Konyaspor Eski asbaşkanlarından, Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) Genel Merkez Başkan Yardımcısı Recep Çınar’la Konyaspor’u konuştuk. Daha doğrusu biz sorduk, yazılarıyla gündem oluşturan spor gazeteciliğinin usta ismi cevaplandırdı. Konyaspor noktasında önemli bir birikime sahip olan Çınar, kulübün ekonomik olarak “ipotek” altında olduğunu belirterek, yeşil-beyazlı takımın borcunun 40-45 milyon dolar sınırına dayandığını vurguladı.  

Süper Lig’de Konyaspor’un genel performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Konya her ne kadar bir spor şehri ya da bir futbol şehri olmasa da Konyaspor, bulunduğu ligin tadıdır tuzudur, Konyaspor’suz bir ligi düşünmek bile istemiyorum. Bu ligde şampiyonlukları belirleyen Konyaspor’un an itibarıyla ligde kalma mücadelesi vermesi, bu takımı bu noktalara getirenlerin ayıbıdır. Kimler diye sorarsanız, futbolla uzaktan yakından alakası olmayan “davet etmeselerdi ne işim vardı Konyaspor’da” diyen kişi ve arkadaşlarıdır. Yutkunmadan bu kadar net söylüyorum. Çok büyük bir kulübü, küçültüp kendini ya da kendilerini büyüttüler. Kendilerine apolet taktılar, Konyaspor’un ismini öyle ya da böyle kullandılar. Daha açık konuşmak gerekirse; Hilmi Kulluk’tan sonra Konyaspor’a hiç acımadılar ve gelirleri çok hoyratça harcadılar. Ceplerine girdi mi? Bilemem, ama şunun da altını çizmekte yarar var; Fatih Özgökçen’in kulübe “sportif direktör” olarak atadığı yakın arkadaşı İrfan Kulekaya kulüpten uzaklaştırılınca eteğindeki bütün taşları döktü. Yönetimdeki 5’li çeteden bahsetti, Fatih Özgökçen’in yalan söylediğinin altını çizdi, bir kamyon dolusu laf etti. Bunlar arşivlerde duruyor. Ekonomisi berbat olmayan, tribünleri 15 bin seyirciden aşağıya düşmeyen, en önemlisi de  kişilerin değil, Konyaspor’un haklarını savunan güçlü bir yerel medyası vardı bu şehrin. Bunların hiçbirisi kalmadı. Konyaspor bir markaydı, itibarı vardı, kredisi vardı, ne yazık ki ‘Fatih Özgökçen’ denilen, bulunmaz Hint kumaşıyla birlikte bunların hepsi buharlaştı. Konyaspor mazisi olan bir kulüp. Eğer bu kulüp bu lige tutunamaz da, bir alt lige giderse, Bursaspor’dan daha kötü duruma düşeriz. Konuyu uzattım biraz. Son olarak şunu söylemek istiyorum; şu bir gerçek ki, Konyaspor 102 yıllık tarihinin en büyük finansal çöküşünü yaşıyor. Transfer tahtası kapalı bir kulüp ve FİFA’da 7 dosyası masanın üstündü dürüyor. Sebep? Çünkü, hesabını bilmeyen kasap misali, kibirli, egolu, üstten bakan bir adam geliyor, kulübün hem itibarını he de ekonomisini yerin yedi kat dibine gömdükten sonra da defolup gidiyor.

Konyaspor’un sezon başı ve devre arasında yaptığı transferler takıma katkı sağıyor mu?

