Otobüs ve dolmuş şoförleri ve pazarcılara ahlakî toplum kuralları, eğitimi verilmeli ! 

                                                          ACİL !!

      Öncelikle tüm müslüman aleminin ve okurlarımızın geçmiş bayramını gönülden kutluyor, bu günlerin sevabını, mükafatını ve marifetini ümmet-î Muhammed'le beraber bizlere de nasip etmesini yüce Mevla'dan niyaz ediyorum, efendim. 

      Değerli kardeşlerim yine krıtik bir dönem yaşıyoruz ki, Allah sonumuza hayra getirsin ve İsrail'in zulmünden, Işid'in zulmunden, siyasete veba katmaya çalışanların şerrinden ve kötü niyetli insanların şerrinden bu masum toplumları beri eylesin, muhafaza eylesin ve Mevla'nın hak edene hak ettiğini verdiğini görmeyi, bizlere de nasip eylesin inşaallah. 

      Efendim gelelim bugünkü konumuza ki, başlıktan da gördüğünüz üzere bizim kendi içimizde de sorunlarımız yok değil hatta çok büyük ve en kısa zaman da da bu konulara ehemniyet verilmezse şayet daha da büyüyecek ve insanlar artık konuşa konuşa değil, beden diliyle anlaşır hale gelecektir, diye endişe duymaktayım ! 

      Öyle ki insanlar arasında ki diyaloglar artık çirkinleşmeye, muhabbetlerin ayarı kaçmaya başladı, denge yok, saygı yok, haddini bilme ise maalesef hak getire !

      İnsanlar saçma sapan mevzularda dahi birbirlerini bir kaşık kanda boğacak kadar , azgın bir öfkenin ve taşkınlıkların esiri olmuş durumda ne yazık ki. 

      Daha evvelde farklı bir konu ama benzer bir vurguyla yazmaya çalışıtığımız bir tespitte şöyle demiştik ki, insanlar ama bilhassa gençlerimiz devlet dairesinde iş bulana kadar bir çok engebeyi aşıyor, zor sınavlardan geçiyor, onlarca kitaplar neredeyse hatim ediliyor, istihareye yatılıp, eşe dosta dualar ve tesbihat dağıtılıyor ve el ayak titreye titreye sınava giriliyor. 

       Zannedersiniz ki bu sınavı kazanamazsa açlıktan ölecek ve yaşamak için başka hiç bir alternatifi kalmayacak.

       Odaklanmanın dibine vuran bir rezalet yani ! ( Burada eğitim sisteminindeki eksikliklerin etkisi elbet çok büyük kabul ediyorum, ama ! )

       Şayet sınavı kazanamazsa bir yıl boyunca aynı terane devam edecek, fakat ola ki sınavda başarılı bir netice alındıysa da mesleğin başına yani ;

      Ya bilgisayarın başına yada direksiyonun başına geçtiğinde ise bir çoğu, temsilde hata olmaz ali-kıran baş kesen oluyor. 

      İnanılır gibi değil yani, yanlış giden bir şeyler var,  yada bir şeyler yanlış mı yapılıyor acaba ?

      Hani gençlerimizin o dalga geçtiği tabirle söylemek gerekirse öss, lgs, sbs, oks, ygs, lys, yds, dgs, aöf, kpss, ales, üds, tus, toefl, kpds......her ne ise, o kadar sınava tabi tutuluyorlar da, topluma hizmet verecek kişiler, daha doğrusu insanlarla direkt diyaloğa girecek kişiler ; neden ahlakî sınavlara tabî tutulmuyorlar ?

      Halbuki, bir bileninde de dediği gibi ; sosyal hayattaki düzeni ve güvenliği sağlamaya yarayan çeşitli sosyal kuralların mevcut olduğunu öncelikle kabullenmemiz ve bunlara kayıtsız şartsız itaat etmemiz gerekiyor ki bu işlerin, kalitesi ve statüsü daima aynı değerde kalabilsin !  

      Dolayısıyla bu kuralları da, kaynaklarını göz önünde bulundurarak parmak gözüne misali, vurgulamamız gerekirse de ;

* din kuralları,

* ahlak kuralları,

* görgü kuralları,

* hukuk kuralları, olmak üzere dört grupta toplamak ve ülke değerlerimizi ve kıstaslarımızı da ;

       Öğrencilerimize soru sorarken, hayatı boyunca bir daha karşısına çıkmayacak soru, kavram ve formüllerle beyinlerini sömürmektense, en azından soruların üç de birini de yukarıdaki değerlerimizle alakalı konularda sorgulanırsa, kişinin meslek hayatında her bakımdan, yani tam donanımlı olarak ilerlemesine katkı sağlanmış olacaktır diye düşünmekteyim. 

      Efendim diyeceksiniz ki, durduk yere neden böyle bir yazı yazma ihtiyacı duydun ?

      Esefle hemen anlatayım ki, belki büyükşehir belediyesi başta olmak üzere bu konularla alakalı hangi kurum ve kuruluş varsa, umulur ki belki bazı mevzu ve prensiplere daha dikkatli olma konusunda bir uyarı etkisi yapsın !

      Arabamı sattığım için son iki yıldır düzenli olarak toplu taşıma araçlarını kullanan ve bir Konya'lı olarak, her anlamda Konya'lı olmanın ayrıcalığını bütün ruhumda yaşamaktan gurur duyan bir hemşehriniz olarak, geçen hafta yine bir otobüse bindim. 

