‘Velilerin iftihar ettiği büyük varlık’ olarak nitelendirdiği Hüsameddin Çelebi, Mevlana’nın sevgisini kazanmayı başardı. Mevlânâ, Mesnevi’de Çelebî Hüsâmeddîn’i ‘âriflerin muktedâsı’ diye tarif eder.

Kuyumcu Selahaddin hazretlerinin vefatından sonra, Çelebi Hüsameddin, Mevlânâ hazretlerine hem-dem ve halife oldu. Sipehsalar’ın “İlahi nurIarın mazharı, hakikat ve marifet sırlarını öğreten, tam şeri’at yolunda olan velilerin iftihar ettikleri büyük bir varlık” olarak tavsif ettiği Çelebi Hüsameddin hazretleri’nin aslen Urumiyeli olan ailesi Konya’ya muhacir olarak gelmişler ve bu şehre yerleşmişlerdi. Çelebi Hüsameddin’de 1225 yılında Konya’da doğmuştu. Mevlânâ’nın neslinden gelenlere verilen Çelebi adı ile, Hüsameddin’in Mevlânâ’nın kanından gelmiş bir kişi olduğu sanılmamalıdır. Buradaki “Çelebi”, efendi, kibar, nazik bir insan manasına kullanılan bir kelime olup halkın sevdiği kişilere verdiği bir lakaptır.

BİR ÜNVANI DAHA VARDIR

Hüsameddin’in, “Çelebi” lakabından başka “Ahi Türkoğlu” ünvanı da vardır. Çelebi Hüsameddin’in adı, Hüsameddin Hasan’dır. Babasının adı Muhammed, onun babasının adı da Hasan’dır. Çelebi Hüsameddin’in dedesi, büyük velilerden olup 1107 senesinde Bağdat’ta vefat eden ve aslen Kürt olan Şeyh Taceddin Ebu’I-Vefa hazretleridir. Bu büyük veli ümmi, arif bir zat idi. Hüsameddin’in babası Konya ve havalisinde yurt edinmiş olan Ahi’lerin başkanı olduğundan kendisini” Ahi-Türk” diye çağırırlardı ve Hüsameddin’e “Ahi Türkoğlu” denirdi.

NESİ VARSA MEVLANA’YA BAĞLADI

Çelebi Hüsameddin’in babası vefat edince, onu, babasının yerine reis yapmak istediler. Fakat şöhretin, zenginliğin, mevkiin insana birşey kazandırmadığını idrak eden bu büyük insan, kendisine uyan, kendisini reis yapmak isteyen bütün adamlarını aldı, Hazreti Mevlânâ’ya gitti. Hazreti Mevlânâ’nın eşiğine baş koydu. Çelebi Hüsameddin, adamlarından her birinin kazançlarıyla, işleri ile sanatları ile uğraşmalarını ve kendisine düşen payı getirmelerini istemiş, kendisi, nesi varsa hepsini Mevlânâ’ya bağışlamıştı. Öyle ki, hiçbir şeyi kalmadı, hatta bu yüzden lalası: “Hiçbir geçim vasıtası ve mülk kalmadı” diye ona ta’rizde bulundu, o da evin eşyasını satmalarını emretti. Bir kaç gün sonra evde hizmette bulunan adamlar geldiler: “Artık bizden başka birşey kalmadı” dediler. Bunun üzerine Çelebi Hüsameddin hazretleri: “Allah’a hamd olsun. Peygamberimizin sünnetine hiç değilse zahiren uymamız müyesser oldu. Sizi de Allah’ın rızasını kazanmak için ve Mevlânâ’nın aşkı ile hepinizi azad ettim, hepiniz kendi işinize gidiniz.” dedi.

