Dünya nüfusu hızla artmaktadır. Nüfus artışına paralel olarak da insanın temel gıda ihtiyacının karşılanması aynı hızda artmamaktadır. Dünyada açlığın görülmemesi için tarımsal üretimin artan nüfusa oranla aynı oranda artması gerekmektedir. Ancak mevcut arazi varlığının artmaması, hatalı tarımsal uygulamalar, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, kentlerin ve sanayi tesislerinin verimli arazilere kurulması ve üretimde yoğun kimyasalların kullanılması sonucu toprakların zarar görmesi vb. etkenler bunu engellemektedir. Bu nedenle verimi artırıcı yönde ve küresel ısınma sonucunda gerçekleşen iklim değişikliğinin etkisini bertaraf edici uygulamaların yaygınlaşması gerekmektedir.

Tarım her dönem önemini koruyan bir sektördür. Tarım ürünleri toplumun birçok ihtiyacını karşılaması nedeniyle her zaman toplumda yer bulmuştur. Arazi ve iklim şartlarına bağlı tarım geniş alanlarda yapılmaya devam edecek olup bunun yerini yeni tarım modelleri tamamen alamaz. Hem alışkanlıklar gereği hem de daha az masrafla üretimden dolayı açık alanlarda tarımdan vazgeçilemez. Ancak son yıllarda iklim değişiklikleri nedeniyle bu değişikliklere ayak uydurmada ve beklenilmeyen veya anında tedbir alınamayan yağış ve diğer iklim olaylarına karşı bu alanlarda riskler de giderek artmaktadır. Bu nedenle insanoğlu tarımsal üretimde artış ve gıda krizine karşı bir arayış içerisinde olduğundan farklı tarım modellerine doğru yönelmektedir. Bu çerçevede yapılan; hidroponik, aeroponik ve akuaponik tarım yetiştiriciliği, dikey tarım ve topraksız tarım vb. gibi çeşitli uygulamalar gıda krizine karşı alternatif çözümler arasında yer almaktadır.

İnsanoğlunun hava ve sudan sonraki en zorunlu ihtiyaç maddesi gıda ürünleridir. Genelde bilinen “İnsanoğlu havasızlığa 3 dakika, susuzluğa 3 gün, açlığa ise 3 hafta dayanabilir”. Dolayısıyla devletlerin en önemli görevi halkın beslenmesini garanti altına almaktır.

Endüstriyel tarım yaşanan ekolojik krize karşı kentsel tarımın tam bir alternatifi değil kısmen çözüm olabilir. Değişen iklim şartlarında gıda güvenliği için tarımı gerçekten sürdürülebilir yapabilmek için monokültür ekimin ve endüstriyel tarımın ihtiyaç duyulan yerlerde yeterince gıda sağlayamadığını ve çevreye giderek artan şekilde zarar verdiği görülmektedir. Özellikle bu zarar az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde daha çok görülmektedir.

Endüstriyel tarımda, tarımda verimliliği artırmak için bütün endüstriyel girdiler kullanılmaktadır. Toplumda açlık ve yetersiz beslenmeye karşı yapılan bu uygulamalar canlıların ihtiyaç duyduğu besini güvence altına alan biyolojik çeşitliliğin yok olmasına ve gıda güvenliğine zarar veren kimyasalların kullanıma neden olmaktadır. Bu olumsuz nedenler endüstriyel tarımı giderek sürdürülemez hale getirmektedir. Tarımın sürdürülebilir bir halde devamı için hem üretimin sürekliliği hem de canlıların sağlığı açısından zarar verici olmaması gerekmektedir. Bazı alanlarda organik tarım yapılaması yanında üreticiler kendini, hem üretici hem de tüketici konumunda düşünmelidir.

Özellikle artan şehir genişlemeleri nedeniyle şehir kenarlarındaki arazilerin tarıma açılmayıp o kentin zirai ürün ihtiyacını temin eder halde kalması sağlanmalıdır. Kentlerdeki insanların bir kısmını tüketici olmaktan çıkartarak yeniden üretici olmaya teşvik edecek uygulamalara ihtiyaç bulunmaktadır. Görülmekte olan ekolojik krizin çözülmesi ve hem de çevreye saygı duyan toplumsal gelişmeyi ortaya koyması anlamında sürdürülebilir tarımın uygulamalarından olan kentsel tarım önemli bir değer taşımaktadır

Kentsel Tarım kavramı, öncelikle sürdürülebilir kentsel gelişme politikaları içinde yer almakta olup bazı ürünlerde kendini besleyen kentlerin oluşturulmasında kullanılan ya da kullanılması gereken önemli stratejilerden biridir. Kentsel tarım, en basit anlamıyla kent alanları içinde ve çevresinde tarım faaliyetlerinin çeşitli şekillerde gerçekleştirilmesidir. Gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı hızlı ve plansız kentleşme sonucu ortaya çıkan ekonomik, ekolojik ve sosyal sorunlara karşı etkin bir araç olarak kentsel tarıma yer verilmelidir. Bu uygulama kent varoşlarında erozyon, çevre, sel, hava kirliliği ve bazı sosyal problemlerin yaşanmasını da önleyecektir. Kentsel tarım gibi topluma dayalı gıda sistemleri toplum içinde gıda güvenliği, toplumsal sağlık ve eşitlik, çevresel sağlık ve iyileştirmenin yanı sıra ekonomik olarak da verimli ve dayanıklı ekonomik faaliyet imkânları da sağlamaktadır.

