Tahassür, bildiğiniz gibi “Hasret çekmek. Elde edilmesi istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülmek. Özlemek ve özlem duymak” demek.

Tahhasür, kavuşmak istenen şey ya da kimse için üzülmeyi ifade ediyor. Arapça bir kelime olup özlem ve özleyişi dile getirmesi açısından üzerinde durulması gereken önemli bir kavram.

Muhsin Başkan, Mamak’ta yazdığı “Üşüyorum” adlı şiirini kendi sesinden okurken “Bir coşku var içimde bugün, kıpır kıpır/ Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum…” diyordu ya…

İşte özlediği ve hayal kurduğu o çok uzak yerler acaba neresiydi?..

Kavuşmak istediği hürriyet mi, yoksa cennet miydi?

Huzur dolu içinde sonsuzluğu düşünürken ‘Sonsuzluğun Sahibi’ olan Allah’a ulaşmaya bu kadar özlem duyan bir insanı düşünmek, onun, taş duvarlar arasında üşürken içinde kopan fırtınalarla birlikte fikir ve ruh dünyasına ulaşmak veya uzanmak kolay bir şey değil elbette.

Bunun farkındayım.

Muhsin Başkan’ın gönül eseri hâtırâlarından bir nebze olsun yaşamak ve ona olan tehassürümüzü gidermek açısından sizi, Gözyaşı’yla birlikte bir seyâhate çıkarmayı arzuladım.

***

Sene 3 Mayıs 1987. Mimar Muzaffer Caddesi üzerinde Arapoğlu Makası’na yakın Terziler İşhanı’nın ikinci katındaki Gözyaşı Dergisi’nin açılış törenindeyiz. Ben o zaman Konya Postası’nda muhabir olarak çalışıyorum. Ankara’dan Galip Erdem gibi pek çok misafir açılış için Konya’dalar.

Mamak Askerî Cezaevi’nden yeni çıkmış ayağının tozuyla Konya’ya gelen Muhsin Başkan, bu açılışta mânâ dolu güzel bir konuşma yapmıştı. Sözlerine başlarken “Manevi bağlarımız taş duvarları delecek, tel örgüleri aşacak, mesafeleri yok edecek kadar kuvvetlidir. Kalpleri rabıtalı olanlar arasında mesafe kavramı yoktur” diyerek hasret giderecekti.

Gözyaşı açılış töreninde “Allah için seveceğiz, Allah için kızacağız, Allah için dikenli yollarda yürümeye tâlip olacağız. Allah için yaşayacak, Allah için öleceği” diyen Muhsin Başkan, Allah için yaşadı ve Allah için öldü.

***

Konuşmasında İman Cephesi’ni ön plana çıkararak bir toplumun parçalanmasında hased, dedikodu ve gıybeti “atom bombası” gibi çok tesirli olduğuna dikkati çekerek bunları, İman Cephesi’ni zayıf düşüren en önemli hastalık olarak görüyor ve çözüm olarak şu öneride bulunuyordu: “İslâm’ın tertemiz pınarından yıkanıp durulanmalıyız. Bazı nüanslarımızı nefsanî sebeplerle derinleştirip farklılaştırmak ve yabancılaştırdıktan sonra yok etmeye çalışmak yerine, temel değerleri ön plana çıkarıp, taviz verilmeyecek NAS’ların altını kalın çizgilerle belirtirsek bütünleşmek daha kolay olacaktır.

Meselâ Konya’mıza gelecek bir insanın manevî haz alacağı o kadar çok yer ve sebep var ki, kendisini manevî bir atmosferin içinde hissetmemesi mümkün değildir. Buna rağmen bazı insanlar bu manevi havayı duyamazlar. Çünkü onun kendi içindeki şehir temiz değildir. Bu sebeple de gözü habis duygularını tatmin edeceği yerleri ve vasıtaları arayacaktır.

İnsanlara bakış da öyledir. Güzeli arayan, baktığı her Müslümanda bir güzellik bulabilir. Önce kendi nefsimizde güzele ulaşalım, başkalarına güzel bakmayı öğrenelim, sonra da başkalarının yalnızca güzelliklerini açığa çıkarmak ve güzellikleri bir araya getirmek için birlikte gayret edelim.”

***

Muhsin Yazıcıoğlu, üçüncü sayıdan itibaren onuncu sayıya kadar Gözyaşı Dergisi’nde “Ölçü İslâm Olmalı”, “Dâvâ Adamı”, “Mücahide Selâm”, “Adalet İçin İslâm”, “Rasülullah’dan İşaretler”, “Yardımlaşma”, “Türkiye’nin Konumu ve Düşündürdükleri”, “İnsan Hakları, İslâm Âleminin Durumu ve Düşündürdükleri” balıkları altında makaleler kaleme aldı.

Muhsin Başkan’ın Konya’ya ikinci gelişi ise, 1988’in ilk aylarında, Alâeddin Tepesi’ndeki solanda düzenlenen Gözyaşı Geceleri’nin ilki olan Konya Gecesi’ne katılarak kendisine inanan gençliğe ve Dünya’ya şu mesajı vermişti: “Hedefimizi, Allah’ın rızasını kazanma ve Allah’ın rızasına varma olarak belirlemiştik. Bizim için hepsinin odağı O’dur. Allah’ın rızasına varmaktır. Kim Allah’ın rızası için bir şey yapmak istiyor, onunla beraberiz. Kim Allah’ın rızasına muhalefet ediyor, ona muhalefet ederiz.  Allah için sevecek, Allah için bugz edecek, Allah için var olacak ve Allah için öleceğiz. Dâvâmız ve gayemiz bu sınırlar içerisinde çizilidir. Bizim dâvâmızın çemberi ve çerçevesi budur.”

***

Muhsin Başkan, bu çizdiği çember ve çerçevenin dışına hiç çıkmadı. Allah için yaşadı ve Allah için can verdi. Kendi deyimiyle; o, “dik durdu, doğru yürüdü.”

Havada iken arkadaşlarıyla birlikte kendisine, yerli unsurların da yer aldığı küresel bir suikast düzenlendi. Köylüler kendisine ulaşmaya çalışırken gri propaganda sonucunda yanlış yöne sevkedilmelerine rağmen devletten önce, Muhsin Başkan’ın cansız bedenine onlar ulaştı. Muhsin Başkan, “Üşüyorum” şiirinde ifade ettiği gibi şehit olarak ‘Sonsuzluğun Sahibi’ olan Allah’a ulaştı!

O, aramızdan ayrılalı 13 yıl oldu.

Ona hasretimiz ve özlemimiz hiç dinmedi.

Onu çok özlüyoruz çok…