      Emin olun değerli okurlar uzun zamandır çok şeylere şahit oluyorum, sabrediyorum ;

çok şeyleri görüyorum, görmezden geliyorum, bir çok mevzuyu da kendimce bahaneler bularak hoş görmeye çalışıyorum ama, olmuyor ;

      Çünkü ipin ucu kaçıyor ve toplum içerisinde nacizane bir birey olarak susma !sustukça sıra sana gelecek... düsturundan yola çıkarak, vatandaşlık görevimi yerine getirememekten rahatsızlık duymaya başladım.  

       Neyse efendim gelelim mevzunun aslına, daima hayatımın yoğunluğundan dolayı tescilli dalgınlardan olan bir kişi olarak yine o hâl üzere otobüse bindim ve ;

       Ak sakallı dedelere, ninelere ve hamilelere israrla yer vermemek adına başını adeta cama yapıştıran sözüm ona ihtiyar gençlerimize tenezzül etmeden, ortalara doğru bir yer bulup, yine o dalgın halime devam ediyordum.

       Otobüs ise binen yolcularını almaya devam ediyordu ki, binenler içerisinde oldukça şişman bir hanım kardeşim acıyla yürümeye çalışıyor ve oturanlardan inanın bir yer vermeleri için adeta medet diliyordu !

       Ama ne yazık ki değerli okurlar ne acıdır ki, bir Allah'ın kulu da çıkıp, gel buraya otur kardeşim d(iy)emedi ve bu sırada tam ben hamleyi yaptım kendisine yer vermek için ayağa kalkmıştım ki, otobüs hareket etti ve kadın ister istemez o kalabalığın içerisinde arkaya doğru itildi ve bana da ben arkada bir yer bulurum dercesine oturmamı işaret etti. 

      Tabi bundan sonrasını da haliyle kâle almadım ve kendimce meşgul olduğum şeylere devam ettim, fakat aradan geçen bir on dakika sonra yolcu indirmek ve bindirmek için durağa yaklaşan otobüsün içerisinde bir panik ve öfke sesleri yükselmeye başladı ki, herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ve tam o sırada biraz önce otobüse ahu-zâr da binen hanım kardeşim indiği otobüsten, şoför mahalline gelerek hiddetle bağırmaya başladı ;

   - Kapı üzerime sıkıştı, hâlâ yürüyorsun biraz dikkat etsene ...diye çıkışıyordu.     

     Değerli kardeşlerim, otobüsün büyüklüğünü kendi yüceliği zanneden gafil otobüs şoförünün verdiği cevap ise ;

   - Sen arkada salaklaşmasaydın, hemen inerdin kapıda üzerine sıkışmazdı !

     Emin olun değerli okurlar daha anlatacağım o kadar derin mevzular var ki, tazeliği bakımından sadece bunu örnek veriyorum, öyle ki bu hakikaten ziyadesiyle haddini aşan bir örnek olduğu için. 

      Elbette bundan sonrasında aklımıza bu güne kadar bu mesleğin içerisine dahil olalı beri defaetle yazdığımız ;

     Resmi ve gayr-ı resmi kurum ve kuruluşların, belediyelerin, okulların yani bu toplumun içerisinde görev yapan, hak etmediği halde bulunan şoför, esnaf, pazarcı ki ( çok önemli mevzular var ) öğretmenler ve daha bir çok meslek erbabının, çok ciddi elenmesi gerektiğini ve konunun tacizlerden tutunda, hakaretlere kadar gittiğini ve eğer tedbir alınmazsa da toplumsal değerlerimizin çökmeye mahkum olduğunu, dile getirmiştik. 

     Hâlâ sözümüzün arkasındayız, çünkü dolmuşa biniyorsun 1.75 kuruş için insanların ar ve namusunu hiçe sayan, insanları balık istifine çevirmekten utanmayan ve gaflette bulunup da bir uyarı da bulununca el-kol hareketleriyle ve hakaretvari sözlerle, yolcuyu nahâk yere rencide edip indiriveren, sanki dünyanın tabusunu eline almışcasına kendinden emin bu gafil kardeşlerimizin bu yaptıklarının bizzat şahidi olarak, işlerinin maneviyatını hiçe sayarak bu ayıpları utanmadan yapanların hepsini önce Allah'a, sonra yetkililere şikayet ediyorum.

     Zannedersin disiplin var, evet var yok değil ; Konya'nın belli noktalarında emniyet ekipleri dolmuşları denetliyor, takip ediyor oysa yetkililer bilmiyor mu acaba, telefon denen namert bir muhbir var ki, dolmuş şoförleri bizden de utanmadan şu durak da ekip var, şu köşe başında ekip var...diyerek, birbirlerini uyarıyorlar !

      Bu ne sirke bu ne lahana turşusu !

      OYSA !

      Bizi bir zamanların Ebu Leheplerinden, Ebu Cehillerinden, Firavunlarından ve cahil kavimlerinden ayıran, edep ve ahlakla bina edilmiş dinimiz, değil midir ?

      Bizler bu onurlu toplumun bireyleri olarak bu konunun hangi tarafında olursak olalım, düsturumuz edep-adap ve inanç prensipleri, ilkeri değil midir ? 

       Bir erkeğin kadınla, bir kadının da erkekle muhatap olması tamamen nezaket, edep ve mahremiyet çerçevesi içerisinde olmalı ve erkek :

       İnançlarımız gereği bu kadar kalabalık içerisinde neredeyse kendinden büyük bir hanımla konuşurken haklı bile olsa, hoş görü ve adab-ı muaşeret çerçevesi içerisinde muhataf olmalıdır ki ;

      Özür dilemekle dil aşınmaz, keza bu da bir erdemdir, her kişiye nasip olmaz !

                                                                                                   Selametle...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 toplumun ahlaki görüşleriyle bağdaşmayacak