Uzun boylu ve sevecenliği, kendisini bize sevdirmişti. Hatta bütün okul öğrencileri ona "dayı” diye hitap ederlerdi. Başta namaz olmak üzere bizi güzel davranışlara teşvik etmesini iyi hatırlıyorum. Bizden çok önce mezun olduğu için onun hakkında başka bir şey bilmiyorum. Kırk elli sene sonra onunla Konya’da tekrar karşılaştık. Allah cc cennetiyle mükafatlandırsın.”

Enstitüden sınıf arkadaşı ve aynı zamanda dünürü olan Salih Bağrıaçık ise Hüsamettin Hocayı şöyle anlatıyor: “Sınıfımızda açık sözlü, gayretli, dikkatli arkadaşlarımızdan biriydi. Bizlere de, hocalarımıza da dobra dobra konuşmaları ile temayüz etmişti. Sınıfta hep ön sıralarda oturur, hocaları pürdikkat dinler, not tutardı. Mezun olduktan sonra uzun süre görüşemedik. 98 yılında görev icabı Konya gelince tekrar görüşme imkânı bulduk. Bu esnada aynı dönem mezunu arkadaşlarla yaptığımız Kur’an derslerinde Hüsamettin Hoca sık çıkışları ve itirazları ile derslerimize zevk katardı. Bilhassa Prof. Dr. İbrahim Sarmış hocamızla diyalogları çok hoş olurdu. Bilahare kızım Ayşe Betül vasıtası ile dünür olduk. Hüsamettin Hoca dünür olarak da dürüst, sıcak ve fedakâr bir arkadaştı. Dünürlüğümüz çok hoş ve güzel sürmüştür.”

Balıkçı Hoca, geride sonradan evlendiği bir eşi, iki oğlu ve bir kızını bıraktı. Büyük oğlu Abdullah öğretim üyesi, küçüğü Şaban imam-hatip olarak halen görev yapıyor. Abdullah Balıkçı babasını şöyle anlatıyor: “Babamın dedesinin dedesinden kalma tespihi vardı. Tespih, aile içinde Hoca olan ya da olabilecek kişilere nesilden nesile aktarılmaktaydı. Babama, o tespih babasından aktarılmış, o da tespihi hafızlık yapması nedeniyle oğluma verdi. Tespihin aile için önemini ve neden oğluma verdiğini anlatmıştı. Şu an tespih oğlumdadır, böylece aile geleneğini babam vasıtasıyla yaşatmaya çalışıyoruz.

Rahmetli babam İmam Hatip Lisesini Diyarbakır’da yatılı olarak okumuş imkansızlıklar içinde… Ne yeme içme doğru dürüst var, ne de barınma. Hele yatakhanenin bir ucundaki kırık camın olduğu yer, oldukça zorlamış onları. Günün birinde bir hocası zayıf, çelimsiz bir arkadaşını dövünce dayanamamış ve hocaya karşılık verecekken zor sakinleştirmişler. Bunu da haksızlığa olan tavrı olarak anlatırdı. Şimdi olsa yine aynısını yaparım derdi.”

Öğrencilerin dayısı Hüsamettin Hoca işte böyle biriydi. Kişiliği ve yaptığı hizmetlerle sıra dışı bir Diyanet görevlisiydi. Mekanı cennet, makamı âli olsun.

MEHMET EMİN PARLAKTÜRK

Editör: TE Bilişim