Oyuncu Levent Ülgen (52), "Konya'nın üzerimdeki emeği ve etkisi çok fazla. Şehre her girişimde evimdeyim gibi hissediyorum. Ama Konya'nın çocukluğumdaki gibi olmadığını görüyorum. Tutucu bir şehre dönüştü. Mevlâna'nın felsefesi artık silindi" dedi.
Oynadığı bir televizyon dizisinde, 'Hallederiz Kadir' tiplemesiyle tanınan bir isim Levent Ülgen. Anne tarafından Konyalı olması münasebetiyle İstanbul'da bir araya geldik. Son derece şen şakrak ve güler yüzlüydü. "Normalde nemrut bir adamım" diyen Ülgen, tiyatronun kendisini değiştirdiğini söylüyor. Ülgen ile Konya'yı, çocukluğunu, bugünlere nasıl geldiğini ve başarısının sırrını konuştuk. 'Bir gün Konya'da yaşamak ister misiniz?' sorusuna Levent Ülgen, dikkat çekici bir cevap verdi: "Yaşamak istemem. Çünkü eskisi gibi değil. Tutucu bir şehre dönüştü. Mevlâna'nın felsefesi artık yok olmaya başladı."
Levent Ülgen kimdir?
Konyalı bir ailenin oğlu olarak Ankara Dikmen'de doğdum. Ankara İnönü Lisesi'ni, ODTÜ Fizik Bölümü'nü ve daha sonra Hacettepe Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nü bitirdim. Tiyatro yaşamım, Atçalı Kel Mehmet oyununda figüranlıkla başladı. 2002'de yayınlanmaya başlayan En Son Babalar Duyar isimli televizyon dizisindeki 'üçkağıtçı hayırsız damat Kadir' rolüyle tanındım. Kadir'in ağzından düşürmediği 'Hallederiz' repliği o kadar çok tuttu ki, hem karakterin adı hem de ismim bir süre sonra 'Hallederiz Kadir'e çıktı. 2008-2012 yılları arası Kanal D'de yayınlanan Akasya Durağı adlı dizide 'Sinan Kaya' karakterini canlandırdım. Şu anda ise çeşitli tiyatro oyunlarında yer alarak hayatımı idame ettiriyorum.
- İlk olarak Konya ile bağınızı öğrenebilir miyim?
Konya ile çocukluğumdan beri bağlarım var. Çünkü anne tarafı Konyalı. Şu an Konya'da anneannem var, 100 yaşında. Cihanbeyli'de yaşıyor. Sık sık Konya'ya gidip geliyoruz. Babamın memur olmasından dolayı tayini Bozkır'a çıkmıştı, 2 yıl liseyi orada okudum. Hayatımın en güzel yılları Bozkır'da geçti. Unutamadığım çok güzel anılarım vardır.
- Konyalılık yönünüz var mıdır?
Çok az vardır. 'Ne örüyon'dan başka çok bir şey bilmem. Ama Konyalı biri konuştuğu zaman hemen anlarım. (Gülüyor).
- Konya kültürüne ne kadar vakıfsınız?
Yemelik olanları çok iyi bilirim. Dayım, Konya'da belediyede çalıştığı için, şehrin kültürel yapısını az çok takip ederim. O yüzden Konya'nın çok değerli bir kültüre sahip olduğunu biliyorum.
- Tiyatro oyunları için Konya'ya gidiyor musunuz?
Zamanında çok gittik. Özellikle Ankara Sanat Tiyatrosu'nda çalıştığım yıllarda, sık sık gitme imkânım oldu. Şimdi Konya'nın da bir Devlet Tiyatrosu var. Bu aralar Konya'ya bir turne düzenlemedik. Ama kültürel faaliyetleri bahane ederek Konya'ya gitmeye gayret ediyorum.
"EVİME GİTMİŞ GİBİYİM"
- Konya'dan bir davet gelse, o an ne hissedersiniz?
