Mareşalin

Abone Ol

Mareşalin siyasete girişi ve son günleri

 

Demokrasiye adımlarda "Millet Partisi'ni de kurmakla ilgisi olan Mareşal Fevzi çakmak, 12 Ocak 1944 kadar Genel Kurmay Başkanı olarak orduyu siyaset dışında tutmak için, Atatürk ile beraber olduğu yıllarda onunla birlikte, daha sonra da bizzat özen gösterdiği vurgulanmaktadır. 

 Öyle deniliyor ama. İnönü'nün telkinine uyarak neden TBMM üyelerine "Pencereden dışarı bakınız!" diyerek, Meclis binasın karşında ki dizili topları göstermiş? Anlaşılamamakta!

***

Yıllar sonra aşağıda anlattığımız durumlar sonu, kendisine yapılan muamelelerle karşılaşınca yaptığı bu işlemden büyük pişmanlık duyduğunu defalarca söylediği söylenmiştir. 

Mecliste tek aday gösterttirip Cumhurbaşkanı olmasını sağladığı İnönü ise! 

Milli Şeflik payesi kesinleşip tek hâkimiyete sahip olduktan sonraki yıllarda! 

Yaş haddinden emeklilik kanunu çıkartması ile Mareşal'in vazifesini de sona ermiş 23 yıl yaptığı Genel Kurmay Başkanlığından Emekliye çıkartılmış. 

Emeklilik sevkine "Zorla apoletlerim söküldü sandım" düşüncesi içine girerek çok üzüldüğünü belirten Mareşal, bu hareketi hazmedemeyip bir süre köşesine çekilmiş. 

*** 

Emekli Mareşal, CHP ve İnönü'ye karşı duyduğu kırgınlık dolayısı ile bu partiye karşı olan Celal Bayar ve arkadaşlarının kurduğu DP ye ilgi göstermiş. 

1946 seçimlerinde ki İstanbul listesine "Müstakil" (O yıl ve daha sonraki seçimlere de bir parti listesine müstakil olarak girilebiliyordu) İstanbul adayı olarak girmiş ve Milletvekili olmuş. 

Millet Partisi kuruluyor.

Ne de olsa DP ile birliktelik yapmak istemişse de, önce DP'nin, CHP'ye karşı yumuşak davrandığı ve CHP'yi sol, DP'yi de. Sağ eğilim içinde olduğunu düşünerek! 

Bunların dışında yeni bir eğilim ortaya çıkarma düşüncesi içinde, "Milletin iki siyasî seçeneğe sıkıştırılmış olduğu “nu ileri sürerek, milliyetçi çizgiyle üçüncü bir seçenek olmalı düşüncesine girmiş.

Asker ve Savaş arkadaşı Kazım Karabekir, DP den istifa eden Osman Bölükbaşı ve kendilerine katılan diğer kimselerin iştirak neticesi.  

  19 Temmuz 1948 de "Millet Partisi'ni kurarak. 20 Temmuz 1948 de partinin Şeref Başkanı seçildi.

Böylece, CHP hâkimiyetine karşı halkın tanıdığı kişilerce kurulan bir büyük parti daha ortaya çıkmasıyla demokrasiye atılan adımlar çoğalmış oldu. 

*** 

Bu arada rahatsızlanarak hastaneye yatırılıyor. 

Yatırılıyor ama Kurtuluş Savaşında ön planda savaş eden, büyük zafer ve yararlıklar gösterdiği için " Mareşal" rütbesini hak etme yanında 23 yıl Genel Kurmay başkanlığı da yapan, şerefli hizmetleri ve kahramanlıkları ile dolu olan büyük Asker! 

Tek Mareşal' imiz! 

Devlet ve Askeri Hastanelerde değil, Teşvikiye Şifa yurdunda tedavi görmeye başlıyor.. 

