Kum fırtınası ne demek, nerelerde görülür. Hemen aklımıza kumun şiddetli rüzgârla savrulması, taşınması ve görüldüğü yerlerde Afrika, Arabistan yarımadası ve Asya’nın bazı çölleri akla gelir.

Kum fırtınası; Türk dil kurumuna göre “Çöllerde kumu havaya karıştıran kasırga” olarak belirtilmektedir.

“Kum fırtınasında yer alan kum parçacıklarının birçoğu 0,8 – 1 mm’lik çaplarda olabilir ve genellikle 3 – 15 metre yüksekliğe ulaşır, rüzgâr hızına göre daha yüksekliklere de ulaşanları da olabilir. Genellikle kum fırtınalarının yüksekliği rüzgâr kuvvetiyle doğru orantılıdır ve en az 40 km’lik hızlara sahip olurlar ve de bir anda ortaya çıkabilirler. Kum fırtınası terimi çoğunlukla çöldeki kum fırtınası bağlamında kullanılır. Özellikle Sahra'da görülen ve görünürlüğü düşüren ince parçacıkların yanı sıra, önemli bir miktarda daha büyük kum parçacıklarının yüzeye yakın yerlerde uçurulduğunda da kum fırtınası tabiri kullanılmaktadır. Kum fırtınasının daha çok görüldüğü yerler, Sahra Çölü, Arap Yarımadası, İran, Pakistan, Hindistan gibi kurak bölgelerdir.

Toz fırtınası terimi ise daha ince parçacıkların uzun mesafelerde uçurulduğunda ulaşımı, tarım alanlarını, meralar ve özellikle kentsel alanları etkilediğinde kullanılmaktadır.

Kum fırtınaları, bitki örtüsünün olmadığı ya da çok zayıf olduğu çöller ile kurak, yarı kurak özelliklere sahip ve yarı çöl görünümündeki yerlerde görülmektedir. Ekim yapılan tarım arazilerinde tarımsal faaliyetler istenilene uygun yapılmadığı takdirde bu alanlarda da kum fırtınaları görülmektedir.  Ülkemizde de bazı yıllar özellikle İç Anadolu Bölgemizde kum fırtınaları görülmektedir. Tarım arazilerinde önemli kayıplara neden olan bu afetler yollarda ulaşımı engellemekte, kazalara sebep olmakta ve bazı maddi kayıplara neden olmaktadır.

Geçenlerde Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Sait Gezgin hocamın konu ile ilgili açıklamaları bazı basın organlarında yer almıştı. Değerli Arkadaşım Prof. Dr. Sait Gezgin açıklamalarında haklı serzenişlerde bulunmuştur. Tarlalardaki bitkisel atıkların yakılmasının, toprakta bulunan organik maddelerin kaybedilmesine neden olduğunu dile getiren Prof. Dr. Gezgin, “Uzun yıllardır biz devletimizin yasaklamasına rağmen bitkisel atık dediğimiz anızları yakıyoruz. Bunun sonucunda topraklarımızda her geçen yıl organik madde miktarında azalma söz konusu. Bugün tarım bakanlığına bağlı tarımsal araştırma enstitülülerin yapmış olduğu çalışmalara göre bir toprakta ağırlık esasına göre en az yüzde 3 olması gereken organik madde miktarı, topraklarımızın yüzde 99'unda yüzde 3'ün altında organik madde var. Yüzde 89'da yüzde 2'nin altında organik madde var. Bu organik madde azlığı toprakların yapısını oluşturan, toprağı tanelerinin birbirine bağlanmasını azaltıyor. Agregasyonu azaltıyor. Bu agregasyonun azalması da diğer yanlış kullanımlarla yanlış sulama ve yanlış gübreleme, yanlış toprak işlemenin de etkileriyle şiddetli rüzgâr estiği zaman toz bulutu sayesinde tarım topraklarımız en verimli kısmı havaya uçup gidiyor" diye belirtmiştir.

Üretim yapılan arazilerde bitkilere göre değişmekle birlikte bitkiler toprağın daha çok 15- 25 cm derinliğe kadar olan üst kısmından faydalanmaktadırlar. Bu üst tabaka tarım için hayati önem taşımaktadır, bu kısmın kesinlikle kaybedilmemesi gerekmektedir. Kum fırtınası, su ve rüzgâr etkisiyle oluşan erozyonla kayıplar genelde bu üst tabakadan olmaktadır. Bu nedenle verimli ve bitki yetişmesi için gerekli olan bu yüzey toprağının kaybedilmesine yol açan faaliyetlerden mutlaka uzak durmalı ve kaybı önlemeliyiz

Tarım bütün bilim dalları gibi bir bilim dalıdır. Bilimsel bilgi ve verilerin gelişen teknolojiye uygun uygulanması bilimin gereğidir. Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) “Beşikten Mezara Kadar İlim Öğreniniz” ve İslam filozoflarından Hacı Bektaş-ı Veli “İlimle Gidilmeyen Yolun Sonu Karanlıktır” sözleri bize ilimin ne denli önemli olduğunu hatırlatmaktadır. İlim bizleri aydınlatarak bizleri daima ileri götürmektedir.

