Bebekler doğdukları ilk gün itibariyle hem çevresini hem de kendisini keşfetmeye çalışır. Ellerini yüzüne sürter, ağzına alır, ayaklarını tutup kaldırmaya çalışır, seslere tepki gösterir, sesler çıkarmaya başlar, emekler, yürür, konuşur.

Beş duyu organıyla dış dünyayla iletişim kurma becerilerini geliştirir. Bulduğu şeylere dokunmaya, onları ağzına almaya başlar, kırar döker, her şeyi merak eder. Oldukça cesaretli ve korkusuzdur. Zarar görmenin anlamını bilmez. Anne-babalar çocuklarının bu fazla meraklı olmasından endişe duyarlar.

Bu endişe iki türlüdür. İlki: Henüz, sıcağı-soğuğu, acıyı-tatlıyı, sivriyi-yumuşağı bilmeyen çocuklarının, bu keşfetme merakı ile kendisine zarar verme ihtimali vardır. Ve bunun için tedbirler alırlar.

Diğeri ise: Büyümekte olan meraklı çocuklarının evin düzenini bozduğu, bozacağı kaygısıyla yaşayan anne-babalar. Babalar her ne kadar bu konuda daha rahat olsalar da kimisi titiz(belki takıntılı) yapısı itibariyle, kimisi de ev dağınık olduğunda eşinin öfkelenip kendisine patlamasından çekinmesi nedeniyle endişe duyabilirler.

Aylin Hanım bana 5 yaşındaki oğlu fazla agresif, çoğu şeyi reddedici, oldukça inatçı davranışlar sergilediği için başvurmuştu. Daha başka konuların yanı sıra bugünkü yazımızı ilgilendiren kısmını ele alacağım.

Efe ilk tanışmamızda bana da mesafeli ve huzursuz tavırlar sergilemiş ama birkaç seans sonrasında birbirimizi anlamaya başlamış ve gayet güzel, sıcak bir ilişki kurabilmiştik onunla.

Aylin Hanım ev hanımı, eşi Kemalettin Bey özel sektörde çalışmaktaydı. Efe’ nin kendisinden 9 yaş büyük bir abisi ve 3,5 yaş küçük bir erkek kardeşi vardı. Aile hikâyelerini dinledikçe babanın gece geç saatlere kadar çalışmak zorunda olduğunu, küçük bebeğin anneyi epeyce yorduğunu, ergenlik dönemindeki abinin ise kendi odasında, evdeki genel yaşamdan kendini soyutlayarak bilgisayar oyunları vs. ile ilgilendiğini öğrendim. Aylin Hanım eşi ve çocukları için her türlü fedakârlığı yapıyor, onlar sağlıklı beslensinler diye her gün sebzesinden, proteinli gıdalarına, günlük sütüne-yoğurduna ne yemeleri gerektiğine dikkat ediyordu. Kemalettin Bey zaten zor şartlarda çalışıyordu, öyle olunca da çocuklarla ilgilenme işi tümüyle Aylin Hanım’a kalıyordu. Aylin Hanım eşinin de dışarıda kendileri için, para kazanmak için ekstra gayret gösterdiğini biliyor, onu (kendince) takdir ediyordu. Lakin evin en büyük çocuğunu sorumsuzlukla suçluyor, az da olsa kendisine yardımcı olması gerektiğini ifade ediyordu. Üstüne üstlük Efe de böyle olmuştu işte. Hem inatçı, hep söz dinlemeyen, hep bağırıp çağıran, annesinin onca işi gücü arasında sağlıklı beslenip büyüsünler diye onca emekle yaptığı yemekleri reddeden…

