Esnafları gezerken  dikkatimi çekti,

Mesela bir dönerci, dedim ki bu insan bir şeyler okumaya zaman ayırabiliyor mu?

Sabahın erken vaktinden akşamın geç saatlerine kadar, döneri hazırlama, iş yerini hazırlama, müşteriye ikram, temizlik sonraki güne hazırlık.. Hep ayakta .. okumaya vakit bulamıyoruz diyor.
Toplumla haberleşme, haber alma, karşısında açık olan TV’den zaman zaman haberleri izliyor..
Eş dost müşteri ile konuşma ile yakın çevresinden ve şehrinden haberdar oluyor.

Ya çalışanları, onların o kadarcık da zamanı yok, 

Şehirler arası otobüs şoförleri, kamyon şoförleri, onlar gezen bilir , tayfasından..  Okumuyorlar ama  radyo dinliyorlar.. Trafikte her tür meslekten insanı gözlüyorlar.

Trafik ki yaşamın bütün sırlarını yola döken arena.. En kültürlü insanın içindeki canavar trafikte canlanıverir. Bunu en güzel uzun yol şoförleri görür , ya da okur. Kıyaslar.   Uzun yolda uzun zamanda istikrarlı bir şekilde yaptığı gözlem onu  bilgleştirir.
Her şehrin girişini çıkışını onlar çok iyi biliyor. Şehirler ve yolar onların hafızalarına kayıtlı. Navigasyon olmadan onlar vardı.

Zanaatkarlar, mesela bakır ustaları  ince ince bakıra desenleri nakşediyorlar,  tarihin derinliklerinden devraldıkları kültürü, güncelleyerek kendilerini de katarak zamanın ötesine taşıyorlar…Belki gazete okuyorlar ama kitabı çok nadir. Özel ilgisi olanlar elbette nakışları kadar başkalarının da nakışlarını merak edip araştırıyor okuyor.
Zanaatkarların herbiri, derinliklerine göre farklılıklar gösteren filozoflar.  Her birinin ayrı ayrı okunması gerekir..

Belki de yalnız okuyarak  derinleşemeyen insanlardan daha şanslılar, kendi mesleğinin özününe doğru giderken maddenin ve kendisini özüne doğru da bir yolculuk yapıyor.

Ama yine de sormadan edemiyorum bu insanlar bir de okusa nasıl olurdu..? İcra ettiği mesleğinde evrensel değerde ustalarla arasındaki ilişkiyi değerlendirirdi. Belki de evrensel değerde becerileri ile bir yol gösterici olabilirdi.

Fabrikada işçiler, çiftçiler ,  değişik işlerde çalışanlar ve çalıştıranlar okumaya vakit bulamadıklarını söylüyorlar.

Özellikle yerleşik meslek sahipleri ve çalışanlar..

Ya üniversite  öğrencileri, lise öğrencileri ders kitaplarının dışında ne kadar okuyabiliyorlar..

Ya üst düzey yöneticiler ?  En son okuduğun kitabın ismi ne diye soruyorsun hatırlamayan o kadar çok yönetici var ki..

En iyi  iki yıl üç önce okudum diyen de.

Ya okuyan kısım..    Bunların büyük kısmı da inandıkları ya da inandırıldıkları fikirleri teyit eden kitapları okuyor.

Elbette okumayı çok sevip de vakit ayıramayan, üşenen insanlar en yoğun olanı..

Bu tip insanlar vakit bulup, okumayı sevip de bir türlü okuyamayanlar.. Hatta kütüphaneleri kitap dolu olduğu halde..

Okumadıkça kaybettiğimiz kendimiz, yaşamın oyalayıcı özellikleri arasında okumama konusunda yeterince bahane üretmekte  çok da zorlanmıyoruz.

Ya okuyanlarımız,

Kimimiz sadece okuduğumuz kitabın sayısını hatırlıyoruz.

Kimimiz yazarın adı ve kitabın ismini hatırlamamızı yeterli sayıyoruz.

Kimimiz kendimize güzel cümleler arıyoruz.

Kimimiz anlıyoruz, anlatamıyoruz.

Anlayıp, algılayıp anlatabilenimiz azınlıkta..

Ya anladığımızı içselleştirip, halimize yansıtanımız, çok az.

Oysa Yüce kitabımız Kuran- Kerim ilk emir olarak oku derken.. Sadece kelimeleri okumayı mı yoksa yaşamı anlayıp yaşamla kuvvetli bağlar kurmayı mı emretti.

Bu açıdan değerlendirirsek, yaşamı okumak için önce yaşanmış olanları okumak lazım. 

Tarihin imbiğinden süzülerek günümüze kadar gelmiş yaşamları anlamak ve algılamak için okumak lazım.

Belki okumayan insanların okuyamamasında , gelişen yaşam şartlarının çok rolü var, ancak okuyarak daha iyi şartlarda insanların okuyabileceği şartların alt yapısını hazırlayabiliriz.

Kültürel olarak gelişmiş toplumlar,  bilginin ve becerinin toplumun hazinesi olduğunu bilirler .Sürekli yeni bilgi ve becerilerle zenginleşen toplumların , insanlık adına önemli görevler alabileceğini bilir.

Aslında okumak yemek  içmek kadar ihtiyaç. Yemezsek,  birkaç ay, içmezsek belki birkaç gün..

Okumazsak ..

Yavaş yavaş ölürüz..

Yavaş yavaş  yok oluruz. 

Başkalarının kurguladığı yaşamların bir parçası olarak.

Yavaş yavaş ölürüz, yaşadığımızı sanarak, yaşarken , bir çarkın küçük bir parçası olarak.

Ebette okumamız lazım.

Belki günde on sayfa ama düzenli..

Yaşamı okumak için de okumamız lazım..

Dostu düşmanı okumak için de, yani anlamak için de..

Okumadan , okuyamayız..
Yaşamın detaylarında kendimizi görebilmek için okumamız lazım.

Tefekkürle, muhabbetle, muhakeme ile okumamız lazım.