Verilen ilk fotoğrafta görülen; 1887 Bulgaristan göçmenlerinin Türkiye’de doğan ilk neslinden olan anneannem Emine SERİN’dir.

MERSİN/MUT/DAĞPAZARI köyünün önde gelen ailelerinden birinin kızı olup, köyün yakışıklı eğitmeni ile evlenen ancak onun tifo salgınında ölmesi üzerine; daha henüz 25 yaşında iken, 1 ve 2 yaşlarındaki kızları ile dul kalan ve tabi ki zorda kalan ninem, bir karışıklık çıkabileceğinden korkan köylü kadınların da ortak kararı ve ısrarı ile; köye dışardan çobanlık yapmaya gelen, bir gözü görmeyen, kimsesiz ‘Süleyman Çoban’ ile evlenmek zorunda kalır.

Rahmetli dedem gündüz çocuk okutur, geceleri fener ışığında çift sürermiş. Çoban ise çalışmayı hiç sevmemekte, çiftçilikten de hiç anlamamaktadır. Artık çobanlık da yapmaz. Anneannem o güne kadar tarlada hiç çalışmamasına rağmen, aç kalmamak için tarlalarını kendisi işlemeye başlar. Çalışır, çabalar. Dedemden kalan bankadaki parasına yetimlerin hakkı diye dokunmaz.

Kızlar 15 yaşına gelince onları ilk isteyenlerine vererek bankadaki parayı onlara çeyiz olarak teslim eder.

Bir ömür fazla bir görgüsü olmayan Süleyman Çoban’a sabreder. Felç olarak yatalak kalan Çoban’a

11 yıl şikâyet etmeden merhametle bakar. Öyle ki bu tutumu ve güzel huyu tüm Mut ilçesinde duyulduğundan Çoban ölünce herkes anneannemle evlenmek ister.

Ama o kimseyi kabul etmez. Kalan ömrünü ibadetle ve torunlarıyla meşgul olarak sürdürür.

96 yaşında ölene kadar kimse ondan incinmemiştir.

Ölümü Konya’da benim yanımda olmuştur.

Bu benim gördüğüm ilk ölümdü.

Çok hasta ve halsiz olmasına rağmen, yattığı yerde sağ tarafına dönmüş, gözlerini sağ üst köşede bir noktaya dikerek 3 kez salavat getirmiş ve ruhunu teslim etmiştir.

Cenazesi köye ulaştığında kimse ondan korkmamış, hatta torunları gelip gidip onu öperek uğurlamışlardır. Daha 35 yaşındayken hazırladığı kefeni ve bohçaları açıldığında içinde masraflar için altın bilezikler ve Kur’an okuyanlara verilecek hediyeler çıkmıştır.

Hayata çok bağlı, güzel ahlaklı ve şükür ehli olan anneannem yeni evlenenlere hep şu tavsiyede bulunurdu:

‘Kuzum ben tencerede pişirip kapağında yedim. Şükrettim, hiç başkasına özenmedim. Siz de öyle yapın.’

Her şeyin en iyisine sahipken, maddi ve manevi yoksunluklar içinde kalmasına rağmen, hayata küsmemiş, kimseye kızmamış, herkese sevgi ve saygı içinde olmuş, istisnasız herkesten de saygı ve sevgi görmüştür.

Emine isminin farklı bir zuhuratı olsa gerek.

Çocukluğunda yeni bir şey öğrenmekte o kadar mahirmiş ki annesi ‘Emine, oğlan olacak çocukmuş’ dermiş hep. Anneannemin büyüğü olan iki dayımız da çok muhterem insanlardı. Baba tarafım değirmenci idi. Rahmetli amcam 7 köyden değirmene gelen müşteriler içinde çuvalların ağırlıkları hakkında hiç yalan söylemeyen tek ailenin onlar olduğunu söylerdi. Hepsi 90’lı yaşlarda öldüler.

Gözleri de görmediği halde gece namazını hiç geçirmezlerdi.

Balkanlardaki Türk halkındaki Osmanlı terbiyesi yıllar geçse de onlarda aynen yaşamakta idi.

Ahlaklarını güzel kılan acaba ölümü akıllarından çıkarmamaları mıydı?

Yoksa güzel ahlaklı olduklarından mı ölümü korkulacak bir şey gibi görmüyorlardı?

Daha gençken ölümlüklerini hazırlıyor, bir ömür de ölmeden ölmeye çalışıyorlardı hayatla da ilişkilerini kesmeden. Ne depresyon ne psikosomatik hastalıklar ne de kırmalar, dökmeler…

Bunlar yerine sabır, şükür, teslimiyet, rıza ve kanaat…

Metindeki 2.resimde görülen ise anneannemin ben dâhil tüm torunlarına dokuyup daha 5-10 yaşlarındayken bize teslim ettiği, cenazemizde kullanılacak olan ‘ölümlüğümüz ’dür. Has yünden dokunan bu ölümlüğün güvelerce yenmemesi için 50 yıldır itina göstermekteyiz. Yaş ilerledikçe elbette önemini daha iyi kavradık.

Rüya âlemi çok açık olan Vasfiye teyzem bir gün anneannemi rüyasında görür. İncecik bir tülün ardında nurlar içinde seccadesinin üzerinde huşu içinde otururken görür onu.

Dinin tavsiyesi olan ‘ölmeden önce ölünüz’ düsturuna uyan büyüklerimiz elbette teyzemin rüyasındaki gibi bir son yaşarlar.

Hayattan kopmadan, ölmeden önce ölebilmenin sırrı neydi acaba?

Nerelere kayboldu bu düsturlar, değerler?

Tekrar kazanmanın bir yolu yok mu?

Özlemle andığımız bu güzel insanların ruhları şad olsun…