Sezon başı transferi ve ara transferler neye göre yapılır, önce bu konuyu açmak lazım. Sezon başında yapılan transferler, takımdaki eksiklerin giderilmesi, kadronun zenginleştirilmesi, yatırım amaçlı ve en önemlisi de beklentilere cevap verilmesi için yapılır. Buraya kadar doğru mu? Doğru. Peki Fatih Özgökçenli Konyaspor’da sezon başı ve ara transferlerin hangisi doğru. Az çok sizler de biliyorsunuz, kimlerin kimleri transfer ettiğini. Fatih Özgökçen döneminde 15-16 yerli ve yabancı oyuncu transfer edildi mi? Bunlardan 3'ü ya da 4’ü iyi çıktı, geri kalanın hepsi Eminönü ya da İstiklal ’de saat satanlar. Bunların birçoğu geri gönderildi ve ülkelerine giderlerken de FIFA’ya da uğradılar. Konyaspor’un tahtası bunlardan sebep kapalı. Daha önce söyledim, transfer deneme yanılma yöntemi ile yapılmaz. Uche Ikpeazu, Bruno Paz, Paviçiç ya da Nelson Oliveira gibi kulüp arayanları transfer etmekle bu işler olmuyor, olmadı zaten.

Ara transfer konusuna gelirsek; ara transfer organ nakli gibidir. Ömer Korkmaz yönetiminin ara transferdeki takıma kattığı oyuncular, çok üstün yetenekleri olan oyuncular olmamasına rağmen, takıma uyum sağladılar ve sağlamakla kalmadıkları gibi maç kazandırdılar. Tabi ki hepsi değil. Sekiz oyuncunun hepsine aynı gözle bakmam mümkün değil.  Kaleci Jakub Slowik’i, stoper Filip Damjanovic ve Zimbabveli Teenage Hadebe, Makedon Ethemi ve Senegalli Ndao’yu beğeniyorum. Konyaspor’a sinerji, diğer oyuncuların da özgüvenlerine ekstra bir katkı yaptılar.

Konyaspor’da Teknik Direktör Fahridun Omerovic sizce teknik ve taktik açıdan fayda sağlıyor mu?

RÇ: Kişilere ve şartlara göre değişir. Ben bir teknik adamın takıma katkısının 10 ile 20 arasında değiştiğine inananlardanım. Futbol, futbolcuyla oynanır. Oyuncu grubun ne kadar iyiyse, teknik direktörler de o kadar iyidir ya da iyi değildir. Benim Türkiye’de yüzde yüz inandığım bir teknik adam vardı, o da rahmetli Özkan Sümer’di. Konyaspor’un şampiyon olduğu, daha doğrusu ilk kez süper lige çıktığı dönemde, takımın başında Özkan Sümer vardı. Özkan hocaya sadece ben değil, bütün şehir inanmıştı. Örneğin, Beşiktaş’la oynuyoruz ve ilk 45’de içeriye 2-0 geride girmişiz. Özkan Sümer ne yapar, ne eder bu maçı 3-2 ya da 4-2 alır inancını aşılamıştı bizlere. Allah rahmet eylesin, Özkan hoca istisnai bir teknik adamdı ve ona olan inancımız sonsuzdu. Omeroviç’e gelirsek, istatistikleri bir yana, takıma kazandırdıklarına bakarım. Ki, Konyaspor’a puan olarak, oyunculara da sinerji olarak önemli bir katkısı oldu, olmaya da devam edecek gibi duruyor. Hem de zaman zaman eleştirilmesine rağmen.

Konyaspor’un bilindiği üzere ağır bir borç yükü var. Sizce bu borcun belli başlı nedenleri nelerdir? Bu borçlar nasıl biter?

Bu borç konusu çok uzun hikaye. Aslında kitap yazılacak bir konu. Şu anda Konyaspor’un borcunun 1 milyarın üzerinde olduğunu düşünüyorum. Kulübün borcunun bu noktalara gelmesini uzun uzun araştırmaya gerek yok. Adres belli. “Fatih Özgökçen” denilen şahıs. Bu borçların belli başlı nedeni kendisi. Başta işi bilmemek, sonra yanlış menajerler ve devamında da yanlış transferler. Gerisini tek tek saymaya gerek bile yok. Paralar savruldu, kulübün geleceği de böylece ipotek altına alındı. Sezon biter, Konyaspor’un borcu olur 1,5 milyar. Bu borçlar nasıl mı biter. Bu borçlar artar, ama bitmez. Konya’da 40-45 milyon doları bir çırpıda verecek ne bir kurum var, ne de bir kişi. Dolayısıyla, Konyaspor’un bu borcunu kim sıfırlarsa ya da en aza indirirse 42 bin kişilik stadın, yani çift başlı kartal heykelinin yanına o kişinin heykelinin dikilmesi için borazanlık yaparım ve elimi taşın altına koyarım. Gücüm yettiğince de kamu oyu oluşturur ve en azından yiğidin hakkını yiğide verme anlamında sorumluluk üstlenirim.

