Konya’nın kültür ve tarihine önem veren insanlardan biri de Mehmet Ali Köseoğlu. Çok sayıda dergi ve gazetede görev alan, Türkiye Yazarlar Birliği eski Konya Şube Başkanlığı görevinde bulunan ve şu anda da Muğla Basın İlan Kurumu Müdürü olan Mehmet Ali Köseoğlu ile Konya’yı ve eski Ramazanları konuştuk. “Bizler değiştikçe mekânlar, mekânlar değiştikçe ise bambaşka insanlar oluyoruz” diyen Köseoğlu, eski Ramazanlara olan özlemini ise şu şekilde dile getiriyor: ““Mahalle ve sokak komşulukları günümüzde pek yaşanmasa da çocuklar için Ramazan bir masal kahramanı olmaya devam ediyor. Komşu, akraba, iş arkadaşı arasında süregelen iftar davetleri devam etmeli. Fakir fukaranın bu sofralarda olması sağlanmalı.”

Çocukluğunuz nerede geçti? Çocukluğunuzun geçtiği mahalleden ya da köyden biraz bahsedebilir misiniz?

Ben doğmadan önce ailem Meram Havzan Mahallesi’nde oturmuş ama ben Selçuklu ilçesinde Molla Gürani Mahallesi’nde büyüdüm. Şimdi, mahallenin adı ‘Şeker’ olmuş. Esasında daha önce Mimar Sinan Mahallesi idi… Molla Gürani ismi bir başka mahallede yaşıyor mu bilmiyorum. Doğrusu bu türlü radikal değişimler geçmişimizle olan bağlarımızı da kırıyor. Yüz yıl değişmeden, aynı kuşak kendi dününü bile kaybediyor. Buna üzülmemek mümkün değil. Bu konuda ne kadar konuşsak yine de üzüleceğiz. Adı değişse de ben Molla Gürani Mahallesi’nin çocuğuyum… İşte bu mahallede,  -1938-1946 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı yapan -Hasan Âli Yücel’in ismini taşıyan- Ali Yücel Sokak’taki 2 numaralı evde, babam, annem ve üç kardeş koşup oynayarak, komşularımıza “Müsaitseniz size geleceğiz” diyerek, bir süre siyah beyaz televizyonlardan filmler izleyerek yaşıyoruz. Babam Kayseri’den Konya’ya hicret etmiş, kendisine meslek olarak da inşaatçılığı seçmiş olan Süleyman Köseoğlu... Evimizi annemle birlikte şimdi kimsenin cesaret edemeyeceği bir gayretle ve Allah’ın verdiği metanetle meydana getirmişler. O yılları bize ibret dersi olarak sunarken, sık sık ağlardı annem Raziye Sultan... Hemen hemen mahallenin tüm evleri böylesi bir yokluğa rağmen sabırla meydana getirilmiş; düzensiz, çoğunluğu toprak damdan oluşan ve sonradan çatılarına kavuşan yine çoğu tek katlı, bahçeli, sıcacık yuvalardı…

Çocukluğunuza dair hangi izler var zihninizde?

İlkokula yazıldığım günler, izlediğim bir film sahnesi kadar bile ulaşılır değil. Bizim sokakta, kiralanmış bir evdi okulumuz; Hocacihan İlkokulu. Sonradan babamın da yaptırma derneğinde yer aldığı Ahmet Demirok (Ahmet Perihan Demirok İlköğretim Okulu olmuştu.) İlkokulu’na 3. sınıftan itibaren gitmeye başlıyorum. 4. sınıfta gözyaşları içinde ilk öğretmenimiz Mehmet Emin Bıçakçı’dan ayrılıyoruz. 2 yıl Muammer Kaya öğretmenle sazlı sözlü, mandolinli vakit geçiriyoruz. Okulumuzun karşısındaki iğde ağacını, mezarlığı; hayatı ve ölümü çocukça bir idrakle gözlemliyorum. Benim ilkokula gittiğim yıllarda ablam (Bircan) komşu mahalledeki Elmas Kız Kur’an Kursu’na hafızlığa, abim  (Bedir) ise bir diğer komşu mahalledeki Dumlupınar Ortaokulu’na gidiyor.

