Maârif meselesine bir eğitim haberinden giriş yaptık, mesele çok çetrefilli olduğundan alacak çok yolumuz olduğunu düşündüm.

Bu konuda çok zihin teri dökmüş, fikir işçiliği yapmış yakın zamanın önemli Mütefekkirlerinden Nurettin Topçu’nun “Türkiye’nin Maârif Davası” eseri hakikaten başucu kaynağı gibi… Doğu ve Batı kültürünü tanıyan bir Düşünürün zihin dünyasından olaya bütünlüklü bakışı ihtiva ediyor. Eserinde maârif hakkında “Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş, millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarifi demektir. “[1]

Maarif, bir cemiyetin düşünüş tarzının, kültürünün ve ideallerinin cihazlanmasıdır. Düşünüş tarzı, metod demektir. Maarif bir milletin gençliğine ilimlerde olduğu gibi din hayatı içinde, memleket ve dünya hâdiseleri karşısında metodlu düşünmeyi öğretir." [2]der.

Eh, ruhu ayakta tutamazsak ortada cesed kalır ve cesed de gömülür , tarih olur.

Hani, partiler üstü yada siyaset üstü denir ya konu o denli önemli ve bekâ meselesi…Binanaleyh, şahsî ihtiraslara ve sathî mülahazalara kurban edilemez. En üst düzeyde ele alınması , an be an takip edilmesi gereken önemdedir. Gençlerimizi, yeni nesilleri başıboş bırakamayız. Meselenin, sadece aileyle, okulla ve kişisel gayretlerle halledilecek bir tarafı da yoktur. Mutlaka sistematik ele alınması ve özgün çözüm geliştirilmesi ve devlet politikası olması gerekir.

Âdetimiz olduğu üzere bu hususta bir anekdot da anlatayım. Birkaç ay önce mazisinde üniversite hocalığı da bulunan bir Kamu kurumunun yöneticisi sohbetimizde “eskiden namlı üç üniversiteden mezunları sorgusuz sualsiz devletin en önemli kurumlarına kabul edilirdi. Hatta, iş ilanlarında …… mezun olmak denirdi. Şimdi, kalitede diğerleriyle hemen hemen aynı oldular . Baktık, aldığımız adamlarla bu işi sürdüremeyeceğiz. Kendi eğitim içeriğimizi kendimiz hazırlıyoruz, sınavımızı kendimiz yapıyoruz başka bir yol bulamadık” dedi. Burada hatırıma gelen “mış gibi yaşamlar” kitabıyla Doğan Cücelioğlu’nu da rahmetle analım. Ve artık diplomanın arkasına saklanma devrinin çoktan bittiğini anlayalım. Yine üniversiteye girmek kadar çıkışında da hayat sınavıyla yüzleşilmesi gerekiyor. Süreç, gelişigüzelliğe terk edilemez, sorumluları olmalı, değil mi?

Yazı muhteviyatında da belirttiğimiz gibi maârif konusu ailelerin üstesinden gelebileceği, siyasî polemik konusu değildir. Hayretle müşahede etmişimdir ki, meşhur matematik hocası kendi çocuğunu başka matematik hocasına eğitime göndererek eğitim almasını sağlamıştır.

Yüzyıllar öncesinde insanoğlu keşfetmiştir ki, eğitim emin ellerde devamlı murakabe halinde benimsetilerek üstesinden gelinebilecek en önemli meseledir.

 

[1] Topçu, Nurettin, Türkiye’nin Maârif Davası, sf.30

[2] Adı geçen eser, sf. 88