Nişanlılık kadın ve erkeğin, evlilik müessesesine birlikte uyum sağlayıp sağlayamayacaklarını anlayabilmeleri için, evlilik öncesi geçirdikleri bir süreçtir. Taraflar bu süreçte ya anlaşabileceklerine karar verip evlilik hazırlıklarına başlar ya da beraber evliliğin yürümeyeceğini düşünür ve nişanı bozarlar.

Nişanlıdan/Sözlüden ayrılma süreci acı ve herkesin yaşayabileceği gayet doğal bir durum. Nişan atmak, yüzük atmak tabirini kullanan danışanlarım da olmuştu.

Şüphesiz şu anda bu satırları okurken, zor anlar geçiren ve bir zamanlar sevdiği; artık birlikte olamayacağını bildiği halde hâlâ o insanı düşünen birçok kişi vardır aramızda.

Lakin diğer taraftan beyaz eşyalar alındı, düğün mekânı tutuldu, ev döşendi, dünya kadar masraf yapıldı, davetiyeler hazırlandı diye de evlenilmez. Evet, bu sebeplerden dolayı karara varmak oldukça zor olabilir. Ayrılığın o ilk anlarında yaşanacak şeylerinin etkisinden korkulabilir. Bu yüzden de cesaret gerektirir nişanı bozmak.

Endişe gerekli midir? Evet. Çünkü kişinin tüm hayatını değiştirecek çok temel, önemli bir karar alınmakta. İyi düşünüp taşınmalı sonra karar vermeli. Çünkü öyle kolay olmayacaktır nişandan vazgeçmek. Ama eğer bu yolda karar verildiyse de kişi artık önüne bakabilmeli, ardında kalanlarla ilgilenmeyi bırakmalıdır.

Pişmanlık yaşamamak için sakin ve mantıklı bir şekilde düşünmeli, kimsenin etkisi altında kalınmamalıdır. Doğru kararı bulmak için sorulacak ilk soru ortadaki problemlerin çözülebilecek nitelikte olup olmadığıdır. Sürekli problemler yaşanılıyorsa bunun evlenilecek kişi kaynaklı mı olup olmadığına bakılmalıdır. Anlayışla çözülebilecek mi, yoksa düzeltilme ihtimali yok mu? Soğukkanlılıkla, geniş bir perspektifle ele alınmalı, anlık öfke ile karar verilmemelidir. Anlaşmak ya da anlaşamamak, çaba ve çözüm iki taraflıdır. Kesin karar verildikten sonra da bırakılan nişanlı bırakıldığı yerde kalmalıdır.

Nişanı-Sözü Bıraktığınızda Ne Olur?

Ne yazık ki toplum olarak nişanı/sözü bırakmak, ayrılmak sıradan bir durum olarak algılanmamakta.

İşin içine aileler de girdiği için zorlu bir süreç. İki tarafı da yaralayan bir eylem olmasına rağmen işin en zor kısmı nişanı attıktan sonra herkesin sorular sorması, yorumlar yapması. Bu da ayrılık yaşayan bireylerin, ailelerin kendilerinde bir suçluluk duygusu oluşturmakta.

Toplumumuz bu noktada teselli vermeyi yanlış algılayıp, çoğunlukla bu nahoş durumun daha da çirkin bir hal almasına sebep olmaktadır. Eğer ortada yeteri kadar açıklanmamış detay varsa ya da ince ayrıntılarına kadar öğrenememişlerse, neredeyse teselli ettiklerini sandıkları kişiyi suçlar hale gelebilmekteler. “Düğün öncesi olur böyle şeyler, hemen karar vermeseydiniz, keşke oturup iyice konuşsaydınız.” tarzı aklıselim(?) tavsiye ve tesellilerde bulunabilirler. Ayrılan kişi zaten kesin kararını vermiş ve iş bitmiş olsa da bir de bakarsınız anlatmaya, açıklama yapmaya çalışır bulur kendisini.

Hâlbuki “Ben böyle karar verdim, böyle oldu.” diyebilmek gerekir. Nihayetinde ayrılmayı gerektiren asıl sebebi herkesten iyi siz biliyorsunuz. O sebeple birlikte olamayacağınız ve yuva kuramayacağınız gerçeğini ne kadar çabuk kabullenirseniz, bu tatsız olayı o kadar çabuk unutabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın.

Olması gereken şey ayrılık yaşayan kişilere bu sürecin üstesinden gelmesi için toplum tarafından destek olunması. Çünkü yaşanılanları ve ayrılık acısını unutmak aşamaları olan bir süreçtir. Zamana ihtiyaç duyulur.

İçinizde o boşluk ve acı hissinin doğal bir süreç olduğunu kabul edin. Zaman her şeyin üstesinden gelmektedir. Geçmiş ve gelecek korkusu arasında sıkışıp kalmış olmak bu korkularınızı tetikleyebilir.

Bu ne kadar bir zaman alacak? Ne zaman hayat normale dönecek?

Bu kişinin kendisine verdiği değerle, ailesi ve çevresindeki kimselerin de bu durumu, acıyı kabul edip hislerini hep birlikte paylaşmasıyla daha kolay aşılacak bir durum. O ilk ayrılık anında hissedilen kırgınlık, kızgınlık, öfke, suçlama ve suçluluk gibi duygular zamanla azalacak, kişiler normal hayatlarına devam edebileceklerdir.

Sevgi eksikliği hissetmek ve eski hakkında düşünmeyi bırakmak her zaman kolay olmayabilir. Sevdiği bir kişiden ayrılmak kişide depresif ve obsesif davranışların gelişmesine neden olabilir. Çünkü herkesin ayrılığı birbirinden farklı durum ve his yoğunluğundadır. Çevresel ve ruhsal birtakım nedenlerin tetiklemesi de en önemli etkenlerden olup sadece bireysel değil, arkadaş ortamı, aile ve iş ortamı da buna müsaade etmeyebilir. Çünkü kültürümüz nasıl istek ve zevklerimiz üzerinde büyük etkiye sahipse, davranışlarımız da bundan oldukça etkilenmekte.

Bundan sonraki yola durumu, yani bittiğini kabullenerek başlamak lazım. Ayrılık kararını siz vermemiş olsanız bile diğer kişinin verdiği karara saygı duymalı, kim suçlu sorgulamasını bırakmalısınız. “Yaşandı ve bitti ama hayat bu tarafta devam ediyor” diyebilmek gerekir. Siz de devam eden bu hayat yoluna kaldığınız yerden devam etmeli ve artık o yolda size eşlik etmeyen kişiyi nasıl beden olarak orada bırakmışsanız, duygusal olarak da bırakmalısınız. Sürekli onu düşünmek yerine, kendiniz için ne yapabileceğinizi düşünün. Gerekirse çevrenizdekilere bu konuyla ilgili hiçbir şey duymak istemediğinizi ifade edebilirsiniz.

Günlük rutininize bir an önce dönmeniz gerektiğini unutmayın. Eğer kendinizi suçladığınız noktalarınız varsa artık kendinizi suçlamayı bırakın. Her şeyi, yaşanması gerektiği gibi ve yaşanması gerektiği zamanda yaşadınız. Bitmesi gerekiyordu, bitti. Kendinize acımasızca yüklenmeyin.

Ve ilerlediğiniz yolda önünüze çıkacak yeni mutluluklar ve olasılıkları görmenin yollarını keşfetmelisiniz.

Başka biriyle görüşmeye başlamadan önce de kendi değerinizi yeniden fark edip, öz saygınızı yeniden kazanmalısınız.