Konya Aydınlar Ocağı’nın bu haftaki Selçuklu Salı Sohbetleri’nde, “Vefatının 60’ıncı Yılında Yahya Kemal Beyatlı” hayatı, şiirleri ve fikirleriyle birlikte ele alınarak anlatıldı. Konya İl Halk Kütüphanesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen ve panel yöneticiliğini NEÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Harmancı’nın yaptığı panelde konuşan NEÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Hanifi Aslan, Yahya Kemal’in şiir hakkındaki görüşü ve değerlendirmesini paylaşarak “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı şiirini okuyarak yorumladı. 

YAHYA KEMAL, ŞİİRİN DERUNÎ AHENGİDİR

Hanifi Aslan, Yahya Kemal’in şiirle ilgili düşünce ve görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: “Yahya Kemal, “şiir şiir için yazılmalı veya sanat sanat içindir” tartışmalarına karşı “Ahlâk, din, millet, vatan, halk ideallerini yâni bir dâvaya şiiri bayrak yapanlar şiire haksızlık ederler” diyor. O aslında şiiri bir propaganda aracına dönüştürmemektir demek istiyor. Yahya Kemal şiiri şöyle ifade ediyor: Şiirin kendi ölürse binlerce şair ürer. Tıpkı bir naaş ruhu olduğu zaman bir vücuttan varlık, çürüdükten sonra bir kurd mahşeri kesildiği gibi. Yâni tabiri caizse şiir ortadan kalktığı zaman bir sürü müteşair (şair namzetleri) diyebileceğimiz insanlar türer. 

Şiir kalpten geçen bir hadisenin lisânı halinde tecelli edişidir. Duyduğunuz, hissettiğiniz, kafanızdan ve özellikle kalbinizden geçirdiğiniz lisân-ı halinde bir dile dönüşmesidir. Hissin, duygunun birden lisan oluşu ve lisan halinde kalışıdır. Düşündüklerimizi vezinle, ölçüyle ve dille ifade edişimiz şiir değildir. Bir mısraın şiir olup olmadığı gayet aşikârdır. Derunî ahenk ile ifade edilmişse şiirdir.” 

YAHYA KEMAL’İ ÜSKÜP VE PARİS ETKİLEDİ

NEÜ Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümünde öğretim görevlisi Fatih Cihat Büyükmatür ise, Yahya Kemal’in biyografisini, şehirler üzerine kurarak anlattı. Gezdiği şehirlerin Yahya Kemal’in hem şahsiyetinde, hem de sanatında etkili olmuş ve iz bırakmış şehirler olduğunu belirterek o şehirlerarasında Üsküp ile gençliğinde bohem hayatı yaşadığı Paris’ten misaller verdi. 2 Aralık 1884’de Üsküp’te dünyaya gelen Yahya Kemal’in tarifiyle, o yıllarda Üsküp’ün “ezanların okunduğu, örf, adet ve geleneklerin bütünüyle yaşandığı gerçek bir Türk-İslâm şehri” olduğunu belirten Cihat Büyükmatür, “Yahya Kemal’de bıraktığı iz sadece ezan değil, aslında dini anlamda birçok ritüelle ilk defa Üsküp’te tanışıyor ve yüzleşiyor. Yahya Kemal’in Üsküp’te geçirdiği çocukluk yılları taşın üzerine yazılmış hatıralar. Yahya Kemal İbrahim Naci Bey ve Nakiye Hanımın evladı olarak dünyaya geliyor. İlk çocuk olması dolayısıyla Yahya Kemal’in adı bir Kur’an mushafının arkasına yazılıyor” dedi. Büyükmatür, Yahya Kemal’i etkileyen bir diğer şehrin Paris olduğunu ve Paris’ten tekrar İstanbul’a döndüğünde özüne doğru dönmüş bambaşka bir Yahya Kemal’in karşımıza çıktığını da dile getirdi.

YAHYA KEMAL GEÇMİŞİN DESTANIDIR

Abdullah Harmancı da, Sezai Karakoç’un Yahya Kemal ile Mehmet Âkif’i kıyaslamasıyla ilgili şu ifadelere yer vererek konuşmasını tamamladı: “Yahya Kemal, ölen sanatta yaşamalıdır der. Mehmet Akif, yaşayan ölmemelidir der. Yahya Kemal geçmişin destanıdır. Mehmet Akif bugünün destanıdır. Yahya Kemal divân şiirinin dilidir. Mehmet Akif konuşma dilidir. Yahya Kemal yenilgi sonrasında yapılmış duygusal bir konuşmadır. Mehmet Akif savaş sırasında askere göre kendirici bir seslenmedir. Yahya Kemal sonuca, Mehmet Akif sebebe bakar. Yahya Kemal klasik, Mehmet Akif çağdaştır.” 

Sohbetten sonra Konya Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, her üç konuşmacıya “Büyük Selçuklu Mirası” adlı hacimli kitabı hediye etti.

HABER MERKEZİ

Editör: TE Bilişim