LADİK, KONYA'NIN MAHALLESİ OLDU İSE, NEDEN HALA ? 

        Hakk hitabı erişince, gizliler ayân olur, 

        Bunca ruhları halk ettin, Sana muhtaçtır cihan.

        Ol Resul'un mirkadına, yolladık biz armağan, 

        Rabb'imiz bizim iledir, her vakitte her zaman.

        Şefaat Sen'den isterim, Yâ Muhammed Yâ İmam ! ( Ahmet Hüdai hz.leri )

        Değerli okurlar bir gazeteci büyüğüm ve Allah dostu, evliyalarımızı, yani Hakk âşıklarını nicelerken, şöyle tarif eder ;

         " Onlar Görüldükleri Zaman Allah Hatırlanır ”  

        Resülullâh Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Efendimize ;

       - Allâh'ın velileri kimlerdir ?... diye sorulduğunda böyle cevap vermişlerdi. Siz onlara isterseniz Gülistan-ı Muhammedî'nin gülleri, goncaları deyin ; dilerseniz onları Muhammed-î semanın yıldızları olarak kabul edin ; ya da âlemlere rahmet olarak gönderilen iki cihan güneşinin pervaneleri sayın... Ne derseniz deyin, nasıl kabul ederseniz edin ; onlar Allâh dostları... Onlar Allâh'ın velî kulları... O'nlar gönül sultanları ve onlar kalplerin casusları...

( Nail Bülbül )      

       Değerli kardeşlerim yakın bir tarih de, anlayacağınız üzere Ladik'e gittim. Hem çok mutlu oldum, feyz ve muhabbet buldum, hem de biraz buruk döndüm. 

       Eşim, çocuklarım ve damadım olduğu halde, bir gün evvelinden kalbe gelen bir anlık esintiyle verilmiş bir karardı, hazretin diyarına gitmek. Şehrin kasvetinden, riyasından ve kalabalığından azıcık da olsa uzaklaşmak, huzur bulmak ve feyz almak için sık sık yaptığım en güzel kaçış yoludur, mübareklerin türbelerine gitmek.

       Öyle ki Ladik'e gitmezden evvel ( Rical-i Gayb ) Gayb'ın erenlerinden Ahmet Hüdai hz.leri hakkında bir çok ahvâl duymuştum ve bir çok hikayesine satırlarda şahitlik etmiştim, dolayısıyla geceleri çok uykulardan feragat etmişimdir ki ânların idrakinin çabasından dolayı, ve emin olun böyle bir hazretin ayak bastığı ve bir çok himmetini bahşettiği bu nadide ildeki yaşama ortak olmak da, benim için ayrıca bir gurur vesilesiydi. 

       Yani oralara gitmek, Ladik denilen evliya beldesindeki nefeslerden nasibini almak da benim için de artık farz mahiyetinde bir ihtiyaçtı. Evet, dedim ya bir çok kez gitmiştim bu güzel beldemize, lakin bu sefer ki sanki ayrı bir sebeb-i vesileydi zannımca. 

      Fakat değerli kardeşlerim gittim gezdim, gördüm ve çok üzüldüm o gördüklerime, hani yılların adı var ki, milenyumdan bahseden ve mega kent iddiasının yegane temsilciliğini kimseye bırakmayan koca Konya'ya, böyle bir ilçe, kasaba, köy ve hatta yeni kararla mahalle, hiç yakışıyor mu Allah âşkına !

      Hiç mi taş taş üstüne konmaz, hiç mi bir köşesine bir tamirat, bir tadilat lazım gelmez be kardeşim, yani inanılır gibi değil hani, sanki bir mahsuniyet örtüsüne bürünüvermişti yedi düvelin hayranı mübareğin, gözünün nuru Ladik !

      Hazretin yaşadığı dönemden bu güne değin değişen veya değişmesi gereken parmak gözüne misali söylüyorum, hiç mi bir köşesine bir şeyler layık görülmez, hiç mi bir tabureye dahi ihtiyaç duyulmaz, hayretle iştigal yani hakikaten !

      Ahmet Hüdai hazretlerinin yüzü suyu hürmetine, tarihte nadir görülen bir ahvâlle Hızır alayhisselam'ın dahi teşrif buyurduğu bu toprakların, bu kadar sahipsizmişcesine mahsun, bakımsız ve bilinçsizce kaderine terk edilmesi, hakikaten son derece keder verici ve yürek burkucuydu benim için. 

      Defalarca kez dönüp dolaştığımız, ( yani gerçekten bu enteresandır ki nereyi ve kimi ararsak dönüp dolaşıp, hazretin ya kabrine ya odasına, yada Çalıbağı'nda ki kuyusunun başına çıkıyordu yolumuz ) Ladik, emin olun ki kadınsı bir tabirle azıcık makyajla, muhteşem bir ziyaret ve mesire yeri olabilir diye, düşünmekteyim. 

      Neyse efendim, gelelim ziyaretimize, safha safha !

      İlk olarak huşu deryasından bir katre de olsa feyz alabilmek adına gittiğimiz hazretin, Hızır aleyhisselam'la sık sık buluştuğu o tayyi mekan beldesi odasına tam girmiş oturacaktık ki, Hüdai hazretlerinin torunu değerli kardeşim Ahmet Elma ve değerli eşi, bizlere bir tepsi dolusu ayran bardaklarıyla hoş geldiniz, dedi.  

      Hani derler ya ; Aslında asalet olanın, neslinde nezaket olur... misali gibi, mübareğin torunu ve gelini de, son derece nazik ve misafirperverlerdi.

