Bu hafta hayatımızda değer vermediğimiz, pek gerek görmediğimiz, önemsizleştirdiğimiz ama bir o kadar da ihtiyacımız olan kurumlarda kişilik ve denetim konusunu ele almak istiyorum.

Bu sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her ülkesinde olan hatta dünyanın en gelişmiş ülkeleri ABD ve Avrupa ülkelerinde de yaşanan ekonomik ve sosyal sonuçları olan problemler.

Amerika’da Lehman Brothers 2008 ‘de iflas edip bütün dünya finans piyasasını alt üst etti.

Worldcom Telekom 2002 iflas etti devlet kurtardı.

Enron gibi Amerikan enerji firması Amerikan fonlarını zora soktu.

Yunanistan, İzlanda, İspanya İtalya, 5 Nisan’da 1994 ve 2001’de ülkemizde krizler; ülkelerin varlığını sorgulatan krizler oldular.
Son birkaç yılda ülkemizde konkordato sistemi ile kendini korumaya alan ya da içine düştükleri krizlerle  ülke ekonomisini sarsan  büyük şirketler  arkasında çok büyük ekonomik ve sosyal problemler doğurarak var olmaya çalışıyorlar. Doğa koleji, Termik Santrallere baca takılmasının ertelenmesi, Temsa’nın satışı, Makro’nun  el değiştirmesi, çiftlik bank gibi ortamın denetimsizliğinden faydalanan  oluşumlar, daha bir çok firmanın benzer şekilde düştükleri zor durumlarla,  ekonomik, sosyal,  çevresel sonuçlarla  insana çevreye ve  yaşama zarar verdiler, veriyorlar.

 Kimler bu zor durumda olanlar;

Bizzat patronların kendisi, hissedarlar.

Geleceği ve kariyeri istikrarsızlaşan çalışanlar.

Firmalara mal ve hizmet satanların tahsil edemediği alacakları sebebiyle batan ya da zora düşen küçük ve orta ölçekli firmalar.

Bu firmalara güvenip yatırım yapan fonlar. Görev zararı nedeni ile devletten beslenen bankalar.

Piyasada bu kurumlara bağlı alıcıların müşterilerine veremediği cevaplar.

Ülkenin durgunlaşan piyasası ve genel ekonomide meydana gelen gerileme.

Devletin vergi kaybı.
Sosyal ve psikolojik olarak toplumda meydana gelen kaygı ve travmalar.

Zamanında yapılmayan yatırımlarla insan ve çevresinin sağlığının bozulması diye çoğaltabiliriz. Bunların sebepleri;

Öncelikle devletin varlık nedeni milletine hizmet için koyduğu kurallar ve bu kuralların uygulanmasını sağlayan denetim mekanizmalarının doğru çalışmaması.

Denetimin olmazsa olmazı şeffaflık, hesap verilebilirlik, eşitlik ve adillik ilkelerin yeterince yönetim anlayışımıza yerleşmemesi.

Devlet ve özel kurumların, güvenirliğini, adilliğini,   inanırlığını   gösteren,  muhasebenin temel kavramları;  , sosyal sorumluluk, kişilik, dönemsellik, maliyet esası, tarafsızlık ve belgelendirme, tutarlılık gibi kavramların önemsizleştirilmesi,  şeklen yapılması,  kanuna ve ilkelere uydurarak çözüm arayışı.

Sebebi ile en çok da kurumların tüzel kişiliğinin, sahipleri ve yönetilenlerinden ayrı bir kişiliği olma ilkesinin hiç ama hiç anlaşılmaması.

Dolayısı ile devlette siyasetin, şirkette patron veya yöneticilerin ilkeler üstü, sözüm ona pratik çözümlerle kısa vadeli çözümlerin uzun vadede birikerek krize dönüşmesi sonucunu doğurmaktadır

Devlet yasalarla çizdiği rotayı tutarlı takip etmiyor. 

Şirketlerde yönetenin ve patronun iki dudağı arasında yönetilerek iç denetimden kaçınıyorlar.

Ve sonuç.

Ülke de olsa, şirket de olsa oluşan disiplinsizlik bir gün muhakkak tüzel varlığı yoldan çıkarıyor. Bedelini direk etkilenen işletme ve devletin çevresi ödüyor.

Denetimi; kendini kontrol etme, gerçek problemleri bulma, analiz edilebilme gibi doğru yorumlama yerine kişilik problemi olarak algılamak, öz güven eksikliği sebebi ile bir şekilde çözme, devlette en üst makamın ricaları ile tutarlılık, şeffaflık hesap verilebilirlik kerhen ya da tamamen kenara bırakılıyor.

Koca ABD’de Enron olayında bağımsız denetçi firması Arthur Andersen gibi bir firma yalan raporla fiktif karlarla şirketi ayakta tutmaya çalışmış.

Aynı şekilde popülist siyasal iktidarlar belirli güçlerle ortak davranarak demokrasinin asil unsuru milletin yaşamını hatta bağımsızlığını ve istikbalini tehlikeye atacak krizlere sebep olmuşlardır.

Gerek şirket gerek devlet yönetenlerinden bağımsız kendi tüzel kişiliklerine kavuşmadıkça ilkelere dayalı kurumsal kimliklerine sahip olmadıkça bu senaryo   hep tekrarlanacak.

Bu problemler birden ortaya çıkmıyor. Problemin belirtileri oluyor, doğuyor, gelişiyor ve patlıyor.

Kurumsal olarak gerekli mekanizmalar işletilse ve samimi olunsa bütün problemler öngörülebilir. Hatta olma ihtimaline karşı bile tedbir alınabilir. 

Kontrolsüz güç, güç değildir.   Güven   kontrole mâni değildir. Kontrol dengenin ve sürdürülebilirliğin sağlıklı olmasının teminatıdır.

Devlet koyduğu kuralları denetleyecek.  Şirketler sürdürülebilir bir varlık için kısa vadeli yüksek kar uğruna iç denetiminden kaçmayacak.

Her iki varlık da gerekli denetim mekanizmalarını çalıştırmazsa; kurumlar ve şirketler değişik finansal oyunlar, yasaların açıkları ile bir şirketten kazandıkları ile öbür şirketteki deliğini kapatmaya çalışırken batmaktan kurtulamaz.

Bu tutarsızlığın bedelini her zaman halk ödememeli.

Denetim aracını etkinleştirmeyen devlet mekanizması etkin olamaz. Üstelik denetim farkında olmadığımız potansiyelimizi ortaya çıkardığı gibi, geleceği öngörmek için güçlü dayanaklarımızı da ortaya çıkarır.