Yaratılışımızdan kıyamet gününe kadar yaşam, yaratılmış olan evrensel bilincin gereği olarak devam ediyor edecek.

Maddi ve manevi olarak muhteşem  yaratılışımız,  gayesine uygun olarak  şifrelendiği gibi, her an yeniden doğarak,  hassas bir denge ile tekamülüne  devam ediyor.

Tabii ki neden var olduğumuzun hatta yaşadığımızın  farkına çok büyük bir kısmımız varmıyor.

Neden yaşadı, neden var bunu bilmeden ölen insan sayısı sanırım insanların çok  büyük bir kısmı.

İnsanların diyorum çünkü insanlık dersem o zaman varlığının farkında insan anlamına gelir.

Ne fark var arasında?

Birisi beden olan varlık insan.

İkincisi bedenin uzuvlarının farkına varan yada varmaya başlamış olan yani insanlık makamını fak eden  insan.  Bedende ruhunu fark etmiş insan demek.

İradesinin farkında olan,  duygularını,  düşüncelerini,  davranışlarını iradesi ile harekete geçiren insan.

Bunun da ölçüsü insan-ı Kamil olmak . Uzun bir yolculuğun menzili yani. Ama bu yola çıkmaya niyet etmek bile insanlık için önemli bir adım.

Okumak, öğrenmek, bilmek, deneyim sahibi olmak, ilkelere sahip olmak, diğer insanlarla ortak paydalar geliştirmek hepsi insanlığa giden yolun taşlarını döşemek demek.

Keşfetmek,  icat etmek, herkesten önce farkına varmak,  diğer insanlara ümit olmak, yaşamı zenginleştiren konuma gelmek,  yaşamda kendimize bir ağırlık edinmek demek.

Bütün bunları yaparken insanlık adına doğru işler yapanlar olduğu gibi bir de bu işlerin şeytani tarafında olanlar da var.

Belki de onlar doğru olanlardan çok daha gayretliler ve daha bilinçli organize olmuşlar.

Onların bu kadar  düzenli gayretleri ile olsa gerek;  dünyadaki savaşlar, karışıklıklar göçler, ölümler, salgın hastalıklar terör insanlığın baş belası olarak gündemimizi meşgul ediyor.

İnsanlığın enerjisini tüketiyor.

Öyle ki Babil’den günümüze  kadar gelen  şeytani güç, adeta  felaket kazanının altını sürekli ateşli tutuyor.

Kendi kurtuluşlarını başkalarının yok oluşunda arayan bu zihniyet, vaat edilmiş  topraklar ve  kendi kurtuluşları için  dünyayı savaşa sürüklemeye bile hazırlar.

Daha doğrusu kendilerine göre Rab onlara Har dağında Megido  dağ şehrinde yapılacak  büyük kıyametten sonra, vaat ettiği kurtuluş için  savaşa hazırlık yapıyorlar.

Onlara göre; bazı güçler kurtuluşa ermek için Rab’a yardımcı olmaya çalışıyor, kıyamet savaşı için gayret ediyorlar. Süreci hızlandırmaya çalışıyorlar.

Üstelik dost görünerek, barış sever, çevreci,  demokrasi havarisi, uygarlık, medeniyet, modern yaşam gibi elbiselere gizlenerek.

Artık bunları daha da açık yapmaya başladılar.

Üstelik bu binlerce yıllık bilgi, tecrübenin kesintisiz ve biriktirilerek ve etkisi kuvvetlendirilerek yürütülen bir proje.

Kızılderililerden, Afganistan’a, Irak’a, Arap baharlarına, Suriye,  Doğu Akdeniz’deki senaryolar hepsi  bu bilincin yeni dünya düzeni adına kendilerini güncellemek  değil mi?

Olayları bir de bu açıdan bakarak değerlendirirsek, hangi konumda olduğumuzu daha net görürüz.

Kendi içimizdeki demokrasi adına yürüttüğümüz, birçok çaba eğer dünyadaki bu gelişmeleri dikkate almadan yaparsak onların projesinde rol almış oluruz.

Bize düşen birey olarak, toplum olarak, iş çevresi olarak,  iktidar ve muhalefet olarak attığımız her adımı binlerce yıllık kendilerine göre tutarlı bu projeyi ve yürüten bu insanları dikkate alarak atmalıyız.

Bunun için elimizde muhteşem bir güç var.

Binlerce yıllık millet deneyimi ve devlet deneyimi olan tarihi varlığımızı, gerçekleri kabul etmek şartı ile güncelleyerek  bu güç ile etkili olabiliriz.

Evrensel bilincin ve insan-ı kamil bir toplumun tekamülü için, içinde vicdan olan , insanlık bilincini baş tacı yapan,  yaşamı her zaman tamamlayıcı özellikler taşıyan millet bilincimizin farkında olarak yaşamalıyız.

Sadece kendimizi, sadece ailemizi, aşiretimizi, partimizi kısaca kendi bekamızı düşünerek yapacağımız her girişim Armagedon Savaşını organize eden,  vaat edilmiş toprakları ele geçirmek için gayret gösterenlere hizmet edecektir.
Güney ve Doğu Anadolu’muzun bu plan içinde olduğunu asla unutmamalıyız.

Dünya bu planla hareket ederken, muhalefet iktidarı düşürse ne olur, iktidar muhalefeti pasifsize etse ne olur. Bu zihniyetle kim hangi makama gelirse o projeye hizmet etmiş olur.

Veya bir gün o savaşın yenileni olarak senaryoda yer alacaksak zengin olsan ne olur,  makam sahibi olsan ne olur. Belki herkesi sömürür, çevreye zarar verir, toplumu fakir bırakırsınız ama bir gün tek bir hamle ile o projenin bir yerinde figüran olursun.

Yapacağımız tek şey insanın yaratılış bilinci gereği, insanlık makamına uygun insan yetiştirmek.

Tabii ki önce kendimiz insan olarak.

Eğer; İktidar olarak kendini seçilmiş görürsen, muhalefet olarak kendini elit görürsen,  Zengin olarak kendini özel görürsen bir toplumda insanlık tekamül etmekte zorlanıyorsa bir hiçsiniz.