Şehir kenarlarında yaşayan çoğu göç ederek bu alanlara gelmiş dar gelirli ailelerin kendi tüketimleri ve kazanç temini için yaptıkları gıda üretimi olduğundan desteklenmelidir. Aile işletmelerinde bütün tarımsal faaliyetler aile fertleri tarafından yapılmaktadır. Tarım, bu aileler için yaşamın bir parçası, hatta kendisidir. Mesai mefhumu olmadığı gibi günlük yaşantı ile işi birbirinden ayıramazsınız. Bir aile işletmesinde, çiftçi hem patron, hem idareci ve hem de işçidir. Aile fertleri, işçilik başta olmak üzere bu rolleri zaman zaman yüklenirler. Ayrıca kaynaklarını etkin kullanma becerisine sahiptirler. Tüm bu özelliklerinden dolayı, aşırı rekabet durumunda aile işletmelerinin korunması, sürdürülebilir üretim yapabilmeleri ve oluşturdukları yaşam ortamını koruyabilmeleri ülkenin geleceği açısından çok önemlidir. Bu temel unsurlar tarım politikası amacına göre doğal kaynaklar ve çevrenin korunması, diğer sektörlerin ihtiyaç duyduğu hammaddelerin temini, tarımsal ihracat gelirlerinin artırılması ve tarımda oluşacak sermaye birikimiyle diğer sektörlere katkı sağlanması gibi toplumun çoğunluğunu ilgilendiren yararları da mevcuttur.

Şehirlerde kurulan hobi bahçelerinde ve büyük ölçekli tarım işletmelerine kadar değişen tarım alanlarındaki ekonomik tarımsal faaliyet türleri, üretim sistemi tipleri, ürünün hedefi ve miktarı gibi unsurların kentsel tarım içerisinde düşünülerek geliştirilmeli ve genişletilmelidir. Kentsel tarım sadece bahçe ve yeşillik diye bilinen ürünlerin yetiştirme faaliyetleri olarak değil, aynı zamanda hayvancılık ve diğer tarımsal faaliyeteler (arıcılık ve kümes hayvancılığı, çiçek ve süs bitkileri yetiştiriciliği vd. ) olarak da düşünülmelidir.

Bu alanlar ve faaliyetler küçümsenmemeli ve aksine teşvik edilerek büyütülmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Genel olarak kentlerin çevresindeki üretim alanlarını ve belli sayıda var olan üretim tesislerini kentlerde bulunan çok sayıda emekli kent sakinlerinin tarımsal üretime katılmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda bu kişilerin fiziksel aktiviteleri tarımsal üretime katkı sağladıkları gibi sağlıklarına da olumlu fayda sağlamaktadır.

Bütün bu olası faaliyetler yörede kentsel atıkların tekrar kullanımına, kentlerin daha yeşil olmasına, mevcut biyolojik çeşitliliğin korunmasına, gelişen sanayi baskısının önlenmesine, yöre insanının ekonomik kalkınmasına, yoksulluğun azaltılmasına, göçün önlenmesine ve gıda güvencesine kadar birçok faydası olacaktır.

Günümüzde taşıma ve dağıtım da gıda ürün fiyatlarını artıran önemli bir gididir. Hobi veya üretim amaçlı kent civarında yapılan bu üretimler kişinin kendi ihtiyacını karşılarken geniş alanlarda yapılanlar kentin gıda ihtiyacını daha kısa mesafede karşılamış olmaktadır.

Kentsel tarım faaliyetleri şehrin kenarlarındaki mevcut arazilerde yapılabildiği gibi farklı özelliklerine göre halka açık parkalarda, ev bahçelerinde, yol kenarlarında uygun olan ev, çatı, balkon ve seralarda yapılabilmektedir. Ticari olarak dikey üretim sistemleri de kentsel tarım faaliyetleri de kentsel nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak açısından önemlidir. Bu faaliyetler yörede üretim yanında mahalle ve komşuluk gelişimini, dayanışması ve çevresel sürdürülebilirliği de sağlayarak sosyal ilişkileri de güçlendirecektir. Kentlerde sanayinin genişlemesi ile artan kırsaldan kentlere göç önlenmiş olacaktır.

Bu alanlarda bu tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için kentlerdeki ulaşım ve diğer hizmetlerin bu bölgelere getirilmesi gerekmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde gıda üretiminin sağlanması ve sürdürülmesi açısından da bu üretim şekli büyük önem taşımaktadır.

Nasrettin Hocanın herkesin bildiği meşhur bir fıkrasını hatırlatarak devam edelim. Hoca bir gün kasabaya giderken köydeki çocuklar hocanın etrafını sarar ve hepsi hocanın kendilerine kasabadan düdük getirmesini ister. Çocuklardan sadece biri hocaya düdüğü alması için para verir. Hoca kasabadan bir düdükle döner ve düdüğü parayı aldığı çocuğa verir. Diğer çocuklar “Hani bizim düdüğümüz” diye feryat eder. Hoca o meşhur “Parayı veren düdüğü çalar” sözünü söyleyerek bir hayat düsturuna işaret eder.

Nasrettin Hocanın bu sözünde olduğu gibi üretim yapan çiftçiye uygulanacak politikalara yön ve destek verilmelidir ki üretici düdük öttürebilsin.

Hepimizin gündeminde tarım politikaları vardır ve olmaya da devam edecektir. Tarımın daha iyi noktalara gelmesi ve arzu edilenlerin yerine getirilmesi dileği ile selametle kalınız..