Mahallenizdeki tarihî dokudan bahsetseniz…

Mahallede anlatabileceğim tarihten kopan ve ahirete aralanan bir kapı durumundaki tek yapı, o bölgede yaşayan herkesi ‘Tekkeli’leştiren Mursaman Türbesi ve mezarlığı. Mahallede birilerine “bu türbenin adı ‘Mursaman’mış” deseniz hemen hemen kimse bilmezdi. Mahalleden geçen minibüslerin adına dahi işleyen ve adeta bu isimle semtleşen bir bölge: Tekke. Mahallede Tekke’ye dair bir şey bilen hemen hemen yoktur dersem birilerinin hakkını yemiş olur muyum diye tereddüt içindeyim. Lakin onca yıl yaşadığım mahallede buraya dair bir tek efsane bile duymadım. Ta ki; lisede Felsefe dersimize Dr. Ahmet Şeref Ceran girinceye kadar. O bu türbe hakkında benim liseli zihnime bir takım göndermeler yapmıştı. İleride İbrahim Hakkı Konyalı’nın Konya Tarihi isimli kitabını Büyükşehir Belediyesi’nin basmasıyla benim gibi yeni kuşak meraklıların merakı biraz dinginlik kazandı. Çünkü İbrahim Hakkı Konyalı, bizim Tekke’nin adının Mursaman olduğunu, okumuş eski Konyalıların bu kelimenin (Mir-i zaman’dan) veyahut (Mir-i zeban’dan) bozma olduğunu söylediklerini, burada yatanın bir Bey veyahut hazır cevaplı, nükteci, bir şair olduğunu rivayet ettiklerini yazmış. Hatta bu türbenin; Sadreddin-i Konevî’ye şimdiki cami ve türbenin yerinde bulunan konağını hediye eden meşhur Konyalı zengin Hoca Cihan’a ait olduğunun da söylendiğini belirtmiş.

Mahalle yaşantısından başka neler hatırlıyorsunuz?

Cancan Bakkal’ın, Musa Bakkal’ın, İsmail Bakkal’ın, ‘Sinekli Bakkal’ diye ünlenen Mustafa Bakkal’ın yerine bugünlerde sonuna ‘gıda’  ilavesi gelmiş dükkânlar konmuş. Manavımız Apil de yok artık ilk berberimiz Rafet Öztürkmen amca da… Ablamın da kayınpederi olan rahmetli Rafet amca mekanik saç gırkma makinesi ile mahallenin çocuklarını sıraya geçirir, sonra da telleri dökülmüş fırçayı saçları temizlemek bahanesiyle kafalara aşk ederdi. Allah ona da rahmet eylesin, teninin renginden dolayı korktuğumuz Arap Dede’ye de.

Eski Konya hakkında neler söylemek istersiniz? Değişen¸ mekânlar mı¸ yoksa bizler miyiz?

Biraz önce bahsini ettiğim tek katlı yapılar da yerlerini apartmanlara bıraktı mahallemizde. Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı ve şimdi Şefik Can Caddesi olarak bildiğimiz cadde bizim ev dâhil onlarca evin üzerinden geçti. Yani Ali Yücel Sokağı artık yok. Cadde mahallenin fiziki yapısını değiştirdiği gibi yıllarca birbirine komşu yaşayan insanları da başka başka evlere gönderdi. Doğduğum, ilkokula gittiğim, ablamı gelin ettiğimiz, ağabeyimin ve benim düğünlerimin yapıldığı, babamın üç torununun dünyaya geldiği, babaannemin bahçesine ektiği cevizden boy veren ağacın, salıncak yaptığımız kaysının bulunduğu 2 numaralı ev; komşularımız Aliye ve Arife ablalarımız artık yok. Dedim ya; mahallemizin adı bile kalmadı. Gece fener alayları düzenlediğimiz, sokağında fotok oynadığımız Hakan, Ahmet, Ramazan, Metin ve İsmail de ben gibi artık bu mahallenin dışına çıkmışlar. Komiser Mehmet amca da Yalova’da emekliye ayrılmış. Bizler değiştikçe mekânlar, mekânlar değiştikçe ise bambaşka insanlar oluyoruz.