İlerleyen süreçlerde Kemalettin Bey ile olan görüşmelerimizde Aylin Hanım’ın kimi takıntılarının olduğunu anlamam zor olmadı. Günlük rutinlerini anlatmasını istediğim Kemalettin Bey sabah kalktığında pijamalarını çıkarıp katlamazsa Aylin Hanım’ın gece döndüğünde nasıl kıyameti kopartacağından tutun; işten hangi saatte gelirse gelsin duş almadan yatağa giremeyeceğinden, su içtiği bardağı sabunlayıp durulayıp, kurulayarak rafa koyması gerektiğinden ve daha birçok ev kurallarından bahsetti. Aylin Hanım en ufak dağınıklıktan rahatsız oluyor, evin her zaman tertemiz olması gerektiğini, mutfak tezgâhının üzerinde herhangi bir malzeme gördüğünde delirdiğini söylüyordu. Hatta çocukların oyun oynamak için belli bir saatlerinin olduğunu ve sadece Aylin Hanım’ın kendisinin seçerek aldığı, ev kirlenmesin diye akarı kokarı olmayan, oynandıktan sonra kolayca yıkanıp yerine kaldırılacak olanlarından seçilmiş oyuncaklardı. Resim yapmak, boya kalemleri kullanmak da yasaktı. Nasılsa anasınıfında yeterince resim, boyama yaptırıyorlardı.

Ben duyduklarımla şaşırmıştım ama Kemalettin Bey bunları gayet normal şeyler gibi anlatıyor, diğer tüm anlattıklarının arasından ben bunları çekip çıkartıyordum. Mesela evdeki klozeti kullanmak da yasaktı. Sebebiyse: Bundan birkaç yıl önce, Efe annesinin gözü önünde değilken, mutfaktaki kepçeyi eline geçirmiş, banyoya gidip önce tuvalet kâğıdını klozetin içine boca etmiş, sonra parçalanan kâğıtlar ve klozet suyu dolu kepçeyi damlata damlata oturma odasında ütü yapan annesine “ Sana çorba yaptım” diyerek ikram etmişti.

Aylin Hanım o dönem zaten hamile imiş ve Efe’nin bu hareketiyle sinir krizleri geçirmiş, günlerce oğluyla konuşmamış. Bırakın oğlunu, eşi ve büyük oğluyla da o dönem iletişimi kopartmış, günlerce evde ruh gibi dolaşmış. Sonrasında da bu yasak getirilmiş. Efe annesinin bu kadar üzüleceğini ve sonrasında böyle bir tutum sergileyeceğini bilseydi bu davranışı yine yapar mıydı, soruyorum size?..

Bu ve buna benzer olaylar sebebiyle( olay denilen şey sadece Efe’nin kendini ve dünyayı keşfetmesi girişimleriydi ama anlayışla karşılanmamıştı) Aylin Hanım daha ciddi tedbirler, doğumuyla birlikte de daha sert yeni yeni kararlar almıştı. Bu kararların çok sert olduğunu kendisi bir türlü kabul etmek istemiyordu. Her şey derli toplu ve kurallara uygun olarak işlemeliydi ona göre. Düzensizlikten nefret ediyor, boğuluyor gibi oluyorum, diyordu. Ama diğer taraftan da hiçbir işe tam olarak yetişemediğini, ütüyü bile herkesin uyuduğu gecenin geç saatlerinde yapmak zorunda olduğunu anlatıyordu.

Dışarıdan gelen bir misafir için 3 çocuklu bir evin böylesine pırıl pırıl olması takdire şayandı. Tüm komşuları ona hayranlık duyuyordu, “Nasıl becerebiliyorsun, bravo sana” diyorlardı. Ve Aylin Hanım da aslında kendisiyle gurur duyuyor ama çok yorulduğundan da şikâyet ediyordu.

Ona Efe ile yaşadığı gerginlikleri, minik bebeği büyümeye başladığında onunla da yaşayabileceğini ima etmeye çalışsam da, ne yazık ki Aylin Hanım durumu bir türlü kavramak istemiyordu.

O her ne kadar “Büyük oğlumda hiç görmedim böyle şeyler” diyerek kendini savunup kusuru Efe de bulmaya çalışsa da, o Efe’nin merak, öğrenme, girişimcilik ve özgürce atılım yapma eylemlerine engel olmuştu. Her şeyi başarabileceğine inanan o çocuğu baskılayarak, yasaklar koyarak, hatta suçlayıp küserek onu suçluluk duygusuna itmiş, güven duygusunun gelişimine engel olmuştu. Beş duyu organı ile keşfederek tecrübe edineceği çoğu şey elinden alınmıştı. Onun daha sağlıklı büyümesine engel olmuş; duygu dünyası karmakarışık, güvensiz, agresif ve inatçı davranışlar sergileyen bir Efe olmasına neden olmuştu.