Babam akşam camiye giderken kadına odunun ücreti ikibuçuk lirayı verdikten sonra anama “Siz yemeği hazırlayın, ben namaza gidiyorum” dedi. Anam odunları yerine yerleştirip merkepleri de komşumuzun ahırına bağladı, önlerine samanını yemini verip geldi.

O gece anam ile o köylü kadın sabaha kadar hiç uyumadan sohbet ettiler. Kadın çok dertliydi. Kocası Çanakkale’de şehit düşmüş. Bir oğlu varmış da yatılı olarak okuyormuş. Hem kendisinin hem de oğlunun ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak zorundaymış.

Sabahleyin babamla anam erkenden misafir hanımı, köylülerinin yanına götürdüler.

Çetin harplerden çıkan ülkemizin henüz tarımda sanayide gelişmediği o yıllar zorluk ve yokluk yıllarıydı.

Şehit düşen onca erkek nedeniyle tarlada tapanda, dağda taşta kadın erkek ayrımı yoktu. Çünkü iş gücüne ihtiyaç vardı ve bırakın makinayı; yeteri kadar insan bile yoktu. Ülke ekonomisine ve aile bütçesine katkı yapabilmek için canla başla; yollarda, bellerde, hanlarda hiçbir art niyet taşımadan yan yana çalışılırdı. İnsanlar birbirlerine menfaat için değil, Allah rızası için yardımcı olur; dula, yetime, fakire sahip çıkarlardı.

Bu misafirlik olayından sonra o şehit eşi hanımla anam, gardaşlık oldular. O günden sonra kadın her şehre geldiğinde bize de uğrar, bütün getirdiği mallarını anam komşularımıza satıverirdi. Şayet vakit geç olursa karanlıkta köyüne dönmez ve bizde kalırdı.”

Merhum Sefa ağabey bunları anlatırken birden düşündü ve “İsmail, o kadın da zannederim sizin köylü idi; sen Gilisıralı değil misin?” deyiverdi. “Evet” dedim. Sefa ağabey devamla;“Kadının adı Şefika idi Hatta oğlu Durmuş benden 10.11 yaş büyüktü de sonraki yıllarda bizde onunla tanışıp arkadaş olmuştuk” der demez bende köylüm olan aileyi hatırladım. “Bildim Sefa abi, tanıdım o aileyi. Hatta Merhum Durmuş Başişçi eğitmen olmuştu, benim de öğretmenimdi. Bir ve ikinci sınıflarda beni o okuttu” dedim. “Hah işte onlardan bahsediyorum” diyerek beni tasdik ettik.” Böylece geçmişi anmış, eskileri yâdetmiştik.

O insanlar da Sefa ağabeyim de hakkın rahmetine kavuşup gitti. Hepsine Allah rahmet etsin, kabirleri cennet olsun.

Gelecek kuşaklara hem bir hatıra olsun, hem de o yılların imkân ve imkânsızlıklarının bilinmesi için aklımdakileri kâğıda döküverdik. Varsa sürç-i lisanımızın affola…