MEVLÂNÂ HÜSAMEDDİN’E BAĞLI İDİ

Çok cömert olan, herşeyini Mevlânâ’ya feda eden bu büyük Hak aşığı Mevlânâ’ya ne kadar bağlı ise, Mevlânâ da ona o kadar bağlı idi. Bir toplantıda Çelebi Hüsameddin hazretleri bulunmazsa, Mevlânâ’nın neşelenmesine imkan yoktu. Mevlânâ eline ne geçerse bir puluna bile dokunmadan, hepsini Çelebi’ye gönderir, o da herkesin istihkakı neyse onları dağıtırdı. Bir gün Emir Taceddin Mu’tezi Horasan, Aksaray’dan Hazreti Mevlânâ’ya epeyce bir para göndermiş, dervişlere ziyafet verilmesini, sema’ meclisi tertib edilmesini ve kendisine de dua edilmesini rica etmişti. Mevlânâ, kendisine gönderilen bu paranın hepsini Çelebi Hüsameddin’e verince oğlu Sultan Veled’in canı sıkılmış: “Evde hiçbir şey yok, ne gelirse hepsini Çelebi’ye gönderiyorsun. Biz ne yapacağız?” diye sızlanınca, Hazreti Mevlânâ oğluna: “Bahaeddin valIahi, billahi, tillahi yüzlerce olgun zahid açlıktan ölüm haline gelse, bizde de tek bir ekmek bulunsa onu da yine Çelebi’ye göndeririz.” demişti. Böylece Çelebi’nin ne kadar güvenilir, merhametli, ne kadar yoksulları düşünen bir kimse olduğunu Veled Çelebi’ye hatırlatmak istemişti.

Gerçekten de Çelebi Hüsameddin hazretleri öyle asil ruhlu, öyle mükemmel bir insan idi ki, Mevlânâ hiçbir halifesine, Çelebi’ye gösterdiği sevgiyi ve iltifatı göstermemişti. Onu o kadar büyük tutardı ki, gören Hüsameddin Çelebi’yi Mevlânâ’nın şeyhi sanırdı. Nitekim Mevlânâ’nın, Mesnevi’de yeri geldikçe Çelebi Hüsameddin hazretleri hakkında kullandığı yüceItici sözler, sevgi ifadeleri insanı şaşırtır. Yedi asır önce bu iki insan-ı kamilde tecelli eden ilahi nur, sevgi nuru, onları nasıl hayran bırakmışsa, asırları aşarak gelen o mübarek nur, Mevlânâ’yı ve eserlerini seven biz naçiz kulların da gönlünü aydınlatmada, onlara karşı duyduğumuz hayranlığı arttırmaktadır. Eğer Çelebi Hüsameddin hazretlerini, Hazreti Mevlânâ Hak dostu edinmeseydi, ondaki hakikati görmeseydi, o hakikata gönül vermeseydi, bugün, insanlık Mesnevi-i Şerif gibi eşsiz bir eserden mahrum kalırdı.

KONYA'DA YETİŞEN BÜYÜK VELİLERDENDİR

Mevlana Celaleddin-i Rûmî Haz­retlerinin en önde gelen talebesi olup, nesebi Tacü'l-Arifîn Ebü'l-Vefa Haz­retleri'ne dayanır. Çelebi Hüsameddin'in babası devlet ileri gelenlerinden bir zat idi. Çok zengin idi. Mevlana Hazretleri'ni sık sık evine davet eder, küçük Hüsameddin de ona hizmet etme şerefi ile şereflenirdi. Babası küçük yaşta vefat edince bü­yük bir servet kaldığı halde Hüsameddin Çelebi dünya malı ile ilgilenmeyip, Mevlana Hazretleri'ne koştu ve onun himmetine sığındı. Mevlana Hazretleri, kendisine hakkıyla teslim olan Çelebi Hüsameddin'e özel itina gösterdi ve onun en yüksek seviyede talebesi olmasını sağladı. Bir gün Mevlana Hazretleri'nin talebelerinden Muinüddin Pervane, Mevlana'yı, talebe arkadaşlarını ve Konya ileri gelenlerini davet edip, ziyafet verdi. Yemekten sonra herkes Mevlana Hazretleri'nden sohbet dinlemek istiyordu. O ise hiç konuşmuyordu. Üzgün bir hali vardı. Talep etmelerine rağmen suskunluğunu devam ettirdi. Neden sonra Muinüddin Pervane davetliler arasında Hüsameddin Çelebi'nin olmadığını ve bu yüzden Mevlana Hazretleri'nin üzüntülü olduğunu anladı. Mevlana Hazretleri'ne: "Efendim! Çelebi Hüsameddin davetimize teşrif buyurmadılar. Acaba hürmette bir kusur mu ettik?" deyince, Mevlana Hazretleri: "Hüsameddin bağdadır." buyurdu. Bunun üzerine bir kimse ile Hüsameddin Çelebi davet edilip, sohbete gelmesi sağlandı. Mevlana Hazretleri, Çelebi Hüsameddin gelir gelmez ayağa kalkarak: "Merhaba ey Allahü Teala'nın ve Rasulü'nün sevdiği, ey canım, ey oğlum, ey sevdiğim Hüsameddin!" buyurdu ve yanı başına oturttu. O geldikten sonra Mevlana Hazretleri öyle neşelendi ki, o günkü sohbeti hiç kimse unutamadı. Sohbet sırasında Muinüddin Pervane kalbinden: "Acaba hocamın, Çelebi Hüsameddin'e böyle bir tezahüratı, iltifatı gerçek midir? Yoksa bir teklif midir?" diye düşündü. Sohbet bittikten sonra Çelebi Hüsameddin, Muinüddin Pervane'nin kulağına eğilerek: "Hocamız boş söz söylemez. Gereksiz tezahüratta bulunmaz. Kalbini böyle şeylerle meşgul eyleme" dedi.

