Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek ve küresel güç olmak gibi milli hedeflere ulaşabilmenin en önemli şartı, insanların hamiyet duygularını canlandırmak, şevk ve heyecanları artırmak ve himmetini milletine feda eden fertlerin sayısını çoğaltmaktır. İnsanlar, bencillikten ve nemelazımcılıktan uzaklaştırılarak ulvi gayelerle donatılmalı, milli hassasiyetler artırılmalı ve büyük hedeflere yöneltilmelidir. Yeni Türkiye'nin en önemli sorunu bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Maalesef, ekonomik ve siyasal alanda yaşanan olumlu gelişmelere karşın, ahlaki ve kültürel değerlerimiz hakkında durumun aynı şekilde iyiye gittiğini söyleyemeyiz. Toplumsal değerlerde, milli kültür ve ahlakımızda meydana gelen yozlaşma endişe verici boyutlara ulaşmış durumda...
Ülkemiz, maalesef maddi alanda gelişirken, maneviyat cephesinde geriliyor. Artan refah ve kalkınmışlığa karşın, insanların hızla meselesizlik/ mefkûresizlik felaketine sürükleniyor, biz anlayışı yerine ben merkezli hayat anlayışı yaygınlaşıyor. Milli meselelere karşı duyarlılık azalıyor, nemelazımcılık artıyor.
12 Eylül ihtilalinden sonra yaşanan iki önemli gelişme ahlaki ve kültürel yozlaşmaya ivme kazandırmış, toplumda idealizmi yok ederek nemelazımcılığı yaygınlaştırmış, biz yerine ben kavramını ikame etmiştir:
Bugün, daha çok kazanmaya, daha çok fayda ve menfaat sağlamaya ve daha fazla zevk yaşamaya endeksli kapitalist zihniyetin yol açtığı sosyo- psikolojik travmaları yaşıyoruz. İlgi ve dikkatleri sadece dünyevi/maddi değerlere yönelmiş olan insanlar, hayatın asıl gayesini ve dünyaya gönderiliş nedenlerini unutarak; dünyanın maddi ve geçici yüzünde boğuluyorlar. İnsanların hayattaki en büyük amacı, daha fazla tüketmek, yiyip-içmek, daha güzel giyinmek, daha konforlu mekânlarda yaşamak, daha fazla para ve mal biriktirmek, daha fazla gezmek, daha çok eğlenmek, hayattan daha fazla zevk almak, daha yüksek makam-mevki elde etmek, şöhrete kavuşmak ve daha çok itibar görmek oldu.
Trafikte giderken bir bakın delikanlıya! Aracının önüne-arkasına lacivert-kırmızı ışıklar yaptırmış! Yakarak gidiyor. Herkes onu milletvekili, bakan zannedecek, yol verecek! Beyefendi okumadan âlim, yazmadan cahil! Fakat daima seçkin, daima VIP!
Artan maddi imkânlara karşın insani değerler aşınmakta ve manevi bağlar çözülmekte, nüfus sürekli arttığı halde insanlar yalnızlaşmakta, içki- kumar- uyuşturucu vb. kötü alışkanlıklar yayılmaktadır. Sosyal felaketler büyüyor, sağlamlığı ile övündüğümüz aile kurumu çatırdıyor, akrabalık bağları zayıflıyor. Toplumu ayakta tutan ahlaki değerler sürekli erozyona uğruyor. Sevgi, saygı, şefkat, merhamet, hürmet, hoşgörü, tolerans gibi güzel seciyelerimiz yok oluyor. Yetim malı ve kul hakkı yeniyor. Doğruluk, dürüstlük, emanete riayet, ahde ve akde vefa kayboluyor. Yalan söz ve yanlış iş çoğalıyor. Hırsızlık, gasp, kapkaççılık, dolandırıcılık, sahtekârlık yayılıyor. Ferdi ve toplumsal hayatta güven bunalımı yaşanıyor. İnsanlar gittikçe bencilleşiyor; kendinden başkasını düşünmez, halden anlamaz, hatır saymaz, helal-haram tanımaz hale geliyor. Gayesiz, meselesiz, duyarsız, nemelazımcı, şahsi çıkarlarından başka değer tanımayan insanların sayısı hızla çoğalıyor. Herkes geçim telaşına ve kendi canının derdine düşmüş durumda. Çalışmadan kazanmak, terlemeden rahat bir hayat yaşamak anlayışı hüküm sürüyor.
