Ziraat Yüksek Mühendisi Celil Çalış hem dünya tarımsal üretim ve pazarlarındaki gelişmelerin hem de Türkiye’nin kendine has durumunun, yoğun bir iklim baskısı döneminden geçildiğini net şekilde ortaya koyduğunu da vurgulayarak gıda enflasyonu meselesinin bu yılın sonuna kadar yaşanacağını ifade etti.
ÜRETİCİ MEMNUN DEĞİL!
Yaz mevsiminin ortasında genelde yaş meyve ve sebze tarafında fiyatların gevşemesi ve gıda enflasyonunda daha sakin bir seyrin izlenmesi beklendiğini ama bu dönem tam da öyle olmadığını aktaran Celil Çalış, diğer alanlardaki fiyat artışlarına bakılırsa meyve sebze fiyatlarının biraz daha insaflı olduğunu ileri sürdü. Ancak alım gücüyle kıyaslandığında tüketicinin istediğini alamadığına işaret eden Celil Çalış, “En belli eden örneği alışkın olmadığımız pazarda markette yarım karpuz kavun satışları. Belirli bölgelerde yaşanan olumsuz iklim koşulları birçok üründe verim kaybını oluştursa da ılıman geçen kış, çiçek ve döllenme döneminde uzun yıllardır yaşadığımız soğuk ve dolu zararı bu yıl görülmedi. Meyveler ilkbahar son donlarından etkilenmedi ve meyvede bolluk yılını yaşıyoruz. Buna rağmen girdi fiyatları ve işçiliğin bulunamaz ve yüksek olması nedeniyle fiyatlar üretimdeki bolluğa rağmen yüksek. Fiyatlar yüksek de üretici kazanıyor mu diye soracak olursak üretici de karlılıktan memnun değil” diye konuştu.
“2023 yılındaki üreticinin altın yılından sonra kuraklık etkisiyle rekoltede ciddi azalma olan buğday, yem sektörünün ana ürünlerinden arpa tarafına, hasadı yaklaşan gıda, sanayii ve yem sektörünün ana ürünlerinden olan mısır, ayçiçeği, şekerpancarı gibi çoğaltarak gideceğimiz harmanlarımıza da ayrıca göz atmak gerekir” diyen Celil Çalış, başta ekmek, makarna, irmik, bulgur ve un olmak üzere doğrudan ya da dolaylı şekilde pek çok mamulün ham maddesi niteliğindeki buğdayın, gıda enflasyonundaki yumuşak karın olduğunu belirtti. Buğday, arpa, mısır, ayçiçeğinin aynı zamanda hayvancılık açısından da önemli bir yem ham maddesi olduğunu kaydeden Celil Çalış, her ne kadar besleyici özelliği bulunmasa da ekinlerin saplarının dahi hayvancılık açısından önemli bir emtia niteliği taşıdığına dikkat çekti.
"ÖNCE İTHALAT" ŞARTI GÜNDEMDE YERİNİ KORUYOR
Yem fiyatlarında devam eden artışın gıda sepetine de yansıdığını ve bunun devam edeceğini açıklayan Çalış, et ve süt ürünlerinin yukarı yönlü fiyat baskısının yakın zamanda çok daha net hissedeceğini anlattı. Çalış, “Çünkü mevcut şartlarda kapanmanın, daha doğrusu tam manasıyla açılamamanın etkisiyle yaşanan düşük talep, bu ürünlerin fiyatlarını kısmen baskılıyor. Hayvancılıkta yüksek girdi maliyetleri yanında başta küçükbaş olmak üzere hissedilir oranda çıkış yaşanmakta ve bu etki kabul edilmesi zor olsa da en az girdi fiyatları kadar etkili olan hayvancılıkta istihdam sorunu olarak karşımıza çıkmakta. Ama besi hayvancılığı ile uğraşanların hali içler acısı, kargas et fiyatları düştükçe düşüyor. Bu durum hayvancılığımızın geleceği açısından düşündürücü bir durum. Her zaman dediğimiz gibi tüketiciyi korumanın yolu üreticiyi korumaktan geçer. Yakın zamanda normalleşme sürecine tam manasıyla geçilince artacak talebin yaratacağı ek fiyat baskısını şimdilik düşünmeyip unutmamak kaydıyla kenara koyalım. Ilıman geçen kış, yağışın miktardan çok dağılımının üretimi etkilediği üretim sezonunda en iyimser tahminlere göre, buğdaydaki kaybın yüzde 15 seviyelerinde olduğunu buğday hasadının ülke genelinde sonun geldiğimiz bugünlerde görmekteyiz. Türkiye gibi yılda ortalama 20 milyon ton buğday tüketimi gerçekleştiren bir ülke için yüzde 15 rekolte kaybı bile iç tüketimde kendi kendimize yetemeyeceğimizi net şekilde ortaya koyuyor. 