MEVLANA OLMADIĞI ZAMAN DERS VERİRDİ

Çelebi Hüsameddin Efendi, Mevlana Hazretleri derse gelmediği zamanlarda talebelere ders verir, onları irşad eder, doğru yolu gösterir, yetiştirirdi. Bir gün Mevlana'dan, Mesnevi'nin ciltleri arasında bir fark olup olmadığını sordular. O da olduğunu söyledi ve: "Bu hususta gerekli bilgiyi almak is­terseniz Çelebi Hüsameddin'e sorun" buyurdu. Mesnevi hakkında Çelebi Hüsameddin şöyle buyurdu: "Hocamın mübarek oğlu Sultan Veled, Mesnevi'nin bir beytine yetmiş mana vermiştir. Herkes kendi aklının yettiği kadar anlar ve o kadar istifade eder. Zira layıkıyla anlamak mümkün değildir." Mevlana Hazretleri, bir gün elinde sepeti olan bir hizmetkârı Çelebi Hüsameddin'in kapısı önünde gördü. Evin ihtiyaçlarını alıp gelmişti. Mevlana: "Ey kardeşim! Keşke senin yerinde olsaydım. Her an o mübarek zatın hizmetiyle şereflenirdim" diyerek üzerinden cübbesini çıkardı ve hizmetkâra hediye etti. Mevlana Hazretleri’ne son hastalığı sırasında: "Yerinize kimi halife, vekil bırakıyorsunuz?" diye sorduklarında: "Çelebi Hüsameddin'i bırakıyorum" buyurdu. Bu soruyu üç defa sordular. Her defasında aynı cevabı verdi. Bir gece Çelebi Hüsameddin dostlarıyla oturmuş sohbet ediyordu. Bir ara sohbeti kesip: "Felan mahalledeki şu numaralı eve gidiniz. İçinde oturanlara: "Derhal evi boşaltıp, başka bir eve göç etmelerini söyleyiniz" dedi. Emri yerine getirdiler. Evin boşaltılması bittiği an, tavan çöktü, ev harap oldu. Talebeler kendi aralarında: "Allahü Teala'nın sevgili kulları, bu dünyada insanların kurtulması için böyle faydalı olurlarsa, kim bilir ahirette nasıl olurlar. Ne mutlu böyle zatlara muhabbet edip, hizmetiyle şereflenenlere ve onların gönlünü kazananlara" diye konuştular. Mevlana Hazretleri'nin türbesinin âleminin yerine konduğunu 683 (m.1284) yılı Kasım ayının üçüne rastlayan Cuma günü kendisine haber verdi­ler. Hüsameddin Çelebi buna çok sevindi ve: "Eşhedü en la ilahe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh" diyerek ruhunu teslim etti. Hocası Mevlana Hazretleri'nin türbesinin içine defnedildi.

MEHMET ALİ ELMACI

Editör: TE Bilişim