Toplum göreceli olarak dindarlaşıyor, fakat dini yaşantı öz den uzaklaşıp şekilcilik haline bürünüyor. İslami şuur zayıflıyor, dindarlar da dünyevileşiyor. Zihinler istikametini şaşırmış, fıtri mecrasından sapmış vaziyette. Zira yüce davalara, ulvi gayelere ve büyük hedeflere yönelmeyen zihinler, nefis ve eneye yönelir; insanı nefisperest ve bencil yapar.
Ahlaki değerler zayıflayınca, haram helal ölçüsü kaybolunca, Allah korkusu olmayınca; batıda rasyonel insan tipini doğuran ekonomik sistem, biz de hileci ve üçkâğıtçı insan tipini üretti. Çünkü bizim insanımız, İslam ahlakıyla kapitalist/materyalist bir sitem içinde yaşama çelişkisine maruz kaldı!
Batı medeniyetine göre hayatın esası mücadeledir; bizim medeniyetimize göre hayatta yardımlaşma esastır. Batı medeniyeti insanlar arasında sosyal bağ olarak ırkçılığı esas alır. Irkçılık sadece kendi ırkını sevme, himmetini sadece kendi ırkına hasretme özelliği taşıdığı için, kendi ırkına olan aşırı sevgisi, başka ırklara karşı husumet ve tecavüzü netice verir. Bizim medeniyetimiz, insanları birbirine bağlayan toplumsal bağ olarak din birliği ve vatan birliğini kabul eder. Aynı Allah'a, aynı kitaba inanmak, aynı peygambere tabi olmak en büyük bağdır. Hangi soydan, hangi renkten, hangi sosyal sınıftan olursa olsun ve hangi dili konuşursa konuşsun, herkesi kardeşi olarak kabul eder. Kardeşlik duyguları, sosyal yapıyı bir ve bütün yapan en kuvvetli bağdır. Batı medeniyetinin insanlığa sunduğu sonuç, nefsani arzuların tatmin edilmesi ve tüketimin sürekli körüklenerek insan hayatındaki beşeri ihtiyaçların çoğaltılmasıdır. Bizim medeniyetimizin insana sunduğu netice, dünya ve ahiret mutluluğudur. Çünkü Allah'ın Rızasını kazanabilme amacını güden bir insan nefsinin ve şeytanın kötü arzu ve telkinlerine set çekerek, fıtratındaki ulvi seciyeleri inkişaf ettirecek, Yüce Yaratıcının istediği şekilde bir hayat yaşayarak hem dünya, hem de ahiret saadetini kazanacaktır.
Bizler, 4000 yıllık devlet geleneği olan, çağ açıp- çağ kapayan, 20 milyon km²'lik bir ülkede hüküm süren, üç kıtada adaletle hükmeden, gittiği yerlere ilim, irfan, medeniyet, refah, huzur, güven, barış ve adalet götüren büyük bir Millet'in çocuklarıyız. İnsanlık tarihinin en parlak dönemlerinin ve en büyük medeniyetlerin altında bizim ecdadımızın imzaları var. Yeniden Büyük Türkiye'yi inşa edebilmek için tarihte bizi insanlığın zirvesine taşıyan ulvi seciyeler ile donanmak ve büyük mefkurelere odaklanmak zorundayız.
Onun için; dünyamıza da, ahretimize de faydası olmayacak boş işleri bırakıp; büyük devlet ve küresel güç olma sevdası yaşamalı, imanımızı kuvvetlendirip ahlakımızı tahkim edecek, bize şevk- gayret- heyecan ve enerji verecek ulvi gayelere yönelmeliyiz. İçine düştüğümüz nemelazımcılık ve meselesizlik illetinden kurtulup, ümit silahını kuşanıp büyük bir medeniyetin çocuklarına yakışır şekilde gelecek için projeler hazırlamalı ve çok çalışmalıyız.
Şimdi sağda-solda suçlu aramaya gerek yok! Toplum olarak hep suçluyu kendi dışımızda ararız. Kedimize bakmayız. Biz neyi yanlış yaptık acaba? Veya neyi yapmadık da bu hale geldik diye araştırmamız ve düşünmemiz gerekiyor? Neye layıksanız ona göre yönetilirsiniz hadis-i şerifini de unutmayalım. Dersler ve ibretler çıkaralım!
Selam ve dua ile sağlıcakla kalınız.