Ortak paydalar üzerine inşa edilmiş yaşamlar, insanın çevresi ile birlikte yaşama azmini ve kararlılığını gösterir.

Bu birkaç şekilde olur:

  1. İnsanın insanla inşa ettiği yaşam,
  2. İnsanın, insan dışı diğer tüm canlı ve cansız varlıklarla birlikte gösterdiği yaşam iradesi,
  3. Bir de insanın kendisi ile sahip olduğu ortak payda.

İnsanın kaliteli bir yaşam inşa etmek için kendi potansiyeline uygun, ihtiyaçlarını önceleyen, nefsin bilinçli veya bilinçsiz olarak sunduklarını gözlemleyen ve sınırlı imkânlarla sınırsız isteklerin çatışmalarını gözeten kendi ortak paydalarına erişmesi gereklidir.

Yine de biz öncelikle insanın insanla inşa ettiği yaşamı ve bunun sonucunda ürettiği ortak paydaları ele alalım. Yani birden fazla insanın birlikte yaşama halini.

Bu, aile kurarken eşlerin bir araya gelmesi ile olabildiği gibi; şirket, köy, mahalle, ilçe, il devlet ve benzeri her türlü insanlı faaliyetlerce ortaya konan ve ortak ilkeler ile oluşturulmuş ortak paydalar olabilir. Başarılı bir yaşam için bu ortak paydalarla ilişki vazgeçilmezdir.

İlişkilerin belirli kurallara bağlanma haline bakmalı bunun için.

Bahsettiğim bağlanma hali insanın kendi iradesinden vazgeçmesi değildir. Aksine daha güçlü bir yaşam üretmek ve faydalara aracı olabilmek için kendi irademizi kontrol edebilme becerimizdir.

Daha verimli, mutluluk üreten ve katma değeri yüksek bir yaşam üretebilmek için insanın iradesi ile birbirini tamamlayabilmesi, aslında paylaşarak çoğalmanın yolunu bulmasıdır.

Bu akıl sayesinde iradenin harekete geçirilmesi, ilkelerle bilincin kaynaşması ve saygı ile ortak paydalar üzerinden ihtiyaç duyulan katma değerin üretilmesi; muhakeme, muhasebe, istişare, uzlaşma ve anlaşma süreçlerinin ortak bir çıktısıdır. Elbette herkes birbirinin sevmek zorunda değil ama mevcut birliktelikleri sevgi ve saygı ile bütünleştirebilirsek ve bunu sürdürülebilir hale getirebilirsek, işte o zaman bu birliktelik; kültürümüzü ve medeniyetimizi insanlığın baş tacı edildiği toplumsal bir makama yükseltir.

İkinci olarak ise evren ile var olan yaratılışın bizlere bıraktığı her türlü varlıkla kurulan, korunması gereken ve hatta geliştirilmesi gereken ortak bir paydamız var.

İnsanın insanlık makamını idrak ederek yaşamasının temel koşullarından birisi çevresidir. İnsan, çevresine ne kadar kaliteli değer verebiliyor ve çevresi ile doğru ilişkiler geliştirebiliyorsa o kadar kaliteli bir yaşam elde eder. Çevresi ile ne kadar var oluyorsa ve korunuyorsa o kadar kendi varlığını gösterebilir.

Aslında bizim ortak derdimiz, insanın insanla kurduğu ama işlemeyen ortak paydalarımızdır. Hatta derdimiz insanlığı öğüten, insanlığı yabancılaştıran, ortak paydaları zayıflatan ve hükümsüzleştiren tüm yaşamlar olabilmeli.

İnsanlığı vahşi varlıklar haline dönüştüren, birbirini ötekileştiren, huzuru bozan ve yaşamları katleden topluluklara dönüşebilen ortak paydalara çok dikkat etmeliyiz. İnsan iradesinin ilkesiz bir yaşamın emrine sunmamalıyız.

Bu duruma neden olan nedenler aslında oldukça basittir. Çoğu zaman akıldan ve iradeden vazgeçmek temel neden olmaktadır. Uzlaşmanın, dayanışmanın, tamamlanmanın ve paylaşmanın zayıflatıldığı dönemlerde yaşamlar bu olumsuz dönüşüme yolculuk eder.

