Bu yazımı birbiri ile konuşan ruhların muhabbette dönen hallerine duyduğum özlemi dile getirmek için kaleme aldım.

Konuşamayan ruhları bırakalım ruhu ile konuşamayan insanların yapay dünyasında bu hali nasıl yakalayacağız?  Kaygısını taşıyarak…

Yaşam hızla insana ve insanlığa dair her şeyi zayıflatıyor.

Geçen Konya’da olan depremde bahçede toplandık. Aynı sitede iki apartman aşağıdaydı. Çoluk çocuk ve eşleriyle…

Çocuklar hemen birbirine kaynaşmış oyuna koyuldular. Belki de saf ve temiz ruhları onları hesapsızca kaynaştırmıştı.
Büyükler el ense çekiyordu. 
Başta kendi aramızda sonra çevrede deprem biraz daha sürseydi çok hasar olurdu. Konya’da bu deprem beklenmiyordu sürpriz oldu konuşmaları sürüp giderken;
Mal da yalan mülk de yalan konuşmaları bir anlık bizleri kendimize getirir gibi oldu ama çok kısa süre sonra evlerimize kendi dünyalarımıza çekiliverdik.
Kaldığı yerden alışkanlıklarımız,  hırslarımızla uyumlu bizleri ele geçirdi.

Ertesi gün bir iş adamı; birkaç evi var ev almak istiyormuş. Birkaç aydır peşin mi vadeli  mi alsam, borçlansam mı diye düşünürken deprem olmuş. Mal da yalan mülk de yalan diyor. Şimdilik deprem etkisi ile vazgeçmiş.

Aynı şekilde kariyer yolunda güç toplayan bir yönetici arkadaş biz aslında modern köleleriz diyor.
Şaşırdım tabii. Ondan öyle bir davranış beklemiyordum.  Köleliğin farkına varması bile bir an uyanış gibi geldi. Ne kadar doğru söyledi. Biz modern köleleriz. Üstelik eski dönemlerin köleleri gibi zorla, hile, ile köle olmuyoruz. Bilerek ve isteyerek. .. Hatta köle olmak sanki bir mertebe gibi onun için yarışırken çevremizi kırmaktan, ezmekten geri kalmıyoruz.  Çünkü başarı yemine ulaşmaya şartlanmışız. Onu elde edince mutlu olacağımızı düşünüyoruz.

Parasal olarak güce ulaşmak isteyen yığınla insan ona sahip olmak için her yolu mubah sayarak,  gerçekte bütün ruhsal kapasitelerini sınırlamıyor mu?

Bütün bu hedefler gerçekten bizim bir insan olarak; bilerek bilinçli planlarımız mı?

Yoksa bizlere çocukluğumuzdan hatta ana rahmine düştüğümüz andan itibaren bize öğretilen alışkanlıklarımızın dayatması mı?

Prof Nevzat Tarhan Hoca: ‘’Her insanın çocukluğunda beyninin derinliklerine yazılmış hayat senaryoları vardır. Kişi ileri yaşlarda bu senaryoları oynar. Ancak yeni roller ortaya çıktığında senaryoyu yeniden yazmak gerekir. Bunu yapamayan kişi çatışma içine düşer.’’

Ne kadar güzel tespit etmiş hocamız.

Belki de iş yerinde arkadaşlarımızla, ailemizle, apartmanda komşularla, trafikte, çarşıda pazarda çatışmalarımız,  acaba bize dayatılan alışkanlıklarımızda mı saklı?

Yan yana yıllarca aynı mahallede yaşayan, aynı evi paylaşan, aynı işyerinde çalışan insanların birbirini kırmaları; hırsın kontrolündeki öğretilmiş yarışmalarımız değil mi?

Herkes kendi ruhunun, bilincinin keşfinin meydana getirdiği yaşamla kendi olarak hareket etse; acaba ruhlarımız daha çok iletişim içinde olmaz mı?

Kendi ruhumuza ulaşıp onu alışkanlıklarımızın elinden alıp irademizin eline vermedikçe; çevremizi kendimizin bile kontrol edemediği bize dayatılan bir dünyanın içine hapis etme gayreti ile bir ömrü geçiririz.

Nevzat Tarhan Hoca diyor ki; ‘’İnsanlar bazen hayatın tatlarını ellerinin tersiyle itebilirler. Daha iyi bir dünyayı hak ettikleri halde zaman zaman savaşmak zorunda kalmaktadırlar. Sözlerini geçirmek için savaşmak zorunda duygusu taşımak kronik gerilim demektir.’’

Gerçekten de kendimiz olmayı başarabilsek ;

Yaşamımıza daha çok empati girecek, sadece anlaşılmaktan çok anlamaya da gayret edeceğiz.
Konuşmaktan çok dinlemeye değer vereceğiz.
Takdir edilmekten çok,takdir de edebileceğiz.
Aslında ruhumuzun farkına varıp belki onunla iletişime geçebileceğiz.
Böylece bizim çevremizle ve onların ruhları ile daha değerli daha zengin olduğunu fark edeceğiz.

Belki o zaman yaşamımızın sıkıcılığı kendiliğinden dağılacak.

Daha çok iş birliği dayanışma içinde olacağız.

Her şeyden önemlisi kendimizi anlamlı hale getirerek bizzat kendi değerimizin farkına varacağız.

Elbette geçmişimizden gelen güzel alışkanlıklarımız da vardır ama her insan farklı yaratılışı ve fıtratı gereği kendi yaratılış gayesine uygun davranışlar geliştirmedikçe o beklediğimiz yaşam hiç gelmeyecek.

Biz başkalarının dayattığı yaşamlar içinde kendi ruhlarımızı bükerek yaşayacağız.