Şehre her girişimde evime gitmiş gibi olurum. 1992 93'te Nazım Hikmet'in Yolcu oyununu Konya'da oynamaya gittiğimizde, anneannem de vardı. Beni ilk defa sahnede izledi. Çok gururlandı, hoşuna gitti, şaşırdı. O zamanlar TV'lerde yoktum. Sadece tiyatroda yer alıyordum. Tabii sık sık gösterilere gittiğimizde anne tarafının tüm akrabaları gelirler, izlerler beni. Konya ile kültürel bağlarımı koparmamaya çalışıyorum.
- Bugün tanınan bir simaya sahipsiniz. Buralara gelmek zor oldu mu?
Hem de bir hayli. Tek bir işle yetinen biri değilim. Birkaç tane işi bir arada yürütmeye çalışırım. Bundan dolayı bayağı bir zorlandım. İki üniversite bitirdim. ODTÜ'de Fizik Bölümü'nü okurken, tiyatroya bulaştım. 6 yıl fizik okudum. 6 yıl boyunca harçlığımı tiyatro yaparak kazandım. Evden para istemedim. Fizik Bölümü'nü bitirdikten sonra, bu sefer tiyatro okuyayım dedim. Bu sefer de harçlığımı matematik ve fizik dersleri vererek kazandım. Hem de dersleri, Beyşehir'de ve Seydişehir'de bir dershanede verdim. Her hafta sonu inatla oraya gittim. Kazandığım harçlıklarla konservatuarı bitirdim. Hayatım hep böyle bir iki işte çalışarak devam etti. O yüzden buralara gelmem biraz zor ve yıpratıcı oldu.
- Hiç fizik okumayıp da buralara gelebilirdiniz.
Olabilir. Ama üniversite okumak önemli. Bölümümü çok severek okudum ve çok da iyi notlarla mezun oldum. Gönlümün bir köşesinde hep tiyatro yapmak olduğu için oyunculuğu tercih ettim.
"TUVALET BİLE TEMİZLEDİM"
- Tiyatroya figüranlıktan mı başladınız?
Evet. Hatta figüran olmadan önce tiyatroda tuvalet bile temizledim. (Gülüyor). Sonrasında tiyatroda kursiyer oldum. Kurslarda başarılı olanlara figüran rolü verdiler. Sonrasında da ufak ufak roller aldım. Yani azimli ve kararlı olunca, buna yetenek de eklenince, engellerin hepsini sırayla deviriyorsunuz.
- Yılmadan yolunuza devam etmeyi neye borçlusunuz?
Hem inancıma hem de yaptığım işe karşı sonsuz sevgime ve saygıma borçluyum. Tiyatronun insanı olumlu yönde değiştireceği inancını hiç kaybetmedim.
- Tiyatroya karşı sevginizin kaynağını öğrenebilir miyim? Birileri mi yönlendirdi?
Hayatımda hiç kimse beni yönlendirmedi. Hep kendi kararlarımı verdim. Ailem iyi olanı yapmam koşuluyla hiçbir kısıtlama koymadı. Bizim ailede kurallar çok açıktı. Ne kendi başını ne de bizim başımızı belaya sokacak işler yapma. (Gülüyor). Bana güvenirlerdi. Ben de ailemin bana olan güvenini hiçbir zaman boşa çıkartmadım. Babam, bir üniversite mezunu olmamı çok istiyordu. Okudum, diplomayı ona hediye ettim. 'Şimdi ben kendim için okuyacağım' dedim. Yani böyle bir uyum içinde birbirimizi kırmadan buralara geldik. Ve ben şu an o inadımın, dirayetimin, ve inancımın ödüllerini topluyorum. Bundan da gurur duyuyorum. Her sahneye çıkışımda, 'iyi ki bu mesleği seçmişim, iyi ki oyuncu olmuşum, ne kadar iyi yapmışım' diye her gün bunu söylüyorum.
"ÇOK HATA YAPTIM"
- Hayatınızda ümitsizliğe düştüğünüz anlar olmuş mudur?
