Logos Spermatikus

Abone Ol

Her şeyin bu kadar orta yerde olduğu bir devir daha yaşamış mıdır insanoğlu bilmem.

Kameralar her an açık. Sıradan bir vatandaş olarak bile kentin önemli meydanlarını izleyebiliyorum. Bir de özel imkânlara sahip görevlileri, tecessüsü meslek edinmiş kötü kasıtlıları düşünün! Foucault'nunPanoptikon'u pek ütopik gelse de, Çetin Altan'ın Büyük Gözaltı'sıya da George Orwell'in 1984'ünde bahsettiği Büyük Birader'in gözetlemesi böyle bir şey olsa gerek.

Herkes her şeyini sosyal medya dediğimiz bir ortamda paylaşıyor. Ahmet hangi saatte neredeydi, Mehmet kiminle birlikteydi, ne yedi ne içti, ne gördü, ne seyretti, ne hissetti ve saire!

***

Hâl böyleyken, insanların bu kadar çok konuştukları bir devir de hiç olmamıştır herhalde. Şeyler, işler, işleyişler orta yerde, ayan beyan, adeta her an başkalarının gözüne gözüne sokulurken insanlar neden bu kadar çok konuşuyor?

Anlamakta zorlanıyorum. Psikiyatri hocası Engin Gençtan'dan dinlemiştim bir zamanlar, “anlayamazsınız, ancak anlamaya çalışabilirsiniz” diyordu. Ben de Hoca'nın sözünü tutup sorular sormaya başlıyorum:

Acaba konuştuğu kişinin görmediğini mi sanıyor konuşan? Yoksa gördüğünü yorumlamaktan aciz mi olduğunu düşünüyor?

Konuşan, konuştuğu kişinin kendisini dinlemediğini farz ediyor, ama yine de konuşuyor mu? Yani sadece tek yönlü, alışı olmayan bir veriş mi söz konusu?

Konuşma, sadece bir boşalmadan mı ibaret konuşan için?

Sözün anlamı kayıp mı oldu?

Cemil Meriç, yanılmıyorsam Bu Ülke'de, “logos spermaticus”tan yani “doğurtkansöz”den bahsediyordu. İsmi lazım olmayan biri, “dölleyici kelam” diye çevirmiş bu Latince ibareyi. Şimdiki sözlerin doğurtkanlığı, dölleyiciliği kalmadı mı? Söz, iğdiş edildi, kısırlaştı mı?

“Sözün Düşüşü” adını vermişti kitabına, Fransız Hıristiyan anarşist filozof JacquesEllul yıllar önce. Söz, şimdi düşmekten de öte bir alçalış, bir yerin dibine geçiş içinde. “Alçaklık bile bir seviye ister” diyerek kimilerini “çukur adam” olarak nitelendiren Neci Fazıl'dan ilhamla “çukur söz”den bahsedebilir miyiz?

***

Susmak bizi korkutuyor. Susmak adeta yokluk demek bizim için. Konuşarak var olduğumuzu, olanı biteni anladığımızı ve müdahil olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyoruz sanki. Oysa ne var olmak, ne anlamak, ne de müdahil olmak sadece konuşmakla kanıtlanabilecek şeyler değil.

***

Haydi, hepbirlikte Şükrü Erbaş'ın o güzel şiirine kulak verelim. Ne diyor bakın Ömür Hanım'a, susmak ve konuşmak hakkında!

Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük... Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım... Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki... Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı... Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...

Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten -hele de güncel ve kof-  her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür... Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.

 

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)