Konya sizin için ne ifade ediyor?  

Daha önce de cevap vermiştim buna benzer bir soruya… Gerçekten de şehirlerin kaderini, o şehirde yaşayan insanlar belirliyor. Bu manada, aslında Konya’yı anlattığımızda kendimizi anlatmış oluyoruz. 

Ben de ‘mekân bana emanettir’ şuuruyla gücüm yettiğince Konya’ya, Konya insanına iyilik ve güzellikler istikametinde faydalı olmaya çalıştım, bu halen devam ediyor. Memleketim Kayseri, doğduğum ve büyüdüğüm yer Konya, şimdi de üçüncü şehrim dediğim Muğla’dayım. Konya’dayken Muğla’ya, Muğla’dayken Konya’ya hizmet etme imkânları da oluyor. Allah bu fırsatları değerlendirmemizi nasip etsin. Konya elbette bir merkez şehir… Pek çok şey söylenebilir Konya hakkında. Ama sanırım en doğrusu şu: Hayata başladığım yer; babamın alın teri, annemin istirahatgâhı, eşim, çocuklarım, kardeşlerim, dostlarım. 

Mesleğinizi bilinçli mi seçtiniz, yoksa bir yakınınızın etkisi mi oldu?

Ne kadar bilinçli desek de bir kaderin tezahürü her şey. Radyo programcısı ve sunucusu olmak gibi bir düşüncem olmuştu küçükken. Konya İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra, AKRA FM’de başladığım radyoculuk hayatı Ribat FM’de devam etti. Bu süreçte yerel gazetelerle ve gazetecilerle de tanışma imkânı buldum. Mustafa Arslan ağabeyin Genel Yayın Yönetmeni olduğu dönemde Merhaba Gazetesi’nde Ahmet Aka dostumuzun hazırladığı Kültür Sanat Sayfası vardı. Sanırım siz de o sayfada ürün yayımlamışsınızdır. Şair adayları, edebiyat meraklıları, fotoğraf düşkünleri onun odasında buluşurduk. O dönemde Ahmet Aka ve Hasan Kuvvet’le birlikte Eylül dergisini çıkardık. Bu derginin 6 sayı boyunca editörlüğünü üstlendim. Derken; radyoda program yapımcılığı, sunuculuğu ve genel yayın yönetmenliği sona erdi. Birkaç ay sonra Yeni Konya Gazetesi’nden teklif geldi. Orada Kültür-Sanat Sayfası hazırlamaya başladım. Hayatımın önemli bir noktasında duran Dr. Ahmet Atılgan Hocamızın gazeteye Koordinatör olarak atanmasının ardından, gazetenin musahhihlik görevini de yürüttüm. Sonra askerlik başlayıncaya kadar kısa bir süre burada Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptım. Askerliğin ardından da Adem Alemdar ağabeyin teşvikleriyle Hakimiyet Gazetesi’nde sanırım 4 yıl yazı işleri müdürü olarak görev yaptım. 2016 yılının Şubat ayına gelinceye kadar da 9 yıl boyunca Memleket Gazetesi’nde yazı işleri müdürü ve genel yayın yönetmeni olarak bulundum. Okumayı ve yazmayı seven, şiir yazan birisi olarak yaptığım işlere bakıyorum da; sadece benim tercihim olamaz.