Düşünün, yaşamımızı bir anlığına da olsa akvaryuma konmuş balıklara benzetelim ve onu dışarıdan seyredelim;

Acaba insanların birbirini yediği, kırdığı, ötekileştirdiği ve yok etmeye çalıştığı yaşamı akvaryumdaki balıklar üzerinden bir hayal edelim;

Hayatı sadece kendinden ibaret sanan, her şeyi kendine benzetmeye çalışan zavallı bir canlı nasıl ortak payda üretebilir ki?

Varsa yoksa kendisi olduysa bu seyrettiğimiz akvaryum canlısından ne farkımız kalır insan olarak?

Peki, gerçekten kendisi olarak hür iradesi ile mi yaşar bu canlı sadece?

Alışkanlıkları, öğretilmiş çaresizlikleri ve algı yönetimi ile yönlendirilmiş hayatları acaba insanın kendi kişiliği ile buluşmasına müsaade eder mi?

Kendisini başkasının beğenisine sunmuş veya kendine verilmiş sahte makamları koruma adına her türlü kişilik ve erdemden uzaklaşmış insanlar ne kadar kendisi olabilir? Kendisi olmayan birisi ne kadar ortak payda üretebilir?

Acaba akvaryumdaki balık olarak insan kendisini seyredebilse, şeffaf bir camın ardında hapis olduğunu fark edebilir mi?

Peki, bu kadar darmadağın ve kendinden uzakta insanların iradesi ne kadar ortak payda üretebilir? Birbiri ile sağlıklı iletişim kurması ne kadar sağlıklı ve düzenli olabilir?

Bence olamaz.

Çevremizde, kendimizde, ailemizde, şehrimizde, ülkemizde ve dünyada yaşanan olayları bir de bu gözle değerlendirelim.

Acaba bu tarz sınırlandırılmış akvaryum yaşamlar kimler için elverişli?

Bu tip kişiler, toplumlar ve organizasyonlar kimin için yaşıyordur…

Kendileri için yaşayamadıkları kesin.

Okumuş veya okumamış, eğitim öğretim görmüş veya görmemiş; hepimiz bu durumu bir düşünelim.

Kendi kendimize hızla yabancılaştığımızı fark edebilecek miyiz?

Öyle ki bu tür bir yabancılaşmayı erdem sayan insanlar; bir avuç akıl izan sahibi, bilinçli ve tevazu sahibi insanlarla alay bile edebilmekteler. Düşündürecek olan hallerine bakmadan.

Belki de kaybolan kimliklerinin ardından yalnız kalmamak için çevresini de kimliksiz ve kayıp bir hale getirme ihtiyacı duyuyorlardır. Kim bilir belki bunun farkında bile değildirler.

Karanlıkta mezarlıktan geçerken korkusundan türkü söylen insan misali…

Suçluyoruz, hataları araştırıyoruz, insanları yanlışa sürüklüyoruz, insanları yıpratıyoruz ve içlerinde az sayıda olan doğrularımız ile var olduğumuzu ispat etmeye çalışıyoruz. Parçası olduğumuz aileyi, mahalleyi, köyü, şehri, ülkeyi, devleti ve şirketi de zayıflatarak... Ancak onu zayıflatmadan ve ona zarar vermeden bunu yapmalıyız.

Ortak paydaları kimi zaman oluşturabilsek de sürdürülebilir ortak paydalarımız maalesef çok fazla olamıyor. Olunca da rol icabı, bir resim çektirmelik veya görüntü vermelik ritüeller şeklinde oluyor genelde. Anlık bir gülümseme ve gösteriş amaçlı yapılan bir dayanışma tiyatrosu gibi

Tüm bunların yeterince düşünmediğimizde ve dikkat etmediğimizde belki de bütün dünyadaki adalet, barış, demokrasi, ahlak, inanç, ilkeler ve idealler gibi değerli kavramlarımızı kirletiyoruzdur.

Böyle olunca da insan dediğimiz kutsal bütünlük; payda üretmekten çok uzaklaşmış ve okyanusun ortasında rotasını kaybetmiş bir gemi misali kendi kendine çürüyen bir varlık haline gelmiş olmuyor mu?

Farkındalığımızı artırarak oluşturduğumuz nice güzel ve doğru ortak paydada buluşabilme dileği ile…