İsrail, yıllardır masum insanları öldürmeye, evleri, camileri yağmalamaya ve vahşi katliamına devam ediyor. Hâlâ devam eden bu katliam akıllara 2010 yılında Gazze’ye yardım için yola çıkan ‘Mavi Marmara Gemisi’ni getiriyor. O günü anlatan Mavi Marmara Gazisi Ramazan Kayan, 2010 yılında Türkiye’den insani yardım amaçlı Mavi Marmara Gemisi’nin 630 kişi ile birlikte Gazze’ye doğru yola çıktığını anımsatarak Türkiye’nin dört bir yanından sivil toplum örgütleri, vakıflar, dernekler, cemaat önderleri, akademisyenler, yazarlar ve daha çok sayıda kişinin gemiye binmek için toplandığını anlattı. Hatta dünyanın farklı 36 ülkesinden gelen katılımcıların da olduğunu söyleyen Ramazan Kayan, “Beklerken Kayseri’den bir grup geldi. O ekibin içinde liseli bir genç de bulunuyordu. Tanıştım ve pırıl pırıl bir gençti. İsmi Furkan’dı. Kucakladım ve onu bağrıma bastım. Benimle göz göze gelmedi. Şaşırdım. Edebinden böyle yaptığını fark ettim. Tam gençlerden ümidimizi kestiğimiz bir zaman diliminde öyle bir genç karşıma çıktı ki; kalbinin tüm güzelliği yüzüne de yansımıştı. Sonrasında 630 kişi tamamlanınca birlikte gemiye bindik. Akdeniz’den Filistin’e seferimiz başlamıştı” diye konuştu.

3 7-15

ELLERİNDE SİLAH YOKTU, YÜREKLERİNDE İNSANLIK VARDI

Zaman zaman gözlerinin liseli Furkan’a takıldığını dile getiren Kayan, onu her gördüğünde dalgın ve sessiz bir halinin olduğunu ifade etti. Furkan’ın gemide herkese yardım ettiğini belirten Kayan, “Ardından yavaş yavaş Filistin’e yaklaştık. Ancak gecenin karanlığında İsrail gemilere saldırmak için bizi çember içine aldı. Aç kurt gibi pusuda bekliyorlardı. Hemen can yeleklerimizi giydik. Gemide canlı yayın sistemi kuruluydu. Televizyona çıktık. Dünyaya seslendik. İsrail’in iyilik seferimizi engellediğini duyurduk ve kamuoyuna İsrail’i protesto etmeleri için çağrıda bulunduk. Teslim olmamaya kararlıydık çünkü o gemide ümmetin emaneti vardı. Mazlumlara gidecek yardımları düşmana teslim etmek istemedik. Fakat bizim kendimizi savunacak ne silahımız ne de mühimmatımız vardı. Çünkü biz o gemiye savaşmak için değil insanlık için binmiştik. Sonuna kadar direnmeye karar kıldık. İsrail askerleri de o sıra saldırmadı. Sabah namazı vaktini beklemişler. Müslümanlar cemaatle namaza durduklarında saldırı gelemeyeceğini düşündüler” dedi.

3 9-10

KATİLLER SABAH NAMAZINDA SALDIRDI

Sabah namazı vaktinde namaza durduklarında 2’nci rekat üzerindeyken İsrail askerlerinin saldırmaya başladığını aktaran Kayan, “Ses, gaz, sis bombaları attılar. Göz gözü görmez oldu. İsrail gaddarca saldırıyordu. Tam o sırada Kayseri’den gelen liseli Furkan elinde bir kamera ile İsrail’in katliamını çekmek ve tüm kamuoyuna duyurmak için geminin üst katına çıktı. Tam çekime başlarken İsrail askerleri Furkan’ı fark etti ve onu hedef seçtiler. İlk gelen kurşun Furkan’ın başına isabet etti. Furkan elinde kamerası ile yere düştü. Sonrasında su istedi ama ona verecek su bulamadık. Askerler Furkan’ı ayaklarının altına alıp işkence etmeye başladı. Son cümlesi ise, ‘Allah’ım şehadetimi kabul eyle’ oldu. Alnından aldığı 5 kurşunla 19 yaşında şehit olmuştu. Furkan şehit olmuştu ama adeta gülümsüyordu” şeklinde konuştu.

Dijital tuzağın ağları genişliyor! Dijital tuzağın ağları genişliyor!

3 8-16

SANKİ ŞEHİT OLACAĞINI BİLİYORDU...

Kayan, şehit Furkan’ın cebinden çıkan mektubu bulduklarını anlattı ve o mektupta yazılanları aktardı: “Şehadet şerbetine son saatler. Var mı bundan daha güzel şey? Şayet varsa o da annemdir. Ama bundan emin değilim. İkisinin kıyası benim için çok zor. Şehadet mi annem mi?”

Muhabir: TUBA KAYA