Ömer Korkmaz ve yeni yönetimi takımı yeniden düzlüğe çıkarabilir mi? Yeni yönetim takımı ayakta tutabiliyor mu?

Öncelikle şunu ifade etmekte yarar var; Ömer Korkmaz ve arkadaşları çokta gönüllü olarak girmediler bu yükün altına. Çünkü büyük bir risk ve çok daha büyük bir sorumluluk aldılar. Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birisi olan Konya’nın, Konyaspor gibi çok ağır bir yükünü omuzladılar. Bu deli ve yürekli cesaretlerinden ötürü de Ömer Korkmaz başta olmak üzere, yönetici arkadaşlarını kutlamak lazım. Gecenin zifiri karanlığında, buzlu bir yolda gıdım gıdım ilerleyerek ve düşmeden ucu görünmeyen bir tünele girdiler. Güneşi veya ışığı (ne derseniz deyin) görürler mi, görmezler mi 5-6 hafta sonra belli olur. Umarım görürler, çünkü iyi niyetliler. İyi niyet yeter mi? Kendilerinden önceki başkan ve yöneticiler de o da yoktu! Diyeceğim şu; Ömer Korkmaz ve arkadaşlarının yükü ağır, artı şeytan taşlamaktan tavaf etmeye fırsat bulamıyorlar. Konya’nın sahipleri bu insanlara da sahip çıkmalı diye düşünüyorum.

Taraftarlardan Konyaspor’un yeteri kadar destek aldığını düşünüyor musunuz?

Fenerbahçe - Beşiktaş maçları hırçın geçiyor Fenerbahçe - Beşiktaş maçları hırçın geçiyor

Taraftarlık, futbol kulüpleri için, daha doğrusu futbol dünyasında önemli bir unsurdur. Konyaspor için de taraftarın önemini söylemeye gerek yok. Ben de tribünlerden gelen bir insanım. Bu taraftarlık duygusunun tadını, 55 yıl önce Konyaspor-Kocaelispor maçında aldım. Tribünlerin keyfini bilirim. Gönül verdiğin takımının yanında olmak, takımın başarısıyla gururlanmak, başarısızlığı ile kahırlanmak nedir bilirim. Ben seyirci değil, taraftardım. Ama fanatik değildim. Sadece evin içinde fanatik oluyordum.  Sebebine gelince babam, ağabeyim ve amcalarım Konya İdmanyurtlu, ben Konyaspor’lu olduğum için, didişiyor, kavga ediyordum. Sonra spor muhabirliği ile birlikte tribünlerden sahanın içerisine indim ve yıllarca foto muhabirliği yaptım. Futbol taraftarlığında holiganizme karşıyım. O başka bir şey. Sporun ruhunda olmayan “zarar verme” eğilimli insanların başvurduğu bir yol holiganizim. Dünyanın neresinde olursa olsun, karşıyım. Konyaspor taraftarlarının takıma yeterince destek verdiklerine inanmıyorum. Bizim taraftarımız ya da seyircimiz, tabela iyi giderse tribünlere geliyor, tabela kötüyse kimse stadın yanına bile yaklaşmıyor. Bunun nedeni de bizim şehrimiz, Trabzon gibi, Samsun gibi, Kocaeli ya da Bursa gibi futbol şehri değil. Bunun da altını çizmekte yarar var.

SAMET AKTAŞ

Editör: Samet Aktaş