Bu arada kendisini ziyaret etmeye gelen İnönü'yü ona karşı duyduğu olumsuzluk neticesi, Atatürk'ün de yaptığı gibi kabul etmiyor! 

*** 

Hastanenin demir karyolalı loş odasında 10 Nisan 1950 de gözlerini kapayarak vefat eden Mareşal için! 

Devletin, sanki sıradan bir vatandaş vefat etmiş gibi ilgilenmemesi!.. 

Devlet radyolarında şarkı ve türkülerine devam edilmesi yanında  yas bile ilan edilmemesi!.. 

Halkın CHP hükumeti aleyhine büyük tepkisini meydana getirdi ki! 

O yıllarda hakikaten adı gibi milletin menfaati, vatanının vakarına ilgi gösteren İstanbul'da ki "Milli Türk Talebe Birliği" önderliğinde Üniversite gençliği ve halk galeyana gelip, İstanbul radyosunu müzik yayınını susturmuş oldular. 

***

Na'şını, askerlerin çektiği veya motorlu top arabası olan askeri vasıta ile değil. 

Bizzat müşahede ettiğim gibi. Üniversite gençliği ve Muazzam bir halk kalabalığının iştirak ettiği cenaze töreni olarak! 

Tekbirlerle eller üstünde taşınarak, Teşvikiye'den Beyazıt Camiine getirilip kılınan cenaze namazı sonu yine eller üstünde Eyüp sultan mezarlığına kadar götürülüp toprağa verilmiştir. 

Gençlik ve halkın gösterdiği bu büyük ilgi! Çok kişi tarafından, CHP ye karşı halkın ilk "açık direniş" hareketi ve Milli Şef İnönü'nün önemli bir yenilgisi olarak yorumlanmıştır.

*** 

Nur içinde yatsın duasında bulunurken, Anlatılan ve bizlere daima yanlış deklare edilen bir olayın aslını sunmak isterim. 

Kendilerine göre dini işlemleri ve inançları yıpratma temayülünde olan malumumuz kimseler, gerek söyleşi gerekse yazılarında belirttikleri bir olay vardır. 

"Kuran'ın Arapça okunması ile ibadet edenlerin anlamadan ibadet yaptığı için! 

Atatürk Kuran'ın Türkçeye çevrilerek okunmasını istemişse de ömrü vefa etmediği için tamamlanamamıştır !" 

Bu duyurunun hakikat dışı olduğu, hakikatin ise 1948'lerde yayınlanan Büyük Doğu dergisinde "Atatürk'ün Sofrasından" yazı dizisini yazan sofrada bulunan bir zatın anlatımı olarak!

"Falih Rıfkı ve onun gibi düşünenler sofrada Atatürk'e " Kuran'ın Arapça okunuşundan kimse anlamadan ibadet etmiş oluyorlar. Türkçeye çevrilirse herkes bilerek yapar" teklifini yaparlar!(dini ibadet ile ilgisi olmayanları neden ilgilendirmiş ki? Düşündürücü tabii) 

Atatürk doğru gibi bir tavır içine girmişse de, kesin bir şey söylemez. 

"Hocam" diyerek saygı gösterdiği ve Hafız-ı kuran da dedikleri Mareşal Fevzi Çakmak Paşa'ya teklifi aktararak fikrini sorar.

Mareşal "Sakın haaa. O Allah'ın kelamıdır. Asla değiştirilemez büyük günaha girersin. Ancak okurken değil anlamak için mealleri çoğaltmak, buradan ne denildiğini öğrenip anlamak daha doğru olur" der.

Atatürk akşam sofrada, "Bu işin gereği olmadığını" belirtmesinin ardından! 

Ahmet Hamdi Elmalıyı çağırarak "Kuran ile birlikte tefsir yazılarak bastırılması ve dağıtılması"nı emreder!

Ne yazık ki bu emir hastalığı dolayısıyla tatbikata geçemez.

*** 

Hoşça kalınız