Biraz da eski Ramazanlardan bahsedebilir misiniz? Çocukluğunuzda Konya’da Ramazan ayı nasıl geçerdi?

Eski Ramazanlar deyince insan çocukluğunun Ramazanlarına gidiyor doğal olarak. Bunun için de yine sohbetimizin başında anlattığım mahalleye gitmemiz gerekiyor. Ramazan’da zaman sanki biraz daha yavaşlıyor. İlk teravihle birlikte mahallenin tüm çocuklarıyla beraber cami cami gezmeye başlıyoruz. Camileri çocuk gülücükleri boyuyor. Sonra mahalle bakkallarına koşarak gazozlarımızı kapıyoruz. Sahura kadar türlü oyunlarla gözümüzü kırpmadığımız da oluyor, davulcuyu görmek için ‘gümbüdü gümbüdü’ sesini duyunca birden uyandığımız da. Sahur soframızda erişte babamın vazgeçilmezi. Biz daha çok kahvaltı türü yiyecekler yiyoruz. Ezanla birlikte sahur macerası bitiyor.  Ben doğrusu, ‘tekne orucu’ ifadesini çok sonra duydum. Ama ifade önemli değil; aynen öğleye doğru bir de yaz orucu ise, bahçemizdeki çeşme imdadımıza yetişiyor. Annem görürse “ne yapıyorsun, orucun bozulacak” diyor. Ben de ona “Su içmiyorum ki, ağzımı çalkalıyorum” diyorum. Gün böyle böyle, ağzımı sıkça çalkalayarak geçiyor. Akşam ezanını, top sesini kah balkonda kah damda bekleyişlerimiz. Ağabeyimi (güya) kandırmak için damdan okuduğum ezanlar. Sonra komşu sofraları… Hepimiz zenginiz ya da hepimiz fakir. 

Günümüzde de Ramazan kendine has güzellikleriyle geçiyor. Konya’nın Ramazan günleriyle ilgili neler söylemek istersiniz?

Elbette… Mahalle ve sokak komşulukları günümüzde pek yaşanmasa da çocuklar için Ramazan bir masal kahramanı olmaya devam ediyor diye düşünüyorum. Ramazan’ın gelmesiyle birlikte kimi geleneksel kimi de dini vecibeler olarak karşımıza çıkan pek çok değer var. Bazen bunların eleştirildiğini görüyorum. Elbette 11 ay boyunca Ramazan’ın feyzi devam etse istiyoruz… Ama bu bir temenni... Diğer aylarda yapılamayanların Ramazan’da yapılmasına ‘ikiyüzlülük olarak’ bakmamalıyız. Nasıl ki namaz için temizlik şartı varsa, Ramazan’ın da bazı şartları var. Bunları, dinin temel emirlerine muhalif olmadığı sürece devam etmekte, gelecek nesillere aktarmakta fayda var. Mesela elbette, Ramazan’ın ruhuna aykırı, çok yıldızlı otel salonlarında düzenlenen iftarları değil ama komşu, akraba, iş arkadaşı arasında süregelen iftar davetleri devam etmeli. Fakir fukaranın bu sofralarda olması sağlanmalı. Konya bu yönüyle Ramazan-ı Şerif’i yaşamaya ve yaşatmaya devam etmeye çalışıyor. Giden pek çok değer olsa da kalanlara sahip çıkalım. Bir kez daha ifade edeyim; esas olan tabi ki dinin temel şartlarını yerine getirmek olmalı.

Günümüz Konya’sında sizi en çok etkileyen ve ‘Burada kendimi çok huzurlu hissediyorum’ diyebileceğiniz semt¸ mahalle¸ sokak ya da mekân neresidir?

