İş ortamından ve son aylardaki motivasyon ve veriminden dolayı birimden ayrılmayı düşündüğünü söylemişti.  Kendisiyle telefonda uzun uzun konuşmuş ve muhtemel gidebileceği yerlerin buradan daha iyi olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Kaç gündür işe gelmiyordu, üstelik telefonla da ulaşılamıyordu. Daha öncede defeatle iş hususunda müsamaha gösterilmişti. Daha ne yapılabilirdi? Mevzuatta memurlar için 2 kez 3 gün toplam 6 gün mazeretsiz ve izinsiz işe gelmeme durumunda memuriyetten çıkarılma cezası var. Neticede Amir bu yasa hükmünü uygulatabilirdi.

İş yerinde bu hal neredeyse  bir kriz durumuna dönüşmüştü. Yapılan istişare sonucu: Her şeyden önce işe gelmeyen arkadaşın durumunu anlamak için “O gelmiyor/gelemiyorsa bizim gitmemiz gerek” ortak fikrinde birleşildi ve işyerinden 4 adam adresini bulup yola koyuldu.

Kapı çalındı ve bir müddet sonra açıldı. Bir süre şaşkınlıktan sonra, içeri buyur edildi. Önce , sevgi ve hasret gibi tamamen insanî yaklaşımlarla söze başlandı. Arkadaşımızın -gerçekten öyledir- erdemleri ve kişisel kabiliyetlerinden dem vuruldu. Bir ara mevzuat hatırlatması amir şapkasıyla yapıldıysa da yaşça büyük olan biri tarafından  hemen geçiştirilerek havanın tekrar düzelmesi sağlandı. Meselenin özünde yaşanılan hayatın getirdiği ve herkesin başına gelebilecek “depresyon” hali vardı. Ziyaretten arkadaşımızın da memnun olduğunu daha veda etmeden anlamıştık.

Dönüş yolunda çok farklı bir hal içindeydik. Farklı bir yaklaşım farklı sonuçlar getiriyordu. İnsanı kazanmak, ona bir destek vermek mevzuatın asık suratından çok daha yapıcıydı. Şüphesiz mevzuat gereksiz değildi; ancak eğer işe yarayacaksa son çare olarak istisnaî hallerde amirin inisiyatifinde devreye girmeliydi.

Arkadaşımız, müteakip günlerde işe geldi. Kendisinde sanki yavaş yavaş müspet yönde gelişmeler gördüm. İşe ve işyerine tekrar ısınmaya başlar gibi gördüm, uzun uzun sohbetler ettik ve kaygılarım önemli ölçüde azaldı.

Evet, iş yerlerinde birbirine ilgisizlik, yabancılaşma; sadece kâr yada yaptırım odaklı bakış  insanı kazandırmıyor. İnsanı kaybetmek çok kolay; kazanmak çok zor ancak kazananlar insanla birlikte söz gelimi kâr, ürün geliştirme/iyileştirme , verimlilik, vs. gibi diğer amaçlarına da ulaşıyorlar. Rekabette de önde oluyorlar. Ezcümle, sadece ilgi , bilgi bile yetmiyor; kadim kültürümüzde sağlam bir yeri olan başkalarının iyiliği ve yararı için kendi yararına olacak şeylerden vazgeçmek, fedakarlık yapmak anlamında olan  diğerkâmlık şart…

Personel devir oranı yüksek yani sürekli personelin girip çıktığı işletmelere bakalım: Personeldeki istikrarsızlık işletmenin her tarafına mali yapısına, ürün kalitesine, verimliliğine, müşteri ilişkilerine varıncaya kadar her yönüne yansır. Bu tür işletmeler kuralların, bilimin, hukukun pek uğramadığı kurumsal ve güvenilir olmayan keyfi  yönetilen yerlerdir.

İş hayatımda, bir çalışanının intiharından polisle birlikte haberi olan kuruluşlar gördüm. Düşünün, o güne /bu raddeye gelinceye  kadar samimiyetle  kimse o çalışana “Nasılsın” dememiş, halinden haberdar olmamış.

Yazımızı, Büyük Şair Nef’i’ye  ait bir dize ile tamamlayalım:

Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil

Günümüz tercümesi:

Gönlü temiz olmayana gönül ehlidir diyemem;

gönül ehillerinin birbirlerini bilmemesi insafa sığar bir iş değildir.

Gönül ehli ve merhametli  olmak birçok meseleyi daha ortaya çıkmadan çözer. İddia edildiğinin aksine merhametten de maraz doğmaz.