Kurban ve kurban ibadetinin manevi ve takva boyutuyla ilgili yazı yazmaya başlamışken, Konya Şehir Hastanesi’nden gelen acı, üzücü ve düşündürücü haberle irkildim! Bir uzman hekimimizi ve onun tıbbî sekreterini bayram arafesine az bir zaman kala “kurban” veriyoruz! Her iki cana kıyan kâtil zanlısı ise, sonra kendi canına kıyarak intihar ediyor.

Milletimizin ve sağlık camiasının başı sağ olsun.

Ölenlere Rabbimden rahmet diliyorum.

Yâ “Hacı!” Sen ne yaptın?

Hacılar Arafat’ta vakfeye durmaya hazırlanırken sen hangi Şeytan’a uydun da…

Onca yüreği yaktın!..

“İnsanım” diyenlerin vicdanlarını kanattın!

Yâ “Hacı!” Niçin, neden ve nasıl kıydın bu canlara…

Sanki insanlığı öldürmüş gibi bütün lânetleri mıknatıs gibi üzerine çektin.

Yâ Hacı! Sen, bir insanın haksız yere öldürülmesi karşısında toplumda öldürme olaylarının yayılmasına, insanların birbirine düşmesine ve toplum düzeninin bozulmasına yol açtığını bilmiyor musun?..

Bir insan hangi eğitimden geçerek “güvenlik görevlisi” olur?..

Güvenlik olmadan sağlık alanında sağlıklı bir gelişme sağlamak acaba mümkün müdür?

Ey sağlıkçılar!

Ey hekimler!

Ey hâkimler!

Ey savcılar!

Ey Konyalılar!

Ey “Türkiyeliler!”

Ey insanlık!

Küresel şeytanî düzen ve sistemlere üç kurban daha verdik.

Bundan haberiniz var mı?..

Bu üç kişinin gerçek kâtili kim/kimler?! Onları nasıl/nerelerde aramalıyız?..

İyileştirilmesi gereken sağlık sisteminde mi?

İnsan öğütür hâle gelen maarif sisteminde mi?..

Şeytanlaşmış insanın kıt ve cüz’i aklıyla kurulan ve “Tanrılık” iddiasında bulunan beşerî sistemler de mi?

Yoksa hepimiz suçlu tarafta mıyız?..

İnsanımız, insanlar ve insanlık; neden birbirlerini anlamaz, birbirleriyle anlaşamaz ve birbirlerine öfke duyarak ufak bir bahanede bile birbirlerine şiddet uygular hâle geldi…

Ne, neden ve niçin…

“Hacı”nın kulağına birileri fısıldasaydı bari,

Şeytan’ın vesveselerini dinlemeden önce;

“Kaderle savaşılmaz” diye.

Bu menfur hadisenin ardından işi gücü bırakan şehir hastanesindeki bir grup sağlık çalışanı “Hekime uzanan eller kırılsın!” şeklinde sloganlar atarak işi bırakıyor. Yâni sizin anlayacağınız sağlıkta yaşanan bu kadar şiddet karşısında “ARTIK YETER!” diyerek isyan bayrağı çekiliyor!

Adalet, sağlık ve eğitim sistemi ile iyi yürümeyen düzene karşı çok ciddi bir uyarıdır bu.

“Anlayana saz…” kâbilinden.

Hastanede görevli bir hekim, elindeki toplu iğneyi gazeteciye göstererek “Hastaneye 200 metre uzaklıktaki adalet sarayına bir toplu iğne dahi giremezken hastaneye silah nasıl giriyor?! Doktora böyle el uzanacaksa artık biz gönlümüzle, isteyerek hizmet vermek istemiyoruz! Veremiyoruz daha doğrusu. Üzgünüz ve vicdan azabıyla ağlıyoruz…” diye haykırıyor.

Bu menfur cinayet üzerine sosyal medyada Samsun’dan yazan bir kişi, “Hastanelerde adalet sarayı gibi güvenlikten geçirilmelidir.. X Ray cihazı, el detektörü ile üst araması yapılmalıdır.” şeklinde önermede bulunurken bir başka şahıs, şu yorumu yapıyor:

“Ülkenin son durumunu belirten bir haber.

- psikolojik rahatsızlıklarda artış

- bireysel silahlanmada artış

- suç oranının artışı! Sayın bakan önlem alınmaz ise ülkede doktor kalmayacak bilginiz olsun. Bu çok kritik bir durum.”

Kurban ne demek?

Kurban, Allah’a yaklaşmak demek…

Kurban, insân-ı kâmile doğru basamakları çıkmak demek…

Kurban, haddini bilmek demek…

Kurban, şeytana değil, Allah’a dost olmak demek…

Kurban, dünyada 300 milyon aç çocuğu hatırlamak demek…

Kurban, Afrika’da açlıktan ölen insanların sessiz çığlıklarını duymak demek…

Kurban, Mina’da kurulu Şeytan İmparatorluğunu taşlayarak yıkmak demek…

Hz. İbrahim gibi.. Hz. Hacer gibi.. Hz. İsmail gibi kendi şeytanını taşlamak demek.

Kurban, Hz. İbrahim gibi Allah’ın emrine itaat ederek sadakat göstermek…

Kurban, Hz. İsmail gibi o emre baş koyarak tam bir teslimiyetle tevekkül etmek…

Kurban, Hacer anamız gibi Allah’a güvenerek korkuyla ümit arasında, o tepeden bu tepeye koşarak zemzeme kavuşmak demek.

Kurban, Takva Libasını giymek demek.

Kurban, her kurbanı kendi zaman ve mekân boyutunda değerlendirip ders almak demek.