Bu çok zor bir soru oldu. Sevdiğinin gözü mü kaşı mı güzel, gibi... Bir de Konya, Konya’dan çok daha fazlası… Beyşehir’i, Akşehir’i, Ereğlisi… Çayırbağı ve Sille taraflarına soluklanmak ve dinlenmek için gidiyorum. Şimdi sizinle sohbet ederken aklıma geldi; biliyorsunuz ‘TYB Konya Evi’ vardı. Şehir Meydanı yapıldıktan sonra maalesef evin bahçe duvarı da yıkıldı. O bahçe bizim pek çok hatıramızı barındırıyordu. Mekânlar özelliklerini kaybettikçe, biz de ruhumuzdan bir şeyler yitiriyoruz.

Konya denilince ilk olarak aklınıza ne geliyor? 

Sanırım ‘Mevlâna’ dememek için ikinci olarak aklımıza ne geleceğini düşünmek gerekiyor.

Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum.  

Ben teşekkür ederim; beni aslında pek çoğunu zihnimde yaşattığım Konya’ya götürdüğünüz için.

M.ALİ KÖSEOĞLU

Kayserili Süleyman ve Raziye Köseoğlu’nun üç çocuğunun sonuncusu olarak 1976 yılında Konya’da doğdu. Konya’da yaptığı ilk, orta ve lise (İHL) tahsilinden sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Halkla İlişkiler Bölümü’nü ardından İktisat Fakültesi’ni okudu. Genç yaşta gazetecilik ve yayımcılığa başladı. Hasan Kuvvet ve Ahmet Aka ile birlikte çıkardıkları Eylül dergisinin altı sayısının editörlüğünü yaptı. Bülent Sönmez yönetimindeki Aşiyan dergisinin sahipliği ve yazı işleri müdürlüğü görevinde bulundu. AKRA FM (1995), Ribat FM (1996-1997) radyolarında kültür-sanat yönetmeni ve genel yayın yönetmeni olarak çalıştı. Sanat sayfası editörlüğü yaptığı Yeni Konya’da bilahare getirildiği yazı işleri müdürlüğünü (1998-2000), Hakimiyet (2003-2007) ve Memleket (2007-2016) gazetelerinde sürdürdü. 2016 yılı Şubatında Muğla Basın İlan Kurumu Müdürlüğüne atandı. Lise yıllarından itibaren edebiyat dünyasında yer bulan Köseoğlu’nun yazı ve şiirleri Çerağ, Eylül, Aşiyan, Mavi Kuş, Martı, Polemik, Yitik Düşler, Düş Çınarı, Yedi İklim, Dergâh, Ardıç, Uzak Ülke, Mahalle Mektebi, Memleket Dergi, Diyanet Çocuk, Beyaz Bulut gibi dergilerde yayımlandı.

Son yıllarda çocuk edebiyatı sahasında da masal ve şiirler kaleme alan Köseoğlu’nun çocuk şiirleri Kayalıpark Yayınları arasında Dört Mevsim Dört Yaprak adıyla yayımlandı (2016).

Eskişehir Odunpazarı Belediyesince yayımlanan Nasreddin Hoca (Eskişehir 2004) kitabının editörlüğünü üstlenen Köseoğlu, İlkkitap Yayınları’nın da şiir editörlüğünü yürüttü. İlk kitabı Her Ayrılık Bir Aşk (Konya 2006) da aynı yayınevince yayımlandı. Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan (2012) İyilik Yap İyilik Bul kitabının yayın yönetmenliğini, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi’nin süreli yayın organı şehir kültürü dergisi K+’nın editörlüğünü, KOSKİ yayını (2012) Konya Çeşmeleri adlı kitabın da metin yazarlığını üstlendi. 2012-2016 yılları arasında TYB Konya Şube Başkanı olarak görev alan Köseoğlu, çeşitli dönemlerde de Konya Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. Köseoğlu’nun, Gülşah Hanım ile evliliğinden Süleyman Süheyl ile Muhammet Vefa adlarında iki oğlu vardır. 

AHMET KUŞ

Editör: TE Bilişim