2023 yılı yüksek rekoltesi ve 2022-2023 yılında Türkiye’nin öncülünde uygulanan tahıl koridoru anlaşmasıyla 2024 yılındaki buğdayda rekolte kaybı bu yıl hissedilmeyecek. Ancak uygulanan fiyat politikası ile geçtiğimiz 10 yıl içinde yaşanan son 3 yıl düzelen buğday üretiminden başka ürünlere kaçış tekrar yaşanırsa 10 yılı telafi için tekrar bir çalışma ve destekleme programı yapmak zorunda kalacağız. Hep tekrarladığımız üretim planlamasını o kadar alınan karara rağmen neden hayata geçiremiyoruz. Dolayısıyla bu yıl ağırlıklı olarak buğday başta olmak üzere tahıl grubunda daha yoğun bir ithalatı konuşacağız. Bakış açımızı üretici gözüyle ele aldığımız için DİR kapsamındaki ithalat konusunu, dolar kurunun 33 TL bandına oturduğu bir ortamda ithalat maliyetlerini hatırlayarak geçelim istedim. Gündemde olan ülkemizde buğday fiyatlarının dünya fiyatları üzerinde olması ancak fiyatlar değerlendirilirken dünya ile ülkemizde üretim maliyetlerinin de göz önüne alınması gerekiyor. Sadece ithalat değil ihracat tarafına yönelik kararların alındığı, daha da alınacağı günlerden geçiyoruz. Özellikle makarna gibi ihracata konu olan ürünlerin ham madde tedarikinde iç piyasadan temin yerine “önce ithalat” şartı gündemde her zaman yerini koruyor. Sebebi bir yandan üretim maliyetleri gibi gözükse de makarnalık buğday üretiminde kendine yeterlilikten her yıl uzaklaşıyoruz. İthalatta önemli kalemlerden olan üretim kaynağı ağırlıklı yeme dayanan yumurta sektörü üretim maliyetleri ve Orta Doğu’da yaşanan savaş ve kargaşalar sonucu aynı yıl içerisinde birden fazla krize girmeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.
“Meteorolojik” ve “tarımsal” kuraklıkla birlikte “hidrolojik” kuraklık ile karşı karşıya olunduğunun altını çizen Çalış, Türkiye genelinde 40’tan fazla ilin kuraklıktan zarar gördüğünü kaydetti. Çalış, şunları dile getirdi: “Dolu, sel, don zararlarını da başlık vererek hatırlatalım. Üretim bölgelerinde gördüğümüz, duyduğumuz bilgilere göre, buğday, arpanın yanı sıra hasadı yaklaşan çeltik, şekerpancarı, mısır, patates ve yem bitkileri gibi ürünlerin de kuraklıktan etkilenmeye başladığı bilgisi geliyor. Her ne kadar sulansa da dünya tarihinin en sıcak geçen 2024 Temmuz ayında bitkiler ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Kuraklığın sürmesi, ikinci mahsul ekilişlerinde de sıkıntı yaratıyor, kayıp ve hasar riskini artırıyor. İkinci ürün eken üretim bölgelerimizde girdi fiyatlarının yanında iklim baskısı üreticiyi ikinci ürün ekmekte düşündürüyor ve başta Çukurova olmak üzere ikinci ürün ekimlerinde yıldan yıla gözle görülür bir azalma yaşanıyor. Bu da gıda sepetindeki birçok ürün üzerinde ek bir enflasyon baskısı yaratıyor. Aslına bakarsanız geldiğimiz noktada kuraklık meselesi bu işin tuzu biberi oldu. Zaten hali hazırda tarım sektörünün kronik sorunları çiftçi üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. İthal girdilere dayalı üretim modelinde kur baskısı, çiftçi maliyetlerine her geçen gün daha çok yansıyor. Küresel tarım politikalarındaki hamleler ve uluslararası piyasalardaki hareketler de kırılganlığımızı iyice artırıyor. Sonuç olarak da karşımıza gıda güvencesini tehdit eden ya da çok daha maliyetli bir hale getiren tablo çıkıyor. Hasılı tarlada, bahçede, çiftlikte üreticinin yaşadığı mağduriyeti, markete giden tüketici de iliklerine kadar hissediyor. Tekrar edelim; “Tüketicinin korunmasının yolu, Üreticiyi korumaktan geçer”.