Açılış konuşmasını gerçekleştiren Önceki dönem Konya milletvekili Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkan Vekili Ahmet Sorgun “Yaşım itibariyle hafızamı yokladığımda, birçok konuşmamda ve bulunduğum yerlerde fark ettiğim şeylerin büyük bir kısmının babamdan miras kaldığını görüyorum. Bu bakımdan, popüler kültürü kendi kültürümüze nasıl çevirebileceğimizi ve onu bugüne nasıl aktarabileceğimizi düşünmek istiyorum. Bu sabah evden çıkıp buraya gelirken otobüs duraklarına dikkat ettim. Herkesin elinde telefon, ama hiç kimse otobüsün gelip gelmediğine bakmıyor. Dikkatlerini tamamen telefona vermişler. Bu durumu düşündüm: Sosyal medya üzerinden yazılan şeylere bakıyorum, acaba yazmayan bir toplumken sosyal medya yazma kültürünü artırıyor mu yoksa artırmıyor mu? Hiç yazmayan insanları sosyal medyada bir şeyler yazarken görmek beni meraklandırıyor.

Şu sıralar Abdürreşid İbrahim Efendi'nin Âlem-i İslam adlı eserini okuyorum. Bu bir hatırat ya da seyahat notları. O dönemlerde, Japonya’da herkesin kitap okuduğundan bahsediyor. Gemide bile herkesin kitap okuduğunu anlatıyor; "Bu gemi değil, adeta bir yüzen kütüphane" diyor. Tokyo’da ben de metrolarda bir eliyle tutunup diğer eliyle kitap okuyan insanları gördüm. Bu durumu gözlerimle şahit oldum. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarında bazı ülkelerde son sıralarda olduğumuzu fark ettik. Evet, okur-yazar oranımız yüksekmiş gibi görünüyor, fakat bu konuda derinleşip derinleşmediğimiz ayrı bir konu. Ümitsizliğe kapılmamak gerekiyor, daha yapacak çok işimiz var ve çok çalışmamız gerekiyor.” Dedi. Kültür Endüstrisi üzerine sunumunu gerçekleştiren Prof. Dr. Ahmet Tarhan “Kültür, genel olarak insanların yaşayarak, yaparak öğrendiği ve başkalarına öğrettiği maddi ve manevi her şeyden oluşan bir bütünlüktür.

Halktan kopuk olarak işleyen ve dolayısıyla da topluma da yabancı olan seçkin kültür ve bu kültürün unsurları genellikle toplumda azınlık konumundaki çok az sayıdaki seçkine seslenmenin ötesine geçememektedir. Kendini çevreleyen ve dış etkenlere karşı koruyan adeta bir dokunulmazlık çerçevesi içerisinde üretilerek varlığını sürdüren seçkin kültür, zamanla kendini değiştirmeye ve dönüştürmeye başlamış; çoğunluğa yönelik olarak daha anlaşılır ve tüketilebilir bir hâlde yeniden sunulmuştur. Seçkin ve halk kültürünün yapay birleşimine karşılık gelen kitle kültürünün (popüler kültür) sanayileşme ile birlikte gerçek anlamda kendisini göstermektedir.

Kitle kültürü bu anlamda, kültürel olguların teknolojik araçlarla üretimi, pazarlanması, dağıtımı ve tüketimi biçimlerine dayanarak, seri üretimi sağlayan teknolojinin kullanıldığı, televizyon ve basının üretim ve aktarmada başat görev üstlendiği bir ortamda varlığını sürdürür.” Dedi. İkinci konuşmacı Prof. Dr. Mikail Batu İletişim ve Algı Yönetimi üzerine konuştu. Batu “Algı nedir diye sorarsak, temel anlamıyla dış dünyadan gelen uyaranlara zihnimizin verdiği tepki ya da onu yorumlama şekli olarak tanımlayabiliriz. Elbette ki bu, kişiden kişiye değişen bir durumdur. Hepiniz  belki şu iki insan yüzünü içeren görüntüyü görmüşsünüzdür; kimisi onu bir şamdan ya da masa ayağı olarak algılayabilir. Bu tamamen sizin odaklandığınız noktaya bağlıdır. İç algılarımız, zamanla geliştirdiğimiz ve kendi zihin dünyamızda şekillendirdiğimiz algılardır. Dış algılar ise medya, çevremiz ve kültürel etkenlerle şekillenir. Örneğin, Malatya denilince kayısı, Rize denilince çay akla gelir.

CHP Meram, 10 Kasım'da Lokma dağıttı CHP Meram, 10 Kasım'da Lokma dağıttı

Bu tür örnekler, algılarımızın nasıl oluştuğunu gösteren basit örneklerdir. Algı sürecini etkileyen faktörlerden en önemlisi bireyin kişisel özellikleridir. Cinsiyet, eğitim, sosyal sermaye gibi unsurlar, algılarımızı şekillendirir ve bunlar kişiden kişiye değişir. Coğrafya, yaş, eğitim seviyesi de algılar üzerinde önemli rol oynar. Örneğin, aranızda elektrikle ilgilenen biri olsaydı, şu anda gösterdiğim görseldeki aydınlatma cihazına odaklanabilirdi. Ancak benim gibi bitkileri seven biri, sağdaki çiçeğin türüne odaklanabilirdi. Bu, kişinin hayatındaki deneyimlerin algıyı nasıl yönlendirdiğine güzel bir örnektir. Algı yönetimi, insanların en güçlü organı olan beyinlerine nüfuz ederek, onların dış dünyayı istenilen şekilde algılamalarını ve böylece yargılarının istenilen yönde şekillenmesini sağlamaktadır.” Dedi ve çeşitli örneklerle sunumunu gerçekleştirdi. Kitle iletişim araçları ve yayınlanan içerikler üzerine konuşan Prof. Dr. M. Nejat Özüpek “Hepimiz sosyal medya ya da televizyondaki içeriklerden şikayet ederiz, ve bunda haklıyız. Ancak burada temel sorunumuz, bu şikayetlerin arkasındaki yapısal meseleyi nasıl çözebileceğimizdir. Doğru mu, yanlış mı diye sorgulamak gerekiyor. Sosyal medya ve kitle iletişim araçları aslında sıfırdan bir şey yaratmıyor. Ahlaki açıdan belki de göz önünde olmaması gereken bazı şeyleri, gizli kalması gereken durumları, direkt odamızın ortasına koyuyor. Bu içerikler, aile ortamımıza, farkında olmadan ufak ufak sızıyor. Bu durumu bir balık metaforuyla açıklayayım: Denizde yüzerken, bir balık gelip sizi hafifçe ısırırsa, bu sizi fazla etkilemez. Ancak aynı durum tekrarlandığında, sayısı arttığında, bu ısırıklar bir süre sonra organizmayı paramparça eder. Medya ve sosyal medya içerikleri de bu şekilde; sürekli tekrar edilen, görünüşte zararsız gibi duran şeyler zamanla büyük bir etki yaratıyor.” dedi. Program sonunda katılımcılara katılım beratları ve TYB Konya Şube yayınlarını Prof. Dr. Nuri Şimşekler, Dr. Cemil Paslı, Saffet Yurtsever ve Doç. Dr. Nuri Paşa Özer takdim etti.

Kaynak: HABER MERKEZİ