Olmaz olur mu? 'Ben bu işi yapamayacağım, bu kadar çok engel arasında beceremem, yıldım' dediğim zamanlar oldu. Ama her zaman onlardan bir çıkış yolu buldum. Çünkü inancımı yitirmedim. Kötü insanlar her yerde olacak, sadece bu meslekte değil. 'Onlara kafayı yorma, sen doğru bildiğin yolda git, eğer gerçekten bir yeteneğin varsa, gerçekten bir şeyler yapabileceksen, yaparsın' diye düşündüm. Hiç acele etmedim. Tiyatroda bir yığın hata yaptım. Ama kararları kendim verdiğim için, sonuçlarına da kendim katlanabildim.
- Tiyatroya karşı yeteneğinizin olduğunu ne zaman keşfettiniz?
Var mı yok mu, onu hiçbir zaman öğrenemedim. Yetenekli miyim? Bu konu hakkında kesin bir şeyler söyleyemem. Yeteneğimi izleyen takdir eder. Fakat takdir ettiğim, kesin bildiğim bir şey var ki, çalışma noktasında çok inatçıyımdır. Hiç yorulmam. Hele hele söz konusu tiyatroysa yorulmam mümkün değil. Bugüne kadar yorulmadım. Ama herhalde üzerimde yeteneğin bir kırıntısı var ki, 34 yıldır beni sektörde ayakta tutuyor.
- Peki ne zamana kadar bu işi devam ettirmeyi düşünüyorsunuz?
Ölene kadar. Başka bir seçeneğim yok. (Gülüyor). Çünkü başka bir iş yapamam. Limon satmayı bile beceremem. 'Bir dükkânım olsa, bir şey satsam' diye hiç düşünmedim. Hep sahne üzerinde oynamayı düşündüm. Onun için bu saatten sonra başka bir iş yapamam. Ekonomik olarak çalışmadıkça bu ülkede rahat rahat yaşayamıyorsunuz. İstediğiniz kadar birikiminiz olsun. İllâ bir şekilde çalışıp, hayatınızı idame ettirmeniz lâzım.
"ÇOK NEMRUT BİRİYİM"
- Sizi, rol aldığınız dizilerde, oyunlarda hep güler yüzünüzle hatırlıyoruz. Gerçek hayatta da böyle misinizdir?
Çok nemrut bir adamımdır. Kavgacı bir yönüm vardır. Her an kavgaya hazırımdır. Ama tabii bu oynadığım roller beni biraz değiştirdi. Bu rolleri oynamadan önce herkesle kavga ederdim. Yani bankamatik sırasına girmeyen insanla bile kavgaya tutuşurduk. Minibüse doğru dürüst binmeyen adamla tartışırdım. Tabii biraz yaş ilerleyince, biraz da toplum içinde tanınmaya başlayınca duygularına hakim olmak zorunda kalıyorsun. Esprili ve güler yüzlü olmamda oynadığım rollerin katkısı var. Normalde hiç espri yapmayan, asık yüzlü bir adamdım.
- Kavgacılık yönünüz babanızdan mı geçti?
Babam bize karşı kavgacıydı. Dışarıya doğru hiç kavga etmezdi. (Gülüyor). Hatta biraz da korkak sayılabilirdi. Esasında sülalede pek yoktur, kavgacı olan. Herkes mülayimdir. Kime çektim bilmiyorum. Onun için kavgaya açık bir adamımdır. Bol bol dayak yemişimdir. Bozkır'da da yediğim güzel dayaklar var. (Gülüyor).
- Yerinizde duramayan bir yapınız mı var?
Evet. Kabına sığmayan bir çocukluk devresi geçirdim. Yaptığım işlerle doyarım. Yeter ki uğraş verdiğim çalışmalar, başarılı olsun.
