RÂİNÂ MI UNZURNÂ MI EĞİTİM 6-

Abone Ol

Ey iman edenler! (Yöneticilerinize:) "Raina-Bizi güt (şuursuz koyun sürüsü gibi bizi yönet)" demeyin! "Unzurna-Bizi gözet (organize ve koordine edip istişare ile idare et)" deyin ve (Hakk ve adalet ettikçe onları) dinleyin. (Unutmayın ki) Kâfirler ve nankörler için acı bir azap vardır. (Bakara Suresi 104. Abdullah - Ahmet Akgül meali)

Evimizin tamir işlerinden sorumlu 8. sınıf öğrencisi oğlum, alaycı bir gülüş ile kapıdan girerken,  önemli! bir görev aldığına seviniyordu. Fen bilgisi öğretmeni, becerikli birini sorunca, arkadaşları oğlumu işaret etmiş. Öğretmen de görevi oğluma tevdi etmiş:

Pet şişeye iki delik açmak!

Birinci vazifesi, 'ders çalışmak' olan, bir neslin,  füze yapmasını beklemiyoruz da, kopan düğmesini dikebilmeli, şişeye iki delik açabilmeliydi. Okulda ders, evde ödev, kalan vakitte kitap okuması, test çözmesiydi sadece ondan  beklenen.  Oyun oynayacak kadar bile vakti olmayan, kendisine güvenilmeten, zil sesleri ile dikkatinin bölünmesine alışmış, biyolojik ritmi bozulmuş çocuk, üç beş dakikalık bilgisayar oyunlarıyla rahatlamaya çalışıyordu.

O yeterki ders çalışsın, başarılı olsun, anneler, yatağını toplamaya, çantasını hazırlarlamaya, ödevlerini bulup yaptırmaya razıdır. Babalar, ek kitaplar almaya, dershane, etüd,... masraflarına. Ailelere, sosyal hayatlarından vaz geçmeleri salık veriliyordu bu ulvi dava uğruna. Bir istikbal kaygısı, bir geçim endişesi ki, akşamları ailece huşu içinde ödev yapıyorduk, cemaatle namaz kılamasak, iki satır Kur'an okuyamasak, muhabbet edemesek de. (Bunların bu hedef ile, ilgisi yoktur çünkü)

"Her şey çocuklar için"di. Dünyanın etrafında döndüğünü gören çocuk, üzerine varsan da varmasan da bir olan bir lakaytlığa sığınıyordu. Bir yandan, daha çocuk yaşta, büyüdüğünde ne olacağı güdülemesinin basıncı, öbür yandan her türlü sorumluluktan âzâde olmanın konforu, içi boş bir özgüven balonuna dönüştürüyordu onun çocuk masumiyetini. Çatlamacasına koşması bekleniyordu küheylanmış gibi. Oysa o çayırlıklarda, rüzgarı dinlemek, diğer taylarla oraya buraya koşuşturmak istiyordu, yarışmadan, startsız, finishsiz, skorsuz...Güdülmeyi istemiyordu özgür fıtratı, istişare ile gözetilmeyi istiyor, 'Unzurnâ' diyordu. Biz gütmeyi ve güdülmeyi ne çok seviyorduk oysa. Güdülerek büyütülünce, güdülmemiz için hazırlananlardan, iyi yoksa kötünün iyisi diye, tutuşturuyorduk yularımızı, nereye sürerse. Baba, anne, koca, karı, öğretmen, müdür, başkan,... güden güdene. 'Unzurna' demek, yönetilenlerin vazifesiymiş oysa. 'Bizim haklarımızı, bizi, bizimle istişare ederek gözet!' demek.

'Yurtta sulh cihanda sulh'   düşmüşse kaç nesildir milletin bahtına, kurtlar güder sürüyü, kendini gözetemez çoban.

Düşman olmalı, hız verecek diri tutacak. Bir de gözeten.

Gazze'de maya nesli, her an kendini hatırlatan düşman, Kur'an ve terkeden dünya büyüttü ve daha büyütecek. Çağdaş eğitimle bozulmamış maya, mayalıyor dünyayı. Düşman azdıkça güçleniyor. Meyve soyamayan, oruç tutamayan barış ve sevgi pıtırcığı çocuklarımızın yaşıtları, demir kubbeyi delen yazılım yapıyor, üç beş hurmayla oruç talimi yapıyor.

Düşmana düşman, şeytana şeytan, gavura gavur demeyi göze almadan, hangi davada yol alınabilir ki?

"Ey düşmanım

Sen benim ifadem ve hızımsın

Gündüz geceye muhtaç

Bana da sen lâzımsın" dediği Merhûm'un.

Selam ile...

NOT : Dizi yazıları öncekilerle birlikte okumanız daha anlaşılır ve faydalı olacaktır.