Olguları yaşam üzerinden okumaya devam ediyoruz. Evet, öfkeli toplumda yaşamak her şeyden önce çok riskli ve sürprizlerle dolu. İlki, ana yola çıkmak için trafiğin müsait olmasını beklerken solumdaki araç geldi acelecilikten kaynaklanan “dikkatsizlik sonucu “  duran aracımın sol tampon bölgesine vurdu ve tanpon dağıldı ve düştü. Karşımdaki araç emniyetsiz hareket yapmıştı. Neyse… Birbirimize geçmiş olsun dedik ve rapor tuttuk,  sigorta yüzde yüz kusurlu buldu ve karşı tarafın sigortası hasarı karşıladı ve araba onarıldı ve tekrar hizmete girdi.

Bu sefer sıra bendeydi ve market çıkışı, ana yola girerken  eski alışkanlıklar nüksetti ve  İstanbul şoförü gibi davranıp yola dahil oldum; ancak -Ankara’da pek müsamaha kültürü olmadığından- ana yoldan hızla gelmekte olan araçla çatışmaktan ramak kala ile kurtulduk. Geriden hızla gelmekte olan araç beni takip etti ve ışıklarda pencereyi açtı ve bağırarak kazaya sebep olabilecek şekilde yola çıktığımı belirtti. Bende kendisine “Sakin ol önce… sonra konuşalım” dedim. Sonra “Sen hiç hata yapmadın mı” dedim. Adam da öfke patlaması vardı.  Şehrin göbeğinde bu kadar hız neydi? Neye yetişiyordun ve yan yoldan araç çıktığında biraz makul hızda olsaydın hiçbir problem olmayacaktı. Yine de ben emniyetsiz bir hareket yaptığımı da kabul ediyordum.

Basına yansıyan “tatlıcı kardeşler olayı” ve trafikte yol verme yüzünden şiddet neticesi ölümlü olaylara bile sıklıkla rastlanıyor. Özellikle aile içinde, komşuluk münasebetlerinde, işyerinde, trafikte kontrol edilemeyen öfke yüzünden şiddet ve elim olaylar meydana gelmektedir. Özellikle “öfke sonucu sarf edilen kötü-küfürlü sözler felaketlere kapı aralıyor. Çünkü, insanlar artık olaya değil bu sözlere odaklanıyor ve olay bir “namus müdafaası”  halini alıyor ki bu da zinhar yanlış. Üslubu bozuk bir insan bir şey dedi diye “öyle oldu, olacak” değil ya…

Öfke bir duygudur ve kontrol edilemediğinde kişiye egemen olur. Yani, aklı devre dışı bırakır. Kişi, yaptığının sonuçlarını önceden düşünemiyorsa/öngöremiyorsa  aklını kullanamıyor demektir.  Akıl yoksa bir işte, delilik vardır. Öfke de bir delilik/çılgınlık halidir. Bu duygu niye vardır o halde?  Tabiidir ki, yerinde kullanıldığında gereklidir.  Mukaddesata, cana, mala , namusa, vatanına… vs. doğrudan bir tehdit olduğunda öfke duygusu ile insan gücünün zirvesine çıkar  ve tehdidi bertaraf eder. Demek ki esas olan her duyguda olduğu gibi burada da öfkenin gerekliliğini belirleyici olan  ” yerindelik” ilkesidir.  Yukarıda belirtilen üzücü olaylar yerinde kullanılmayan öfke neticesidir. Bu hususta bir araştırmaya rastlamadım; ancak sanırım öfke duygumuzu % 98 yersiz yani yanlış kullanıyoruz.

Peki, öfkeyi nasıl kontrol ederiz? Bu hususta bir çok araştırma internette mevcut ve ulaşılabilir. Benimsediğim, öncelikle olay yerinden uzak olmak en etkili yöntem gibi geliyor bana… Kaçmak değil, uzaklaşmak… Her zaman olaya odaklanmak ve olayı şahsileştirmemek, itidali korumak ve kesinlikle nezaketi elden bırakmamak,  üslubu bozmamak…

Araştırma kuruluşlarının yaptığı tespitlere göre dünyada sinirli toplum sıralamasında ikinci sıradaki yerimizi muhafaza ediyoruz. Bu tablo değişmeli… Birlik ve beraberliğimiz için yersiz öfke ile topyekûn mücadele etmeliyiz. Her şeyden önce öfkenin bazen işleri daha da kötüleştirdiği, yaraları derinleştirdiği, hasarı artırdığı bilincinde olarak toplumsal bir duyarlılık oluşturmalıyız. Bize daha çok öfke değil, akıl lazım….