- İftihar vesilesi saydığımız, toplumda öne çıkan bazı Konyalı isimlere ulaşmakta zorluk çekiyoruz. Kimi zaman telefonlar yüzümüze kapanıyor. Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
O insanları başka bir şeyle suçlamak istemiyorum ama şöyle düşünmek lâzım; herkes aynı düşünceye sahip değil. Röportaj ve söyleşi talepleriyle gelen o kadar çok insan oluyor ki, bir yerden sonra telefonlara çıkmamaya başlıyorsunuz. Meselâ üniversiteler. Haftada en az bir üniversitenin, hele bir de bahar dönemi yaklaştıkça, röportaj için teklifler geliyor. Bunlar çok onur verici. Ama hepsine birden yetişmek mümkün değil. Zaman da, enerji de ayıramıyorsunuz. Eskiden ben ilkokullara kadar ders vermeye gidiyordum.
- Ders derken
Oyunculuk dersi. Hiç gocunmadan söyleşi için ilkokullara kadar gidiyordum. Ama bir süre sonra ona vakit ayıramıyorsunuz. O yüzden seçmek zorunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla ulaşamadığınız kişileri kınamamak ve dargınlık göstermemek gerekiyor.
"KONYA'NIN ÜZERİMDEKİ EMEĞİ FAZLA"
- Hobilerinizi öğrenebilir miyim?
Tiyatro dışında en büyük hobim kayak. Her fırsatta kayak yapmayı çok istiyorum ama bu aralar sağlığım pek elvermiyor. Bir diz ameliyatı geçirdim. İlk kayağı da Bozkır'da haziran ayında yaptım. O Toros Dağlarının tepesi hep karlıydı. Ta lisedeyken kayaklarım vardı. Yürüyerek dağlara çıktım, orada kayak yaptım.
- Nerelisiniz diye sorsalar, 'Konyalıyım' der misiniz?
Yok, ben Konyalıyım diyemiyorum. Fanatik Ankara Dikmenliyim. Ama Konya'nın benim üzerimde çok emeği ve etkisi var. Bütün çocukluğum Konya'da geçti. Kendimi bildim bileli her sömestir tatilinde, her bayramda, her yaz tatilinde anneannemin, dayılarımın yanına gittim. O yüzden yarı Konyalı sayılırım. Dayım gençliğinde Yol, Su, Elektrik'te 7. Bölge Müdürü'ydü. Dolayısıyla bütün Konya'nın ilçelerine su götürdük, su yolu yaptık. Yazın hep onun yanında amele olarak çalışırdım. Bu yüzden ilçeleri iyi bilirim. Hem harçlığımı kazandım hem de oraları gezme imkânı buldum.
- Konya'da yaşamak ister misiniz?
Yaşamak istemem. Çünkü Konya, artık eskisi gibi değil. Benim zamanında çok daha modern, açık görüşleri ve fikirleri olan bir şehirdi. Gittikçe bu özelliğini kaybettiğini düşünüyorum. Daha tutucu bir şehir olduğunu fark ediyorum. Selçuk Üniversitesi açıldığında tekrar eski günlerine döndü. Gençlerin gelmesiyle beraber, siyasi yapısında değişiklikler oldu. Gençlere hitap eden yerler açıldı. Ama sonradan yine orada bir sürü baskıların ve zorlamaların olduğunu filan duyuyorum. Bu da beni üzüyor. Çünkü benim çocukluğumda gerek Bozkır'da gerekse Konya'da, kimse kimsenin işine karışmadığı, kimsenin siyasi görüşüne karışılmayan bir hayat tarzı vardı. Böyle olması çok doğal. Zira Hazreti Mevlâna'nın şehri. Yani Mevlâna'nın herkesi kucaklayan felsefesi ne yazık ki, son zamanlarda Konya'da yok olmaya başladı. Hatta silindi.
- Son olarak gençlere ne tavsiyede bulunmak istersiniz?
Eskiden seçme şansımız pek yoktu. Sistem ne istiyorsa o oluyordu. Şimdi öyle bir durum söz konusu değil. Bunu iyi değerlendirsinler. Mutlaka yapmak istedikleri şeyi seçmeliler.