      Nacizane bu fakir de, Âteşbaz-ı Velî'nin manevî bendeleri ve bu işlerden az çok anlayan bir kişi olarak gördüğüm odur ki, verilen hizmeti rıza için yapmanın şuuru da, ister istemez takdire şayân olmaktadır değerli okurlar.  

       Dolayısıyla kendilerine ben de çok teşekkür ediyor, hizmetlerinin mükafatını ve marifetini de hem bu dünya, hem de ahiret için bakî olmasını temenni ediyorum. 

       Gelelim mübareğin yine Hızır Aleyhisselam ile buluştuğu ve sohbet ettiği kuyusunun başına !

      Yani kardeşlerim söylemeyim diyorum, tutuyum bazı şeyleri içimde diyorum ama, inanın o vakit bu vurdum duymazlık da amiyane bir tabirle, hani bir asır daha gidecek diye korkmadan edemiyorum doğrusu.

      Şöyle ki ; yirmi altı sene boyunca bu vatan için askerlik yapan ve bu uğurda Hızır Aleyhisselam'ın elinden âşk şerbetini içip manevî derecelere yükselerek, Anadolu tarihinde geniş geniş sayfalara adını ; Gayb'ın erenleri olarak nakşettiren Hüdai hazretlerine, o kuyunun başındaki sersefillik, bakımsızlık ve yokluk hiç yakışmıyor, inanın !

      Yani ayıptır, günahtır bana göre tarihin yazıldığı bir yerde, ihtiyarı var hastası var diyenin hesabı, el yıkayacak bir çesmesi olmaz mı, Konya'da her bir otoparka ayrı ayrı görevli koyan yetkililer ! bir günde onlarca kişinin ziyaret ettiği bir alana oraları temizleyecek, gelenlere rehberlik edecek bir görevli koyamıyor mu yani ?

       Bu sizce de son derece zaruri bir ihtiyaç değil midir acaba ?

       Evet kuyunun ilerisinde ihtiyaca cevap verecek kadar bir tuvalet ve çeşme var, fakat dediğimiz gibi oraya gidebilen var, gidemeyen var, ayrıca mola vermek orada konaklayan ziyaretçilerin, yiyeceklerini yıkayacak bir çesmesi de olması gerekmez mi, ve dahası etrafı duvarlarla çevrili o kuyu alanının yemyeşil çimlendirilmesi de hem gözlere, hem gönüllere, hem de bendenlere şifa değil midir değerli kardeşlerim ? 

       Madem ki Ladik artık Konya'mızın bir mahallesi konumunda, peki neden hala en ufak bir karesinde yenilenme veya bir tadilat çalışmalarına rast gelmiyoruz ?

       Çarşısına pazarına, Konya Bedesten'deki, Zafer'deki, Mevlana çevresindeki gibi, neden özen ve hürmet gösterilmiyor ve şehirleşme gayretleri oraya da aksettirilmiyor acaba ; oysa ki hayal bu ya ! ( hani olmaz da, belki olur ya )

      Çarşısına, pazarına bilhassa hazreti temsil eden mekan ve alanlarına güzelce bakım yapıp, güzel alanlar tahsis edip, hatta orada sakinlerince göl diye tabir edilen bir su birikintisi var ki, etrafına banklar konarak, fışkıran su damlacıklarıyla bir havuz meydana getirmeninde, yerli yabancı turistlere şık bir hizmet olacağını düşünüyor ve bu manada hem ticarî anlamda bir gelir kapısı açmak, hem de hazretin ziyaretçi sayısını çoğaltmak, hem de Hz. Mevlana'ya gösterilen hassasiyeti göstererek, hem ülkemizde hem de dünyada böylesine bir velînin de olduğunu gururla sergilemek, muhteşem bir hizmet olacaktır kanaatindeyim. 

      Bunun dışında halkın ektiklerini sulamada veya su ihtiyaçlarını karşılamada da, bazı eksikliklerinin olduğu maalesef, tez vakitte değerlendirilmesi lazım gelen bir konu ve bunun devamında ise patlayan su kanallarının bakımının yapılması, son derece aciliyet gerektiren bir mevzudur değerli kardeşlerim. 

      Ayrıca son bir gözlem olarak belirtmeden geçemeyeceğim ki, madem Ladik'de bizim mahallemiz oldu, neden hala günlük çöp hizmetleri yerine getirilmiyor ve o kokular steril edilmiyor kendi kendimize sormadan edemedik, öyle ki hani az da değil gördüğümüz kadarıyla oranın mevcudu, sakinlerinin dışında da ziyaretçi sayısıda oldukça fazla aslında, onun için biraz daha hassasiyet göstermek de fayda görüyor, yetkililerden bu konuda biraz daha alaka rica ediyorum. 

     Bu manada bize de görev düşerse şayet, canla baş üstüne !

     Değerli okurlar, bu arada bu gezimiz esnasında ziyaret ettiğimiz eşimin öğrencilerinden ev sahibi hassasiyetiyle bizlere alaka gösteren Ali Kamil Torlak ve pek değerli ailesine ve Yasin Külahlı ve ailesine gönülden teşekkür ediyor ve kendilerini Allah'a emanet ediyorum efendim.              Kır kalemin ucunu. Bundan sonraki yolculuğumuz âşk yolculuğudur. Âşk-ı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın. ( Şems-î Tebriz'î )

      Tabirince bir yolculuk, bir arayıştı benimkisi hadsizce !

      Evet O'nlar âşk bağının gülleri ve Konya'nın, Konya'lının ruz-î mahşerde affa ve mağfirete vesile olacak, en önemli nazı ve referansıdır. Kıymetleri iyi biline !

                                                                                     Allah'a emanet olunuz...