Akla ve bilime son derece önem vermiş olan İslam dininin mensupları olarak ilimin gereklerini daha fazla yerine getirmeliyiz. Tarımda bir ilim dalı olduğuna göre tarıma değer verilmeli ve uygulamalar bilime uygun olmalıdır. İlim, bilgi anlamına gelmekte, insanların bir şeyin bilgisine kesin olarak ulaşması ile ilim, insanların hayatında oldukça önem kazanmaktadır. İlim sayesinde insanlar doğruyu bulur ve doğrunun ışığında ilerlerler. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır sözünü Hacı Bektaşi Veli çok güzel söylemiştir. Bu söz, ilimin ve mantığın insan hayatında önemli bir konuma sahip olduğunu belirtmektedir. Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) “Beşikten Mezara Kadar İlim Öğreniniz” hadisi de ilmin hayatımız boyunca süreklilik arz ettiğine işaret etmektedir.

Sayın Prof. Dr. Sait Gezgin “topraklarımız da yanlış işleme, yanlış gübreleme ve sulamaya bağlı olarak toprak yapısında bozulmalar vardır. Topraklarımızda en önemle hatalardan bir tanesi, maalesef bölgemiz yarı kurak bir iklime sahiptir, bu yarı kurak iklim bölgelerinde topraklarımızın organik madde kaynağı az" demekte ve önemli problemlerimizi bilime uygun olmayan uygulamaların sonucunda bu hale geldiğine işaret etmektedir.

Değerli okuyucularım tarıma açık arazilerde bu yanlışlıklar görülürken meralarımızda durum daha vahimdir. Özellikle bölgemiz meralarının çoğunluğunda neredeyse ot görülmemektedir. Bu durum yine bu alanlarda bilimin gereğini, meralardan faydalanan üreticiler ve idari sorumluluğu olan idarecilerin yapmamızdan kaynaklanmaktadır.

Çiftçilerimiz sulanan alanlarda ve uygun olan kurak bölgelerde mutlaka ara ürün yetiştirerek tarlayı boş bırakmayıp sonbahar ve ilkbahar rüzgârlarına karşı hem yem üretip hem de toprağı korumuş olmalıdırlar. Mümkünse kurak alanlarda ekilmeyecek olan alanlarda sonbahar sürümünden kaçınılmalıdır.

Toprağı yağışa ve rüzgâra karşı koruyan üzerindeki bitki örtüsüdür. Bitkide diğer canlılar gibi belirli yaşama dönemi olan, uygun şartlarda büyüyüp gelişen bir canlı olduğundan büyüme ve gelişmesi süresince tarım ilmine uygun faydalanılmalıdır.          

Bölgemizde hayvanların meraya çıkması Konya Tarım Orman İl Müdürlüğünce “İl Otlatma Takvimine” bağlanmış olup bu takvime uyulmalıdır. Mera kanununa göre her il bir otlatma takvimi belirleyerek, o yörede otlatma başlangıç ve sonu uygulaması yapılmaktadır. “Görülen köy kılavuz istemez” sözünde olduğu gibi tehlike belli olduğundan her ilde yöneticiler (Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı, Muhtar, Ziraat Odaları ve Çiftçi Malları Koruma Başkanlıkları, Sürü sahipleri) yöresinde otlatma takvimi uygulamasını yaptırmalı, Tarım ve Orman İl Müdürlüğünce belirlenen “İl Otlatma Takvimi”ndeki tarihler dışında meralarda hayvan otlatılmamalı ki tehlike büyümesin, görülen veya görülecek tehlikeyi yaşamayalım. Aksi takdirde geçen günlerde görülen Ankara ve Konya illerinde, Polatlı, Karapınar ve Ereğli ilçelerinde görülen toz bulutları, toz fırtınası veya kum fırtınası daha çok görülebilir. Otlatma takvimine uyularak ülkemizdeki 14,6 milyon hektar çayır ve mera alanları bitki örtüsüyle kaplanması ve arazilerde ara ürün yetiştirilerek toprağın yüzeyinin bitki ile kaplı olması bu toz fırtınalarının oluşmasını engelleyeceği unutulmamalıdır.

O halde değerli üreticilerimiz tarımı doğru, bilimin gereğine uygun ve bilinçli yapmaya gayret edelim. Tarım mevzuatlarına, zirai meslektaşların ve idarecilerin uyarılarına uyalım.

Dünyada dijital tarımın yaygınlaştığı, Tarım 4.0’ın uygulamaya konulduğu, tarımın endüstriyel şirketlerin hakimiyetine doğru yöneldiği günümüzde maalesef üreticilerimizin uygulama hataları ve idarecilerimizin de kanun ve yönetmelikleri uygulamadaki kararsızlıkları ve toleranslı davranışları kum fırtınalarının oluşmasına ve giderek de artışına sebep olmaktadır. Bu nedenle herkes üzerine görevi zamanında ve eksiksiz yapmalıdır.

Çevremizin bitki ile kaplı, daha güzel olması ve fırtınasız günler görmek dileğiyle…